İçindekiler
Türkiye, dünyanın deprem tehlikesi yüksek sayılı kuşaklarından birinin üzerindedir. Bu gerçeği değiştirme şansımız yok. Türkiye dahil Akdeniz – Ege Denizi çevresindeki ülkelerin yaşadıkları depremlerin acı sonuçları tarihlerinde yazılıdır.
Türkiye ve çevresinin deprem tarihi ile ilgili kayıtları M.Ö. 2100 yılına kadar gerilere gidiyor (1, 2, 3). Ülke sınırlarımız ve yakın çevresinde, 1900-2023 yılları arasında büyüklüğü 4.0 ve daha fazla olan 10.032 deprem kaydedilmiş (4). Bu belgeler ve bugüne kadar yayınlanmış bilimsel çalışmalar, bu doğa olayının bulunduğumuz coğrafyada her zaman gündemde olacağını gösteriyor. Deprem durdurulamaz ama hasarları ve can kayıpları azaltılabilir. Bunu başaran ülkeler var.
Deprem söz konusu olunca yalnızca fayları, olası depremlerin büyüklüklerini, bir depremin diğer bir depremi tetiklemesini vb. konuşmakla depremlerin kayıplarını azaltmak olanaksızdır. Bugüne kadar olmuş ve büyüklüğü 5.0 ve daha fazla olan depremlerin kırsalda ve şehirlerimizdeki yıkımlarını her nesil yaşadı (5). Ayrıca, sınırlarımıza yakın ülkelerdeki büyük depremlerden dolayı da ülkemiz sınırlarına yakın yerleşimlerde yıkım ve kayıplarımız olmuştur.
Büyük Depremler Çok Geniş Sınırlarda Hasar Bırakıyor
Ülkemiz içerisindeki büyük depremlerin de komşu ülkelerde benzer şekilde yıkım ve can kayıplarına neden olduğunu gözlemliyoruz. Bununla ilgili son yıllardan iki örnek vereyim.
- Birincisi, 30 Ekim 2020’de Yunanistan’ın Sisam Adası’nda olan 7.0 büyüklüğündeki depremdir. Bu deprem merkezinden 75 km uzaktaki İzmir şehrimizin bazı ilçelerinde 117 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda bina yıkıldı (6).
- İkinci örnek ise resmî raporlara göre 53.537 yurttaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleridir (7). Deprem, komşu ülke Suriye’de sınırlarımıza yakın yerleşimlerde 8.500’e yakın can kaybına neden olmuştur. Türkiye ve Suriye’de toplamda hayatını kaybeden kişi sayısı toplamda 62.037 kişi olarak kayda geçmiştir.
Bu örnekler şunu gösteriyor; büyük depremler olumsuz etkileri uzaklara kadar uzanan bölge depremleridir. Diğer bir tanımlamayla, büyük depremleri oluşturan faylardan uzak olsanız da zemin ve inşaat sorunları nedeniyle kayıplar olabiliyor. Hareket eden faydan uzakta olsanız bile büyük depremler binaların yapım hatalarını bulup deviriyor.
Açıklanan Kayıplar Gerçeği Yansıtıyor mu?
Uluslararası afet değerlendirmeleri yapan EM – DAT raporuna göre (8) Türkiye’de 1900 ile 2022 yılları arasında (123 yıl), afete dönüşen toplam 110 deprem yaşanmıştır. Bu depremlerde can kaybı sayısı toplam 89.532 kişi, yaralı sayısı ise 99.874 kişidir.
6 Şubat 2023 depremleri ile ilgili AFAD tarafından açıklanan can kaybı sayısı 53.537 ve yaralı sayısı 107.213 ile EM-DAT’ın 1900 – 2022 sayılarını topladığımızda 1900 – 2023 yılları arasında (124 yıl), yalnızca depremlerden dolayı Türkiye’de toplam can kaybı sayısı 143.069 kişi, yaralı sayısı ise 207.087’dir. Bu sayılara, 6 Şubat 2023 depremlerinde Suriye’de hayatını kaybeden 8.500 kişi ve sayısını bilmediğimiz yaralı sayıları eklenmemiştir.
