İçindekiler
Gayrimenkul Yatırımcıları Derneği (GYODER) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kalyoncu ile gayrimenkul sektörünün sorunlarından ülkemizdeki sürdürülebilir yapı karnesine, sektör oyuncularının teknolojik gelişmelere uyum durumundan GYODER’in orta ve uzun vadedeki yol haritasına kadar pek çok başlığı inceledik.
Kalyoncu, “Gayrimenkul temsilcilerinden oluşan bir kurulun sektörde yaşanabilecek olası sorunları masaya yatırıp, çözüm önerileri ile birlikte çizeceği rotayı geliştireceği bir yapının kurulması da sektörümüz için faydalı olacaktır. Bu kurul hem kamu ve özel sektör arasında proaktif bir şekilde çalışarak sinerji oluşturacak hem de karşılıklı güvenin vatandaşa da yansımasını sağlayacaktır. Böyle bir yapının oluşturulmasında biz GYODER olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız.” diyor…
Ülkemizde gayrimenkul sektörünün en büyük sorunu sizce nedir? Bu problemin çözümü için kamuya ve özel sektöre ne gibi görevler düşüyor?
Önümüzdeki dönemde döviz kurunun mevcut seviyesini korumasını bekliyoruz. Döviz kuru seviyesi sektörde bazı dinamiklerin değişmesine neden oldu. Sektörün doygun hâle gelmesine, gayrimenkul geliştirme sektöründe artık ihtisas sahibi firmaların kalıyor olmasına ve iş kolu bu olmayan firmaların buradan çıkmasına sebep oldu. Bu değişim sektörün yapı taşlarını yerine oturtan en büyük avantajların başında geliyor.
T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının bu sektöre giriş bariyeri oluşturmuş olması ve müteahhitlik karnesi ile yapı denetim sisteminin daha standart yürümesi, sektörümüze arzu ettiği standartlaşmayı getirecek. Dünyanın şu anda iş gücüne erişim sıkıntısı yaşadığı bir dönemde; rekabetçi kur politikamız ve hızlı, kaliteli üreten iş gücünün de Türk firmalarında bulunması bize uluslararası arenada imkânlar ve avantajlar sunacak. Ama bu avantaj aynı zamanda, Türkiye’deki yerel konut üretim gücünü azaltma riskini de beraberinde getiriyor. Bahsi geçen avantajı ve riski birlikte yönetmemiz gerekiyor.
Ülkemize döviz getirici faaliyetlerde bulunmalıyız. Uluslararası yapı endüstrisinde önemli bir yer edinmeliyiz ki şu an müteahhitlik hizmetlerinde o noktadayız. Özellikle konut üretimi millî bir mesele oldu. Biz de bu yüzden yeni avantajları da beraberinde getirecek yeni iş modelleri geliştiriyoruz. Sadece satmaya yönelik değil, uzun dönemli kira gelirine endeksli kiralık konut geliştiriciliği modelinin Türkiye’de uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan en temel malzemelere bile erişim ve temin sürelerinin hâlâ pandemi öncesine dönememesi de sektörümüz için risk oluşturuyor. Örneğin cam, hidrokarbon bazlı malzemelerin olmaması üretimimizi zorlaştırabiliyor.
Gayrimenkul temsilcilerinden oluşan bir kurulun sektörde yaşanabilecek olası sorunları masaya yatırıp, çözüm önerileri ile birlikte çizeceği rotayı geliştireceği bir yapının kurulması da sektörümüz için faydalı olacaktır. Bu kurul hem kamu ve özel sektör arasında proaktif bir şekilde çalışarak sinerji oluşturacak hem de karşılıklı güvenin vatandaşa da yansımasını sağlayacaktır. Böyle bir yapının oluşturulmasında biz GYODER olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız.
Türkiye’nin “sürdürülebilir yapılar” konusundaki karnesi hakkında neler söylemek istersiniz? Hem üretici hem de tüketici nezdinde çevreci yapılara gereken önem veriliyor mu?
