İçindekiler
Kentsel dönüşüm; afet risklerinin azaltılması, yaşam kalitesinin artırılması ve kentlerin fiziksel olarak yenilenmesi gibi çok katmanlı hedefler taşıyan bir süreçtir. Ancak bu hedeflerin hayata geçebilmesi, büyük oranda finansal kapasitenin yeterliliğine bağlıdır. Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan ancak uygulamada sınırlı başarı elde edilen kentsel dönüşüm projelerinde, “finansman krizi” en temel çıkmazlardan biri olarak öne çıkmaktadır.
Kentsel dönüşüm serimizdeki bu yazımızda dönüşümün aktörleri arasında mali yükün nasıl dağıldığını, mevcut finansman araçlarının neden yetersiz kaldığını ve özellikle yerel yönetimlerin bu süreçteki kurumsal eksikliklerini ele alacağız.
Dağılım Eşitsizliği: Finansmanın Yükü Kimde?
Kentsel dönüşüm projelerinde mali yük genellikle üç aktör arasında paylaşılır: Kamu (özellikle merkezi yönetim), özel sektör (müteahhitler) ve vatandaşlar (hak sahipleri). Ancak uygulamada bu paylaşım dengeli bir şekilde yürütülememektedir.
– Kamu, sınırlı destek mekanizmaları sunmakta ve bunlar çoğu zaman büyük şehirlerin dinamiklerine göre şekillenmemektedir.
– Özel sektör, maliyetlerin artışıyla birlikte özellikle orta gelir grubuna yönelik projelerde yatırım iştahını kaybetmektedir.
– Vatandaşlar ise en korunmasız aktör olarak hem mülkiyet belirsizlikleri hem de ekonomik yetersizlik nedeniyle sürece ya katılamamakta ya da mağdur olmaktadır.
Bu yapı, kentsel dönüşümün “ortak sorumluluk” ilkesinden uzaklaştığını ve yükün orantısız biçimde bireye yıkıldığını göstermektedir.
Artan Maliyetler ve Gerçekçi Olmayan Proje Yaklaşımları
Son yıllarda inşaat maliyetlerinde yaşanan yüksek artışlar, birçok projeyi başlamadan durma noktasına getirmiştir. Ancak sorun yalnızca ekonomik dalgalanmalarda değil; aynı zamanda başlangıçta yapılan mali projeksiyonların gerçek dışı oluşundadır.
Yerel yönetimler tarafından desteklenen bazı projelerde:
– Arsa değeri üzerinden yapılan aşırı iyimser kazanç beklentileri,
– Hak sahiplerine verilen taahhütlerin karşılıksız kalması,
– Yapım sürecinde oluşabilecek mali risklerin göz ardı edilmesi gibi nedenlerle projeler ya hiç hayata geçememekte ya da yarım kalan inşaatlar ve mağduriyetler zincirine dönüşmektedir.
Yerel Yönetimlerin Kurumsal ve Finansal Yetersizliği
Kentsel dönüşüm gibi çok aktörlü ve maliyetli bir sürecin başarılı şekilde yürütülebilmesi için yerel yönetimlerin güçlü planlama ve uygulama kapasitesine sahip olması gerekir. Ancak sahadaki gerçeklik bunun tersini göstermektedir.
– Pek çok belediyede dönüşüm süreçlerini yönetecek uzman ekipler bulunmamakta,
– Finansal kaynak üretimi için yaratıcı mekanizmalar geliştirilememekte,
– Katılımcı süreçler oluşturulmadığı için sosyal direnç oluşmakta,
– Dönüşüm çoğu zaman tekil parsel bazında, “günü kurtarma” mantığıyla yapılmaktadır.
Bu noktada asıl eleştiri, sadece kaynak eksikliği değil, aynı zamanda mevcut kaynakların doğru planlanamaması ve etkisiz kullanılmasıdır.
Finansman Araçlarında Dar Çerçeve
Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerinin finansmanı genellikle aşağıdaki şekillerde birkaç geleneksel araçla sınırlı kalmaktadır:
– Kira yardımı
– Faiz destekli kredi
– Hazine destekli proje bazlı destekler
Bu mekanizmaların çoğu kısa vadeli ve sınırlı etkiler yaratmakta, özellikle dar gelirli hak sahiplerini kapsamaktan uzak kalmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan alternatif finansman modelleri Türkiye’de henüz yaygın biçimde değerlendirilmemiştir. Bu durum, finansman krizinin yapısal hâle gelmesine neden olmaktadır.
Sonuç: Sorumluluk Sadece Ekonomide Değil, Yönetişimde
Kentsel dönüşümün finansman krizine dair yapılan tartışmalar, genellikle ekonomik kaynakların yetersizliğine odaklansa da sorunun temelinde yönetişim boşlukları, strateji eksiklikleri ve kurumsal zafiyetler yatmaktadır. Türkiye’de özellikle büyükşehirlerde yürütülen kentsel dönüşüm uygulamalarında planlama, koordinasyon ve organizasyon eksikliği göze çarpmaktadır.
Yerel yönetimler çoğu zaman:
– Proje geliştirme ve yönetim becerilerinden yoksun kalmakta,
– Finansal araçları etkin şekilde kullanamamakta,
– Süreci yönetmek yerine sadece “onay makamı” gibi davranmakta,
– Vatandaşla sağlıklı iletişim kuramamakta ve güven inşa edememektedir.
Bu durumlar hem özel sektörün yatırım iştahını azaltmakta hem de vatandaşların sürece katılımını sınırlamaktadır. Projeler gecikmekte, yarım kalmakta veya hiç başlayamamaktadır. Sonuç olarak, kentsel dönüşüm pratiği, teknik olarak mümkün ama yönetsel olarak başarısız bir sürece dönüşmektedir.
Finansman sorununun çözümü yalnızca “daha fazla kaynak” anlamına gelmemelidir. Daha önemlisi, mevcut kaynakların verimli, adil ve stratejik kullanımıdır.
Bu da aşağıdaki koşulları gerektirir:
– Uzun vadeli bütçeleme ve risk analizi
– Bölgesel önceliklendirme
– Alternatif finansman kaynaklarının geliştirilmesi
– Kurumsal kapasite geliştirme
– Katılım, güven ve şeffaflığın sağlanması
Finansal kaynaklar ne kadar güçlü olursa olsun, toplumsal kabul sağlanmadan hiçbir dönüşüm projesi kalıcı başarıya ulaşamaz.
Sonuç olarak; kentsel dönüşümdeki finansman sorunları, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kurumsal ve yönetsel bir meseledir. Türkiye’de merkezi düzeyde sunulan bazı destek mekanizmalarına rağmen, yerel düzeydeki uygulama eksiklikleri ve koordinasyonsuzluk, sürecin etkili bir şekilde yürütülmesini engellemektedir.
Yerel yönetimlerin bu alanda daha aktif, daha donanımlı ve daha şeffaf olması; finansman krizinin yönetilebilir hâle gelmesinde kilit rol oynamaktadır. Aksi hâlde, kentsel dönüşüm ne kadar gerekli olursa olsun, sahada karşılığı olmayan bir ideal olarak kalacaktır.