Bu saptamalara göre 6 Şubat 2023 depremlerinde kaybettiğimiz canların sayısı, 1900-2022 yılları arasında (123 yıl) kaybettiğimiz tüm canların yüzde 35’idir. Bu sonuçları kıyasladığımızda, 1900-2022 yılları arasında ülkemizde yaşanan depremler için belirlenen can kaybı ve yaralı sayısının gerçekçi olmadığını, muhtemelen daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Arşiv araştırmalarının biraz daha ayrıntılı yapılması gerekmektedir.
Yaptığım yeni bir araştırma sırasında eriştiğim kaynaklardaki bilgilere göre, 1900-2023 tarihleri arasında büyüklüğü 4.0 ile 7.9 arasında değişen 253 adet depremin oluşturduğu toplam hasarlı yapı sayısı 1.800.863, can kaybı sayısı ise 188.248 olarak bulunmuştur. 1900 – 2023 yıllarını kapsayan 124 yılda büyüklüğü 5.0 ile 7.9 arasında değişen 1.260 adet depremin olduğu ülkemizde, diğer 1.000 civarındaki depremlerde acaba ne kadar kaybımız olmuştur? Bu da ayrı bir araştırma konusudur.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri sonrası oluşan sağlık sorunları ve can kaybı sayısı ile ilgili olarak BBC Türkçe’ye konuşan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Vedat Bulut’a göre (9, 10) can kaybı sayısı verileri şüphelidir. Bulut, şu açıklamayı yapmıştır; “Depremin ikinci günü Kahramanmaraş’ta 11 bin defin varken, resmi rakamlar 6 bin defin gösteriyordu. Ölü sayıları neredeyse iki kat daha yüksek olabilir. Bunun gerçek verisi 2024 nüfus sayılarında, fazladan ölüm denilen, açıklanamayan ölüm istatistikleri ile ortaya çıkacaktır” (9).
AFAD kayıtlarına göre 1900 – 2022 yılları arasında Türkiye’de büyüklüğü 6.0 ve daha fazla olan 138 depreme rağmen toplam ekonomik kayıp değeri 25.5 milyar dolar olarak açıklanmıştır. 6 Şubat 2023 tarihindeki Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan depremlerinin ise neden olduğu ekonomik kayıp değeri yaklaşık 103 milyar ABD dolarıdır (7). Bu durumda 123 yılda deprem kaynaklı ekonomik kaybın 25.5 milyar dolar olması gerçekçi midir? 2023 yılı merkezi yönetim bütçesinin 4 trilyon 500 milyar TL olduğu düşünülürse, iyimser tahminle ülke maliyesinin çok yüksek oranda ekonomik kayba uğradığı anlaşılmaktadır.
Son yıllardaki büyük depremlerin neden olduğu ekonomik kayıp meblağlarının büyüklüğüne baktığımızda daha eski yıllardaki ekonomik kayıpların gerçek değerlerinin daha fazla olduğunu ve bunların sağlıklı belirlenemediğini düşünmekteyim. Buna rağmen, belirtilen meblağlarla dünya istatistiklerini karşılaştırdığımızda, Türkiye deprem kaynaklı can kaybı ve ekonomik kayıp sıralamasında ne yazık ki ilk sıralarda yer almaktadır.
Önlem Alınmayan Depremler, Afete Dönüşüyor
Türkiye’nin “deprem gerçeği” iki katmanlıdır. Birincisi, çok etkin bir deprem kuşağı üzerinde olmak, diğeri ise depremde yıkılmak ve canları kaybetmektir. Bunun nedeni, deprem gibi doğa kaynaklı bir tehlikenin bize düşman olmasından değil, onu iyi anlayarak bize vereceği zararları doğru tahmin etmekle hayati ve ekonomik riskleri en aza indirme konusunda başarısız olmamızdandır. Deprem doğadan kaynaklı bir tehlikedir. Eğer insanlar buna karşı gerekli önlemleri almamış, hazırlıkları yapmamış ve dirençli bir yerleşim oluşturamamışsa, tehlike ortaya çıktığında afet kaçınılmazdır. Bugüne kadar her kuvvetli depremde beklenenin üstündeki kayıplarımız, afetlere dayanıklı binalar, sokaklar, mahalleler, şehirler ve yaşam sorunlarımızın sürdüğünü göstermektedir.