Global ölçekte yapılan tüm projelerde sürdürülebilirlik artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası hâline geldi. Türkiye’nin de sürdürülebilirlik alanında büyük hedefleri var. Bizim bu noktada referans aldığımız birçok projemiz bulunuyor. İstanbul Havalimanı bunun en güzel örneklerden biri. İhtiyacımız olan ithal ürünlerin yerine nasıl alternatif üretebiliriz diye düşündük ve dispenser araçların üretilmesini sağladık. 3 firmanın iş birliği ile ilk olarak bizim için ürettiği bu araç şu an Brüksel Havalimanı’na teste gönderildi. Uçuş bilgi ekranlarımızı üreten başka bir yerli markamız şu an Umman Havalimanı’na da bu ürünleri temin ediyor. Sektörümüzün ihtiyacı olan ürünleri de sürdürülebilir şekilde üreterek hem dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırıp hem de ülke ekonomisine katkı sağlamalıyız.
Türkiye’deki yapı endüstrisi sürdürülebilirlik konusunda iyi performans gösterdi ve beklenilenin ötesinde bir iş çıkardı. Yapı malzemesi sektörümüz çok iyi, çok çevreci ürünler üretiyor. İhtiyacımız olan, malzemeden insan kaynağına kadar birçok noktada diğer ülkelere nazaran sahip olduğumuz şanslı konumumuzu korumak… Yeni bir düzenleme olarak “yapılan yapılarda bina enerji kimlik belgesi olma zorunluluğu” 2020 Ocak ayı itibarıyla üretim süreçlerinin bir parçası oldu. Sektörümüzün, belediyelerle birlikte çalıştığı tüm süreçlerin dijitalleşmesi çalışmaları da sektörümüz adına en önemli sürdürülebilir kazançlardan biri olacaktır.
Sektördeki teknolojik gelişmeler, proje geliştiricilere yapım aşamalarında ne gibi fırsatlar sunuyor? Ülkemizdeki inşaat projelerinde bahsi geçen teknolojik uygulamalardan yeterince faydalanılıyor mu?
Sektör olarak teknolojiyi kullandığımız yapıda mekanik elektrik sistemler daha fazla bulunuyor ve bunun toplam inşaattaki payı her yıl artıyor. Binayı üretirken teknoloji kullanıyor muyuz diye baktığımızda ise burada maalesef çok geride olduğumuzu görüyoruz. Yapıyı üretirken teknoloji kullanmak demek sadece 3D yazıcı demek değil; mesele burada önden yapılmış, sahada monte edilen sistemlerin geliştirilmesi…
İş sağlığı güvenliğinde de çok geniş bir alan var. Çünkü nesnelerin interneti bize sahada; malzemeyi, insanı, makineyi görme ve takip etme imkânı sunuyor. Bu yönde hâlâ çok iyi bir uygulama göremedik, oysa bunu yapmak sektörü çok iyi bir noktaya getirir. Bunları ölçek ekonomisi tetikliyor. Burada oluşturulacak master planla, ölçek ekonomisi oluşturan projelerde bir strateji ve sinerji ile birlikte hem ülkemizde kullanım için hem de ithalat verilerimize katkı sağlayacak teknolojileri üretebiliriz. Yoksa kaynaklarımızı maalesef ihracat seçeneğinden yana kullanmak durumunda kalıyoruz.
Yakın zamanda GYODER tarafından gerçekleştirilen 17. Gayrimenkul Zirvesi’nde, “Dünyamızın hem akıllı hem de vicdanlı şehirlere ihtiyacı var.” ifadelerini kullandınız. Buradan hareketle bahsettiğiniz şehirler için dünyaya örnek teşkil edecek ne gibi uygulamalara imza atılmalı?
Ülkemizde akıllı ve vicdanlı şehirlere imza atmalıyız. İstanbul açısından değinirsek; İstanbul’un bir stratejiye ihtiyacı var. Şu an İstanbul’un net bir stratejisi yok. İstanbul bir tarım şehri mi, sanayi şehri mi, teknoloji ya da turizm şehri mi olacak? Herkesin farklı düşündüğü ve herkesin eforunu kendi doğrusuna akıttığı bir noktada İstanbul, bunlardan hiçbirisi olamaz.
