İçindekiler
Bu yazımda sizlere tespitlerimizin nasıl birebir doğru çıktığından ve gelecekte bizi nasıl bir ortamın beklediğinden bahsedeceğim. Tüm dünyada elbette ekonomi gündemin ilk sırasında. Zira hayat devam ettiği sürece var olacak ekonomik döngülerden güçlü çıkan ülkelerin başarısı, doğru ekonomi politikalarına dayanır. Temelleri gayrimenkule dayanan Türkiye’de geldiğimiz noktayı değerlendirelim öncelikle.
Topraktaki Kâr, Diğer Yatırım Araçlarını Geride Bıraktı
Gayrimenkulde göze çarpan ilk özellik, toprağa yatırımın tüm yatırım araçlarını geride bırakan getirisi ve bunun yeni yeni fark edilmesi. Yakın geçmişe kadar arsa ve arazi yatırımlarının çok büyük sermaye gerektirdiği ve belli bir kesim (özellikle müteahhitler) tarafından tercih edildiği yönünde bir ön yargı mevcuttu.
Toplumdaki genel eğilim konut alıp kiraya vermek şeklindeydi. Pandemi dönemi ile doğanın ve doğal yaşamın önemi fark edilince toprak yatırımının da aslında çok büyük rakamlar gerektirmediği ve tüm yatırım araçlarını geride bırakan bir kazanç sağladığı net olarak görüldü. Hatta hepimizi kahreden deprem haberleri ve can kayıpları sonrası konut yatırımının ne kadar isabetsiz olduğu, gerçek anlamda yatırımın hem yaşam hem kazanç açısından toprağa yapılması gerektiği anlaşıldı. Bu da Türkiye’nin her köşesindeki toprakların muazzam bir hızla talep görmesine yol açtı.
Akıllı Yatırımcılar Arazi Alıyor
Son yıla bakalım şimdi de. Toprak yatırımı hızla artan enflasyonun karşısında açık ara fark yarattı. Özellikle Çanakkale gibi stratejik noktalarda %200’e varan bir fiyat artışı yaşandı. Çünkü insanlar hem doğada yaşamanın paha biçilemez değerini hem de geleceğe yönelik potansiyeli fark etti. Elbette akıllı yatırımcılar arsaya değil araziye akın etmeye devam ediyor. Çünkü dünün tarlaları bugünün arsaları olacağı için doymuş fiyata yer almaktansa minimum maliyetle doymuş fiyat seviyesine ulaşmak en doğrusu. Hepsinden önemlisi can güvenliği.
Bugün mübalağasız ifade etmek gerekir ki ülkemizdeki yapılaşmaların çok büyük çoğunluğu zaten deprem riskine karşı savunmasız. Hatta kamu kurumlarının ifadesiyle her 5 kişiden birinin yaşadığı en büyük metropol olan İstanbul’daki binaların %85’i deprem riski taşıyor. Bu durumda en güvenilir yaşam tarzı elbette kendi toprağınızda yaşamak oluyor.
Her Toprak Değil Doğru Toprak Kazandırır
Toprak yatırımında vade olmaz. Bu durum amacınıza ve beklentinize göre değişir. Kısa vadede bile kazanç sağlayan toprağı cazip kılan unsur, alındığı günden itibaren kendi değerini katlamasıdır. “Her toprak değil doğru toprak” diye tüm yazılarımda vurguluyorum. Ama genel tabloda en büyük kazanç tabi ki uzun vadede görülecektir. Yerinde durdukça değerlenen her yatırım enstrümanında olduğu gibi toprakta da bu böyledir. Kaldı ki toprağın, yerine yenisi konulamadığını hesaba katarsanız, sattığınızda aynı emsalde toprak almanız mümkün olmayacaktır.
Tüm yatırımcılara altını çizerek tekrar tavsiyem odur ki hedefiniz, beklentiniz ve amacınızı net olarak belirledikten sonra doğru toprağa yatırım yapmak için o bölgeye ve konusuna hakim bir uzman ile çalışmayı sakın göz ardı etmeyin.