Nüfusun giderek arttığı ve şehir merkezlerinde yoğunlaştığı ülkemizde en son 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ikiz depremlerinde can kaybının, yapısal hasar büyüklüğünün ve ağır ekonomik kayıpların ne kadar büyük acılara neden olduğunu hepimiz yaşadık. Depremi tanıyıp olası kayıpları azaltacak; yönetsel, hukuki, sosyal, teknik düzeni kurmadan ve gerekli eylemleri başarmadan, yalnızca “fayları ve depremlerin büyüklüklerini medyada konuşarak” bu coğrafyada deprem kaynaklı kayıplardan kurtulmak olanaksızdır.
Her Yıkıcı Deprem Sonrası Tespitler Yapıyor Raporlar Yazıyoruz. Ya Uygulamalar?
1920’lerde kırsal nüfus oranı yüzde 25, şehir nüfusu oranı ise yüzde 75’di. 1950’lerde başlayan kırsaldan kent çeperlerine göçler sonucu nüfus oranı 1980’lerde eşitlendi. Kentleşme politikasındaki yetersizlikler nedeniyle 1980’den sonra göç hızı daha da arttı ve bugün şehir nüfusu oranı yüzde 75 oldu.
Şehirlere göçlerle başlayan gecekondulaşma süreci, yetersiz denetim düzeninde çok katlı betonarme karkas inşaat sürecine evrildi. İnşaat önde gitti, afet risklerini azaltan imar ve planlama (sakınım planı) geride kaldı. Deprem direnci sorunlu binalar giderek daha da yükselmeye başladı. Şehirlerde her türlü zeminlerde kilometre kareye düşen konut ile iş yeri sayısı ve dolayısıyla insan sayısı arttı. Bu plansız ve denetimsiz artış, olası deprem kayıp risklerini de artırdı.
Yirminci yüzyılın bitmesine bir yıl kala, 17 Ağustos 1999’da sabaha karşı herkes uykudayken 7.4 büyüklüğündeki Gölcük (Kocaeli) merkezli deprem (bazı yayınlarda 7.6) sabaha karşı Türkiye nüfusunun dörtte birine yakın (16 milyon) kişiyi çeşitli derecelerde olumsuz etkiledi. Depremde yaklaşık 286.000 bin konut ve 43.000 iş yeri büyük hasar gördü. Nüfusu yoğun, sanayisi / ticari kapasitesi ve yüksek GSYH oranı olan bir bölge olması nedeniyle, depremin can kaybı ve ekonomiye etkisi çok ağır oldu. O depremde 18.000 yurttaşımız hayatını kaybetti ve ülke maliyesi darbe yedi.
“Milat” oldu denilen 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi sonrası 1998 Deprem Yönetmeliği değiştirildi. Yapı denetim ve DASK yasaları çıktı. Hazır Beton Birliği kuruldu. Deprem vergisi konuldu. 2000 yılında Ulusal Deprem Konseyi kuruldu. Konsey “Deprem Zararlarını Azaltma Ulusal Strateji” raporu yayınladı. Konsey 2007’de kapatıldı. 2007’de deprem yönetmeliğinde bazı değişiklikler yapıldı. İnşaat malzemelerinde TSE standartları değişti. Zeminlerin kalitesinin önemi anlaşıldı. 2009 yılında AFAD ve 2012‘de kentsel dönüşüm yasaları çıkarıldı. 2011’de yeni bakanlıklar kuruldu.
2000 yılında İzmir Deprem Master Planı, 2003 yılında İstanbul Deprem Master Planı ve 2004’de Deprem ve Şehircilik Şuraları yapıldı. DPT ve KENTGES raporları yazıldı. DPT kapatıldı. 2012’de AFAD “Ulusal Deprem Strateji ve Eylem Planı (2012-2023)” ve “Ulusal Deprem Araştırma Programı” yayınladı.
Üniversitelerdeki bilim insanlarının, TMMOB ile çeşitli STK’lerin düzenlediği ve hâlen süren çalıştaylarda; yaşanabilir, dirençli ve afet güvenli şehircilik için politika önerileri sunuldu ama çoğu kağıt üzerinde kaldı. TMMOB’nin denetim işlevi kaldırıldı. TBMM tarihinde 1962’den bugüne kadar 6 Şubat 2023 depremi sonrası dahil 11 kez “Deprem Araştırma Komisyonu” kuruldu ve depremle ilgili sorunları saptayan ve çözüm önerilerini içeren kapsamlı raporlar yayınlandı (11). Uzmanların hazırladığı ve yöneticilerin önüne konulan raporlarda belirtilen tespitlerin, stratejiler ile eylem önerilerinin, mevzuatta ve teknik uygulamalarda yapılan değişiklik önerilerinin büyük bir çoğunluğu kuşe kağıtlara basılan sayfalarda kaldı.
