İçindekiler
İstanbul’un her sokağı neredeyse bir şantiye görünümünde. Özellikle yaşadığım yer olan Kadıköy ilçesi… Her gün bir binanın yıkılıp yeniden yapıldığına tanık oluyorum. Ülke genelinde de her yıl binlerce yeni yapı, kullanım izni alıyor. Buna rağmen, deprem bölgesinde yer alan ülkemizde en ufak sarsıntı bile korkuyu yeniden gündeme taşıyor. O hâlde şu soruyu kendimize sormanın zamanı gelmedi mi: “Neden hâlâ depremden korkuyoruz? Neye güvenmiyoruz?”
Bu yazıda önce 6 Şubat 2023 depremlerinin hasar tablosunu somut verilerle özetlemeye, ardından bu korkunun rasyonel kökenlerine (yani mühendisliğin, denetimin, zeminin ve uygulamanın kesişim noktalarına) odaklanmaya çalışacağım.
Ülkemizde aletsel ölçümlemeyle deprem kaydı yapılmaya başlanan 1900’den itibaren çeşitli zamanlarda 6 ve üzeri büyüklüğünde 231 deprem oldu.
- 9 Ağustos 1912’de 7,3 büyüklüğünde “Mürefte”
- 7 Mayıs 1930’da 7,6 büyüklüğünde “Hakkari”
- 27 Aralık 1939’da 7,9 büyüklüğünde “Erzincan”
- 1942’de 7 büyüklüğünde “Erbaa – Niksar”
- 26 Kasım 1943’te 7,2 büyüklüğünde “Kastamonu – Ladik”
- 1944’te 7,5 büyüklüğünde “Bolu – Gerede”
- 1949’da 6,7 büyüklüğünde “Bingöl – Karlıova”
- 1951’de 6,9 büyüklüğünde “Çankırı – Kurşunlu”
- 1957’de 7,1 büyüklüğünde “Bolu – Abant”
- 19 Ağustos 1966’da 6,9 büyüklüğünde “Muş – Varto”
- 1967’de 7,2 büyüklüğünde “Mudurnu”
- 1970’te 7,2 büyüklüğünde “Gediz”
- 24 Kasım 1976’da 7,5 büyüklüğünde “Van – Çaldıran”
- 13 Mart 1992’de 6,6 büyüklüğünde “Erzincan”
Bunca büyük depreme rağmen, ülkemizde deprem bilinci ancak 1999 sonrasında oluştu. Çünkü korku o yıl İstanbul’un kapısına dayandı. Televizyonlarda jeologlar, jeofizikçiler, mühendisler adeta “aranan isimler” hâline geldi; tahmin yarışları günlerce süren programlarda sürdü. Aradan 26 yıl geçti ama tablo pek değişmedi. Bugün hâlâ her sarsıntı sonrası aynı yüzleri, aynı tartışmaları görüyoruz. Oysa içimizdeki korku “deprem ne zaman olacak” sorusuna değil, “içinde bulunduğumuz yapı o anda ayakta kalacak mı?” sorusuna dayanıyor.
Deprem korkusunun gerçek nedeni, yapıların ne kadar iyi projelendirildiği, denetlendiği ve inşa edildiğiyle ilgilidir. Bu nedenle artık depremi “ne zaman” olacağı üzerinden değil, ne kadar hazır olduğumuz üzerinden konuşmalıyız. Alınacak önlemleri önce bireysel düzeyde, sonra yaşadığımız apartmanda, ardından da ilçe ve kent ölçeğinde uygulayabilirsek, büyük bir adım atmış oluruz.
6 Şubat Depremlerinin Ardından: Genel Durumun Fotoğrafı
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının 6 Mart 2023 tarihli hasar tespit raporuna göre; 35.355 bina yıkık, 17.491 bina acil yıkılacak, 179.786 bina ağır hasarlı, 40.228 bina orta hasarlı ve 431.421 bina az hasarlı olarak sınıflandırıldı. Bu tablo, sahadaki yıkımın yalnızca “tamamen çöken” yapılardan ibaret olmadığını; kritik bir ağır hasarlı stokun da bulunduğunu gösteriyor.

Yeni Binalar Gerçekten Güvenli mi?