Bizim tüm kurumlarımızın; belediyesinden valiliğine, ticaret odasından mimarlar odasına kadar “İstanbul’u İstanbul” yapan sivil toplum örgütlerinin bir araya gelerek “İstanbul nedir, ne olmalı?” diye çok ciddi tartışmamız gerekiyor. Ancak bu bakış açısıyla İstanbul’un problemleri çözülebilir…
Ayrıca İstanbul İstanbul’a sığmaz hâle geldi. Bütün ilçeler doldu ve İstanbul’a alternatif sunacak yeni bir yerleşim alanı gerekiyor. Bundan sonra akıllı ve vicdanlı bir şehir yapabiliriz. İyi planlanırsa, özel sektör en baş safhalardan projeye girerse bunu yapabiliriz. Bizim Türkiye’deki insan kaynağımız en iyisini yapacak kapasiteye sahip ve burada somut bir örnek görmeye ihtiyacımız var.
İnsanları yeni bir rant alanı ya da yeni bir beton sahası şeklinde korkutmadığımız, bir şeyleri farklı yapmaya başlamak istediğimiz bir hayalimiz var. Bunun için Türkiye Belediyeler Birliği ile bir sürece girdik ve sivil inisiyatif oluşturduk. 2023 yılında bizim en büyük projelerimizden biri bu yeni şehri insanları göstermek olacak.
Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığınız GYODER’in, kuruluş hedeflerine ne oranda ulaştığını düşünüyorsunuz? GYODER’in orta ve uzun vadede yol haritası nasıl olacak?
Türkiye’de bulunan gayrimenkullerimizin değeri ülkemizde sahip olduğumuz tüm finansal varlıklardan daha kıymetli bir konumda. Biz GYODER olarak; varmamız gereken hedeflere giden yolu nasıl hızlandırırız, nasıl kolaylaştırırız ve nasıl dünya standartlarına ulaşırız konularında sektörümüze pusula olmayı hedefliyoruz. Şehir planlamadan belediye süreçlerine, fonlanma prosedürlerinden mimar geliştirici ilişkisine, teknolojiyi binalarımızda efektif kullanmaktan sosyal fayda sağlamasına ve satış pazarlama süreçlerine kadar tüm noktalarda gayrimenkul sektörünün rotasını oluşturuyoruz. Gayrimenkul sektörünü kamu ve özel sektör paydaşlarının iş birliği ile akıllıca ve vicdanlı bir şekilde yönetmemiz gerekiyor. Bu noktada GYODER’in çok önemli bir etkisi olabilir. Bizi bu heyecanlandırıyor ve bunun peşinde koşuyoruz.
Hedefimiz; sadece gayrimenkul sektör paydaşlarının daha rahat ve daha çok para kazandıkları bir süreç tasarlamaktan oluşmuyor. Şehirlerimizin teknoloji ile entegre olmuş şekilde sürdürülebilir gelişimini sağlamak, altyapısıyla daha entegre kentler tasarlamak, üzerinde yaşayan tüm canlıları kucaklayan ve toplumun sosyal olarak da ihtiyaçlarına cevap veren yerler hâline getirmek öncelikli hedeflerimizden…
Orta vadede yol haritamızda çok farklı projelerimiz var. Sektörde fark yaratan yenilikler ve çağın ihtiyaçlarına en iyi şekilde cevap veren geleceğin teknolojik alt yapısını, hep birlikte “PropTechHub” alanında inşa etmeye başladık. 4T prensiplerimizle uyumlu kentsel yaşam standartlarımızı da arttıracak projeleri “Sign of the City Awards” ile ödüllendireceğiz. Sektörümüze nitelikli insan gücü kazandırmak ve gelişimimize katkı sağlayacak genç beyinleri ise 2 yıldır sürdürdüğümüz mentörlük programımız ile destekliyoruz.
Topluma fayda sağlayan, millî menfaatlerimize ve ekonomimize hizmet edecek yeni gayrimenkul modelleri geliştiriyoruz ve geliştirmeye devam edeceğiz. Gayrimenkul alım-satım ve kiralama sistemlerine güven odaklı ve yenilikçi bir soluk getirecek bir pazar yeri kurulması için çalışmalara başlıyoruz. Türkiye Belediyeler Birliği ile birlikte kuracağımız bir sivil inisiyatif ile ilk defa Türkiye’de yerel yönetimleri gayrimenkul geliştirme sektörü ile bir araya getirerek bu sinerjiyi şehirlerimizin geleceğine kanalize ediyoruz. Uluslararası platformlarda ülkemizi temsil etmeye devam ediyoruz. Şehirlerimiz varsa biz varız. Sivil inisiyatifin birleştirici gücü olarak her yıl daha da büyük projeleri hayata geçireceğiz…