Kısacası, acı sonuçlar oluşturan her büyük depremden sonra depreme dayanıklı (şimdilerde dirençli deniliyor) yerleşmeleri oluşturma amaçlı teknik kuralların daha iyisini belirleme ve ilgili yasa, yönetmelik ve kararnamelerde önemli değişiklikler yapma çalışmaları ile deprem dirençli yerleşimleri sağlayacak öneriler sunumu bugüne kadar sürdü.
Depremlerde Bizi Yıkan Ne Oldu? Neyimiz Eksikti?
17 Ağustos 1999 Depremi’nden sonra ülke çapında her sahada oluşan farkındalık dönemine rağmen, geçen 24 yılda ağır hasarlar bırakan ve can kaybına neden olan çeşitli büyüklüklerde birçok deprem yaşadık. Yine yıkıldık ve canlarımızı kaybettik. 24 yıl sonra 6 Şubat 2023 Depremi’ni yaşadık ve yine yıkıldık. 53.537 yurttaşımızı bir gecede yitirdik. 8.500 kişi de Suriye sınırları içerisinde kalan bölgelerde hayatını kaybetti.
Neyimiz eksikti de “yıkılmaz binalar ve güvenli mekânlar” üretemedik? Üniversitelerimiz, bilim insanlarımız, mühendislerimiz, bakanlıklarımız, AFAD’ımız, valiliklerimiz, kaymakamlıklarımız, belediyelerimiz, deprem yönetmeliklerimiz, yasalarımız, deprem tehlike haritalarımız, TBMM raporlarımız, deprem ve şehircilik şuralarımız, meslek odalarımız, iş adamlarımız, yapı denetimimiz, sigorta şirketlerimiz, müteahhitlerimiz, betonumuz, demirimiz, bilgisayar programlarımız vb. vardı. Her şey vardı. Ne eksikti?
6 Şubat 2023 Depremleri sonrası, depremde bir daha yıkılmama özlemiyle yeniden bir TBMM Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu ve deprem şurası yapıldı. 1990’larda BM tarafından her ülkeye önerilen ve ülkemizde işitilmeyen “dirençli kentleşme” strateji ve eylemlerini son zamanlarda birdenbire fark ettik ve her yerde “dirençli kentler” sözcüğünü duyar olduk.
Şehirlerimiz Doğa ve İnsan Kaynaklı Afetlere Nasıl Direnecek?
Kitaplarını masamdan ayırmadığım rahmetli Prof. Dr. Murat Balamir, afetlere dirençli şehirler oluşturmayı başarmak için Birleşmiş Milletler’in yıllar önce başlattığı “Dirençli Kentler” kampanyasını yayınlarında sıkça hatırlatmış ve yerel yönetimlere önerilen, birbiriyle bağlantılı 10 temel ilkeyi şöyle özetlemiştir (12):
1. Kurumsal ve Yönetsel Eşgüdümün Güçlendirilmesi: Yerleşme alanlarındaki yerel topluluklar ve sivil toplum örgütlerinin katılımı ile sakınım etkinliklerinin gereğinin ve katkılarının öneminin anlaşılması için çaba gösterilmesi; yerel yönetimde sakınım çalışmalarının önderliğini yapacak birimin belirlenmesi ve bu birim aracılığıyla gönüllüler, STK’lar, akademi, iş çevreleri ve yerel topluluk birimlerinin katılımının sağlanması.
2. Finans Kaynakları: Sakınım çalışmaları için bir bütçe belirleyerek konut sahipleri, dar gelirli hane halkları, yerel topluluklar, iş çevreleri ve kamu birimlerinin bu amaçla kaynak ayırmalarının özendirilmesi.
3. Çoklu Risk Analizleri: Yerel tehlikeler ve korunmasız değerler konularını kapsamak üzere güncel değerlendirmelerin toplum tarafından erişilebilir bilgiler olarak tutulması ve kent planlaması ile gelişme kararlarında kullanılması.
