İçindekiler
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken açıklanan “Ev Sahibi Türkiye” programı kapsamında 500 bin sosyal konut hedefi, dar gelirli aileler için önemli bir umut oldu. Ancak Türkiye’nin konut ihtiyacı, bu rakamın çok ötesinde. Gerçek tabloya baktığımızda, konut sorununun yalnızca dar gelirlilerle sınırlı olmadığını, giderek büyüyen orta gelirli kesimi de kapsadığını görüyoruz. Türkiye’de her yıl ortalama 800 bin – 1 milyon yeni konuta ihtiyaç duyuluyor. Bu ihtiyacın içinde hem yeni hane oluşumları hem de kentsel dönüşüm ve yenileme gereksinimi yer alıyor. Son yıllarda konut üretimi 550 – 600 bin seviyesinde kaldı; yani her yıl 300 – 400 bin konutluk bir açık oluşuyor. Bu tablo, 500 bin sosyal konut hedefinin iddialı görünmesine rağmen gerçek ihtiyacın yalnızca bir bölümünü karşılayabileceğini gösteriyor.

Sosyal Konut Projeleri ve Sosyal Adalet Boyutu
Sosyal konut projeleri, dar gelirli aileler için büyük bir kazanım. Barınma hakkını güvence altına alan bu projeler, sosyal adalet açısından da önem taşıyor. Ancak bu yaklaşımın tek başına yeterli olmadığını düşünüyorum. Son yıllarda orta gelirli beyaz yakalı çalışanların da konuta erişimi neredeyse imkânsız hâle geldi. Yüksek kredi faizleri, hızla artan konut fiyatları ve yaşam maliyetleri bu grubu konut piyasasından uzaklaştırıyor. Bu noktada devletin yalnızca üretici değil, özel sektörle birlikte konut üretimini destekleyen düzenleyici bir rol üstlenmesi gerekiyor. Kamu – özel iş birlikleri, uygun arsa temini ve teşvikli finansman modelleri bu süreci güçlendirebilir.
Tasarruf Finansman Sistemi: Orta Gelir Grubu İçin Alternatif Yol
Yüksek kredi maliyetleri karşısında, tasarruf finansman sistemi orta gelir grubu için önemli bir alternatif hâline geldi. Bu sistem klasik banka kredisi yükü olmadan, düzenli tasarruf ve dayanışma modeliyle ev sahibi olma imkânı sunuyor. BDDK denetimi altında faaliyet gösteren tasarruf finansman sektörü bugün artık yerleşik ve güvenilir bir yapı kazandı. Kamuoyunda “BDDK güvencesi” bilinir ve güven veren bir unsur hâline geldi. Bu da sektörün sürdürülebilir bir büyüme eğilimini destekliyor. Bazı görüşlerin aksine, 500 bin sosyal konut projesinin bu sektörü olumsuz etkileyeceğini düşünmüyorum. Projeye başvuru kriterleri oldukça sınırlı olduğu için herkes bu imkândan yararlanamayacak. Bu nedenle tasarruf finansman şirketleri, orta gelir grubunda konuta erişimi kolaylaştıran bir alternatif olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Ekonomik Canlılık ve Planlama Boyutu
Kapsamlı bir kamu konut hamlesi, yalnızca sosyal fayda değil, aynı zamanda ekonomik canlılık da sağlar. İnşaat, yapı malzemeleri, istihdam ve finans tarafında zincirleme bir etki oluşur. Özel sektörün bu sürece dahil edilmesi hem arz yönlü dengesizliği azaltır hem de sürdürülebilir bir konut piyasası açısından önemli bir adım olur. Konut piyasasına ilişkin birçok veri TÜİK ve ilgili kurumlar tarafından düzenli olarak paylaşılıyor. Ancak bu verilerin planlama ve politika üretiminde etkin biçimde kullanılabilmesi, yani bütünleşik bir sistem içinde ele alınması gerekiyor. Konut üretimi, arz-talep dengesi ve kira / gelir oranları gibi göstergelerin izlenmesi hem kamu hem özel sektör kararları açısından kritik önemde.
Bütüncül Konut Politikasına İhtiyaç Var
500 bin sosyal konut projesi, kuşkusuz önemli bir başlangıç. Ancak asıl hedef, dar gelirliye umut verirken orta gelirliye de çözüm sunan bütüncül bir konut politikasını hayata geçirmek olmalı. Bu da ancak devletin üretimi teşvik ettiği, özel sektörün aktif rol aldığı, alternatif finansman yöntemlerinin çeşitlendiği ve veriye dayalı planlama anlayışının yerleştiği bir modelle mümkün olabilir.
Kısacası, “Yüzyılın Konut Projesi” yalnızca sayısal bir hedef değil; herkes için erişilebilir konut anlayışını yeniden tanımlayan bir vizyon olarak görülmelidir.






