İçindekiler
Hastane girişlerindeki panolarda “Doktorunuzu seçebilirsiniz” yazısını görebilirsiniz. Doktorunuzu seçerken hastalığınıza göre hangi uzmanlık dalına başvuracağınızı da bilirsiniz. Problem kulağınızda ise KBB, kas veya kemik sisteminizde ise ortopedi, midenizde ise iç hastalıkları veya gastroenteroloji bölümüne başvurursunuz. Yanlış bölüme de gitseniz sizi doğru alana yönlendirirler. Çünkü tıpta ciddi ağır stajları (intern) içeren 6 yıllık eğitim sonrasında sadece pratisyen olursunuz.
Bir hastaneye gitmek istediğimizde genelde uzman doktor isteriz. Pratisyeni mecbur kalmadığımız müddetçe tercih etmeyiz. Uzman nasıl olunur? Pratisyen doktorlar 6 yıllık eğitim sonrasında en zor sınavlardan biri olan uzmanlık sınavına hazırlanmak için 2-3 yıl çalışırlar ve eğer sınavı geçerlerse 3-4 yıllık zorlu bir uzmanlık eğitimini tamamlamak zorundadırlar. Yani uzmanlığın başlangıç aşaması için bile 6 yıllık tıp eğitiminden sonra zorlu 6-8 yılları vardır. Biz ise imkânımız varsa uzmanla bile yetinmeyiz, doçent ya da profesör isteriz.
Bir hocamızın ifadesi ile “Bir doktor hata yaptığında en fazla hastasını kaybeder. Oysa mühendis hata yaptığında faciaya sebep olabilir.” Bugünlerde bu sözün anlamını daha iyi idrak etmek durumunda kalıyoruz. Peki tüm suç mühendislerde mi? Gelin bir de inşaat mühendisliği eğitim sürecimize bir bakalım…
Tüm Suç Mühendislerde mi?
Ülkemizdeki eğitim kalitesi ve öğretim kadrosu yetersiz, tek binadan oluşan, 2-3 öğretim görevlisi ile kurulmuş, laboratuvarı bile bulunmayan inşaat mühendisliği fakültelerinden bahsetmeyeceğim.
Günümüzde inşaat mühendisliği bölümlerine hiç matematik veya fizik sorusu çözmeden ya da çözemeden girilebiliyor. 4 yıllık üniversite eğitimi sürecinde temel mühendislik konuları yanında onlarca inşaat mühendisliği dalının bir kısmı hakkında oldukça yüzeysel bilgiler verilir. Hiçbir konuda yeterli seviyede bilgi aktarılmaz.
4 yıl sonunda diploma alan ve kağıt üzerinde hiçbir sınırlama olmadan imza yetkisi olan inşaat mühendisi, gerçekte herhangi bir tasarım yapabilecek bilgi ve tecrübe seviyesinde değildir. Yaptığı stajlarda (eğer gerçekten inşaata veya bir ofise gittiyse) ona ayak işleri vermişlerdir. Sadece şantiye ve ofis ortamını görür o kadar. Gerçek anlamda bir tecrübenin bir ayda alınması mümkün değildir. Aldığı diploma ona sınırsız yetki ve farkında olmasa da sınırsız sorumluluk vermiştir. Üzerinde aile ve toplum baskısı vardır. Bir an önce para kazanarak hayatını kurmak durumundadır.
Taze mühendisin önünde birkaç seçenek vardır… Bir ofis kurmaya yetecek imkânı varsa bir bilgisayar, bir paket program alır, sonrasında tam da ne yaptığını bilmeden paket programdan veya sağdan soldan aldığı bilgilerle proje yapmaya başlar. Oysa bu konuda hiçbir tecrübesi yoktur. Daha kötüsü de kullandığı paket programlar, proje yaptığı ve bu işi bildiği yanılgısına yol açar. Fakat ister paket ister başka türlü programlar olsun, bunların hiçbiri kendi başına proje yapmaz. Kullanıcının proje yapmayı bilmesi ve bunun yanında yapı davranışı, zemin, deprem ve malzeme konularında bilgisi olması gerekir.
Mühendisin Yaptıklarını Kontrol Edecek Mekanizma Var mı?
Tüm sorumluluk mühendistedir. Karşısındaki işverenler ya müteahhit ya mimar veya mal sahibidir. Genelde müteahhit en kolay satabileceği, albenisi yüksek ama maliyeti düşük yapılar ister. Mimarlar tasarımı ön plana çıkaracak, ortada fazla taşıyıcının görünmediği ütopik yapılar ister. Mal sahibi ise hepsini birden… Mühendis bunların hepsini birden karşılamak durumundadır. “Bu olmaz!” diyebilecek tecrübesi de yoktur. Yaptıklarında bir problem olmaması (henüz ciddi bir deprem görmemiş olması) kendine güvenmesini sağlar ve her şeyi yapabileceğini düşünür.
Peki, mühendisin yaptıklarını kontrol edecek mekanizma var mı? Hem tasarımı hem de inşaatı kontrol etmesi gereken yapı denetim şirketlerinin maalesef bu görevlerini yeterince yapmadıkları görülüyor. Çünkü kadrolarında genelde yeterince uzman mühendisler bulunmuyor. Burada müteahhit konusuna ise hiç girmeyeceğim.
Uzman Mühendis Nasıl Yetişir, Nasıl Bulunur, Dünya Bunu Nasıl Yapıyor?
Amerika’ya bakalım. Amerika’da 1947’den bu yana PE (Professional Engineer) sistemi uygulanıyor. Üniversite eğitiminden sonra diplomasını alan inşaat mühendisinin hiçbir yetkisi yok. Yeni mezun mühendisin öncelikle FE (Fundamentals of Engineering) sınavını geçmesi gerekiyor. Bunun için 3-4 yıl PE yanında çalışma tecrübesi gerekli. FE sınavını geçtiğinde ve PE yanında yeterli tecrübeyi sağladığında dahi ancak sınırlı bir yetki alıyor. Yetkisini genişletmek içinse PE sınavında başarılı olması gerekiyor. Bu aşama için yine 3-4 yıl çalışıp oldukça zorlu sınav sürecini geçmeli.
Başarı oranları oldukça düşük olan bu sınavlardan geçip PE yetkisi alan mühendis sayısı oldukça düşük. Bir firmada 100 mühendis varsa muhtemelen 5 adet PE vardır. Herkes PE olmak zorunda değildir. Bu da yetmez, PE yetkisi alan mühendis kendisine sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Bu sigorta olmadan imza atamaz. Sigorta firmaları da herhangi bir problem durumunda çok ciddi tazminatlar ödeyeceklerini bildiklerinden bu sigortayı PE’den emin olmadan yapmazlar. Yani birbirine bağlı, birbirini kontrol eden bir sistem kurulmuş durumda. Benzer sistemler Avrupa ve Japonya’da da mevcut. Bu şekilde güvenli yapılar yapabiliyorlar.
Bizim inşaat mühendislerimiz de aslında dünyada göz kamaştıran eserlere imza atabiliyorlar. Gidip yurt dışındaki sisteme göre çalıştıklarında, tecrübe ve eğitimlerini tamamladıklarında harikalar yaratabiliyorlar. Demek ki sorun bizim mühendislerimizde değil, sistemde.