4. Altyapı Koruma, Geliştirme, Sağlamlaştırma: İklim değişikliği karşısında, riskleri azaltmak üzere özellikle yaşamsal altyapı ve drenaj sistemlerinin uyarlanması.
5. Acil Durum Görevlisi Eğitim ve Sağlık Tesislerinin Korunması: Okul ve hastanelerin incelenerek güçlendirilmeleri.
6. Yapı Yönetmelikleri ve Planlama Düzenlemeleri: Risk azaltan yapı yönetmelikleri ve sakınım planlaması ilkelerinin titizlikle uygulanarak, dar gelirli kesimlerin yaşadığı bölgelerin güvenli duruma getirilmesine özel önem verilmesi.
7. Öğretim ve Farkındalık Yaratmak için Uygulamalı Senaryolar: Yerel topluluk ve okullardaki öğretim programlarında, tehlikeler ve risklere ilişkin konulara yer verilmesi.
8. Çevre Koruma ve Ekosistemi Güçlendirme: İklim değişikliğinin getirdiği tehlikelere ve su baskınlarına karşı önlemler arasında ekosistemin korunması ve doğal kuşaklardan yararlanma uygulamalarına öncelik verilmesi.
9. Erken Uyarı ve Etkili Karşı Eylem Hazırlığı: Kentlerde hazırlık planları ile erken uyarı sistemleri geliştirilerek, acil durumlarda etkili karşı eylem kapasitelerinin geliştirilmesi.
10. İyileştirmeler ve Yerel Toplulukların Geliştirilmesi: Afet sonrasında yeniden yapılaşma ve iyileştirme çalışmalarının, yerel topluluğun gereksinme ve istekleri göz önünde tutularak yürütülmesi.
Ödevlerimizi Yapıyor muyuz?
Medyada hemen her gün deprem, sel, yangın, ulaşım kazası, çevre kirliliği vb. gibi olayların haber olduğu bu ülkede yukarıda sıralanan önlemleri aldığımıza dair ne kadar bilgilendiriliyoruz? Ödevlerimizi yapıyor muyuz? Bu 10 maddenin gerçekleştirilmesi için mevzuatta, her ölçekteki planlamada ve afetlere direnen kent tasarımında yetkinliğin, sorumluluğun, hesap vermenin ve katılımcılığın yer aldığı bir afet yönetimi ve yönetişim düzeni kurduğumuza dair medyada haberler var mı? “Deprem korkuttu” veya “deprem kapıya dayandı” gibi magazinleşmiş başlıkların yukarıdaki 10 maddedeki önerilerin gerçekleşmesine katkısı var mı?
Doğa ve insan kaynaklı tehlikelerin afete dönüşmemesi için 2012 yılında çıkarılan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yeterli mi? Afetlere dirençli ve yaşanabilir yerleşmeler oluşturacak projeleri finansal olarak destekleyecek ve her yıl genel bütçeden ayrılacak bir “Afet Fonu” var mı? Kanundaki “alansal” sözcüğü mahallelerde “parsel bazında” gayrimenkul geliştirme işine dönünce deprem riskleri azalıyor mu? Kentsel dönüşüm işleri başladıktan sonra yollar ve kaldırımlar genişledi mi?
2012’de başlayan “dönüşüm” sürecinde alt yapı kapasitesi, yeşil alanlar ve toplanma ve geçici barınma alanları arttı mı? Kent merkezlerimize doğru akan göçler ve artan yoğunluklar sürecinde iyileştirme, güçlendirme ve yenileme işleri alt ve orta gelir grubuna yönelik oldu mu? Bütün bu sorular yanıt arıyor.
Afetlere Direnen Yerleşim Alanları Nasıl Oluşturulur?
Afetlere direnen yerleşim alanları oluşturmak istiyorsak yapı üretim sürecinde yer alan aktörlere ve ilgili mevzuata yönelik önerilerim şunlardır:
Müteahhitlik kurumunu belli eğitimleri tamamlamış veya diplomalara sahip kişiler tarafından icra edilen meslek kimliğine kavuşturacak bir Yapı Müteahhitliği Yasası çıkarılmalıdır.