TÜİK’in 2021 verilerine göre, depremin etkilediği 10 ildeki binaların %51,1’i 2001 ve sonrası, %27,8’i 1981–2000, %10’u 1980 ve öncesi yapım tarihine sahipti. Bu veri, stokun yarısından fazlasının görece yeni olduğunu gösteriyor. Ancak bu durum “yıkılanların çoğu yeniydi” anlamına gelmez. Gerçek sorun, stok kompozisyonu ile hasar gören yapıların yaşı arasındaki farkta yatıyor.

Yapı Denetim Neden Önemli?
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun, yapı denetim kuruluşlarına; projeden başlayarak malzeme, işçilik, zemin etütleri ve uygulama sürecinin tüm aşamalarında yapının fen, sanat ve sağlık kurallarına uygun biçimde gerçekleştirilmesini sağlama yükümlülüğü getirir. Yani mevzuat açısından bakıldığında, yapı denetim sistemi aslında malzeme, işçilik ve zemin uygunluğu gibi süreçlerin tamamını kapsar. Ancak uygulamada yaşanan sorun, kapsamın dar olması değil; denetimin etkinliğinin ve sürekliliğinin sağlanamamasıdır. Şantiye gözetimiyle laboratuvar sonuçlarının eşzamanlı denetlenmemesi, zemin raporlarının projeyle bütünleşmemesi ve iş yükü fazlalığı gibi pratik sorunlar, “yasal denetimin” sahada sınırlı bir kontrole dönüşmesine yol açıyor. Dolayısıyla mesele, denetim sisteminin varlığından çok, bu sistemin süreklilik, şeffaflık ve yaptırım gücüyle işler kılınmasıdır.
Korkunun Teknik Kökenleri
- Yer hareketinin şiddeti ve süresi: 6 Şubat’ta ölçülen ivmeler sadece yüksek değerleriyle değil, uzun etkili ve düşey bileşenleriyle de dikkat çekti.
- Zemin koşulları ve mikrobölgeleme: Alüvyon ve dolgu alanlarda yerel büyütme ve sıvılaşma riski yüksektir.
- Detay – işçilik – denetim üçgeni: Bir proje mükemmel olabilir ama uygulama zayıfsa performans düşer.
- Kullanım sürecindeki değişimler: Kaçak kat eklemeleri, taşıyıcı duvarların kaldırılması, yumuşak kat oluşumu gibi değişimler tasarlanan davranışı bozar.
Hesap Verilebilir Denetim
Yapı denetim kuruluşlarının sorumluluğu yalnızca inşaat süresiyle sınırlı değildir. 4708 sayılı Kanun’un 3. maddesi uyarınca, bu sorumluluk taşıyıcı sistem unsurları için 15 yıl, taşıyıcı olmayan kısımlar için 2 yıl, yapı kullanma izninin alındığı tarihten itibaren devam eder. Bu süreler, yapı denetim kuruluşlarının yasal yükümlülüklerinin sınırını belirler; ancak yapının gerçek performansına dair sorumlulukların yalnızca bu sürelerle kısıtlanmaması gerektiği de açıktır. Denetim mekanizmasının hesap verebilir hâle gelmesi için denetim sonuçlarının kamuya açık biçimde raporlanması, yapı kullanma izni sonrası izleme sistemlerinin devreye girmesi ve performansa dayalı geri bildirim modellerinin kurulması gerekir.
Son Söz: Korkuyu Yönetilebilir Riske Dönüştürmek
6 Mart 2023 itibarıyla yaklaşık 232 bin bina ya yıkılmış ya da ağır hasar almış durumda. Buna karşılık, etkilenen illerdeki stokun yarısından fazlası 2001 sonrası yapılardan oluşuyor. Bu iki veriyi yan yana koyduğumuzda mesaj açık: Yalnızca “yeni” olmak yeterli değil. Gerçek güven; doğru zemin okumaları, uygun taşıyıcı sistem seçimi, nitelikli işçilik ve şeffaf denetimle mümkündür. Korkuyu ancak bu şartlar altında ölçülebilir ve yönetilebilir bir riske dönüştürebiliriz.
Deprem korkusu irrasyonel değil; aksine, mevcut riskin bilinçli bir yansımasıdır. Depremin ne zaman olacağını tartışmak yerine, alınması gereken önlemleri önce bireysel, sonra yaşadığımız apartman ve ardından ilçe ve kent düzleminde alabilirsek büyük yol kat etmiş oluruz.