İnşaat sürecinde iş yapan mühendisler için 1996’dan bu yana gündeme gelen Yetkin (Profesyonel) Mühendislik Yasası uygulamaya konulmalıdır.
Bina onarımları ve inşaatında görev alan usta ve işçileri eğitecek ve sertifikalandıracak bir düzen kurulmalıdır.
Binalarda yapılan tüm onarımları ve değişiklikleri kayıt altına alacak ve bina yönetimine sorumluluk yükleyecek bir uygulama geliştirilmelidir.
Yapı Denetim Mevzuatı gerçekçi denetimin yapılmasını sağlayacak içeriğe kavuşmalı, yapı denetim düzeni kurumsallaşmalıdır. Yapı üretim sürecine, afetlere dayanıklılık garanti belgesi ve sigorta düzeni eklemlenmelidir. 1.5 milyon TL verip bir araç aldığınızda, üretici olası hatalarının arkasında duruyor ve size garanti belgesi veriyor; ama, kocaman binalarda bir konut için çok daha fazla ödeme yaptığınız hâlde deprem için güvenlik ve garanti belgesi alamıyorsunuz. Neden, çok mu zor?
Yetkinlik, denetim, sorumluluk, hesap verebilirlik, katılımcılık konularında düzenimizdeki eksiklik ve yetersizlikleri, her kuvvetli depremdeki yıkımlarla, canlarımızla ve ekonomik kayıplarla milletçe ödüyoruz. Farkındalığımızı artırarak, çağdaş bir afet yönetim – yönetişim düzeni kurarak, yerleşim planlama ve yapılaşma sürecindeki hatalarımızı en aza indirerek, bilimi ve akılcılığı kılavuz alarak, doğadan gelen tehlikelerin afete dönüşmesini engelleyebiliriz. Aksi durumda, ikinci yüzyıla giren Türkiye Cumhuriyeti’nde risk havuzlarına dönüşmeye başlayan şehirlerimizi, başta deprem tehlikesi olmak üzere afetler sarmalına girmekten kurtaramayız.
Kaynaklar
- Ergin, K., Güçlü, U. ve Uz, Z., 1967. Türkiye ve civarının deprem kataloğu (MS.11-1964), İTÜ Maden Fakültesi, Arz Fiziği Enstitüsü yayınları No: 24, İstanbul.
- Pınar, N. ve Lahn, E., 2001, Türkiye Depremleri İzahlı Kataloğu, Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı, YTÜVAK-KT-2001,007, 2. Baskı, 155. sayfa.
- Soysal, H., Sipahioğlu, S., Kolçak, D. ve Altınok, Y., 1981. Türkiye ve çevresinin tarihsel deprem kataloğu, TBAG. 341.
- AFAD-DAD. Türkiye Afet ve Acil Durum Başkanlığı, Deprem Araştırma Dairesi, Ankara, Türkiye, https://deprem.afad.gov.tr
- Eyidoğan, H., U. Güçlü, Z. Utku ve E. Değirmenci, 1991. Türkiye büyük depremleri makro-sismik rehberi (1900-1988), İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul, 199. sayfa.
- Eyidoğan. H., 2020. İzmir’i vuran depremin özellikleri ve etkileri, Bilim ve Gelecek, https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/ 2020/12/01/izmiri-vuran-depremin-ozellikleri-ve-etkileri
- TC-SBB Raporu, 2023. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu, T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Ankara, 140 sayfa.https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2023/03/2023-Kahramanmaras-ve-Hatay-Depremleri-Raporu.pdf
- EM-DAT, 2023. The International Disaster Database, https://www.emdat.be
- BBC, 2024. 6 Şubat depremlerinin birinci yılında Hatay: “İnsanlar öfkeli ama yorgun, günü kurtarmaya çalışıyoruz” https://www.bbc.com/turkce/articles/c51rezpg45zo
- BBC, 2024. 6 soruda 6 Şubat depremleri, https://www.bbc.com/turkce/articles/cnen1eep0e1o
- TBMM Deprem Araştırma Raporu, 2010. Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Temmuz 2010, 154. sayfa.
- Balamir, M., 2019. Afetler, Risk Yönetimi, Sakınım Planlaması: Kavram ve Terimler, TMMOB Şehir Plancıları Odası, Genişletilmiş 2. Baskı, 267. sayfa.