İçindekiler
Ütopya; gerçekleşmesi olanaksız, çarpıcı ilginç tasarı ve düşünce üretmek olarak tanımlanmaktadır. Bana göre ise; hiçbir ütopyanın gerçekleşmesi imkânsız değil. Bir düşüncenin gerçekleşmesi için yeterince istemek ve çabalamak gerektiğini biliyorum.
Çocukluğumda bile; “Evlerimiz şöyle olsun, sokağımız böyle olsun, mahallemizde bu niye yok?” diyerek bir köyde, kasabada, kentte neler olması gerektiğini düşündüm. Mimarlık ve bilgisayar teknolojileri okudum, enerji verimli binalar hakkında eğitimler aldım. Avrupa’da çok çeşitli yaşam alanlarını deneyimleme ve gözlemleme tecrübem oldu. Çocukluğumdan itibaren bugüne kadar olan tüm birikimlerimle düşüncelerimi şekillendirdim.
Bu yazı ile sürekli değişen ve gelişen kendi ütopyamı paylaşmak istiyorum. Bu düşünceler ışığında “en iyisine layık olan, fakat bir türlü en iyisine kavuşamayan halkımız için bu sefer doğruyu yapmamız gerektiğini” söylüyorum.
Bu Sefer Doğruyu Yapmamız Gerekiyor
Aslında doğru soruları sorduğumuzda bir ütopya, gerçeğe dönüşüyor… Dünya üzerinde kentsel gelişim tarihine burada bakmayacağım. Engels; İngiltere’de Sanayi Devrimi ile köyden kente göçen halkların yaşadığı yoksulluk ve sefaleti “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu ve Konut Sorunu” adlı eserinde betimlemişti. Kötü evler, kötü sokaklar, kötü mahalle, kötü semt, kötü köy, kötü kasaba, kötü kent, kötü ülke….
Neredeyse bir yüzyıl geriden takip ediyoruz İngiltere’yi. Ülkemizde hiçbir kent, kasaba, köy, semt, mahalle, sokak, binalar, park, alt ve üstyapı, olması gerektiği gibi değil! Bu yüzden 6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen ve 11 ilimizi ağır şekilde etkileyen deprem sonrasında açık seçik şekilde bu acı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldık. Bunun sebeplerine bu yazıda değinmeyeceğim. Ancak; gerçekler karşısında “bu sefer doğruyu yapmamız” gerekliliğini vurgulamak istedim.
Evrenle Uyumlu ve Doğal Bir Mekanizma
Benim hayalimdeki kent aslında “hiçbir duyumuzla görülmeyen bir kent!” İçinde yaşayan tüm canlılara görünmeden hizmet eden; çok iyi düşünülmüş, tasarlanmış ve uygulanmış bir mekanizma. Hizmet ederken sadece hissedilen bir kent. Bunu sadece insanlar için değil tüm canlı-cansız varlıklar için sağlayan evrenle uyumlu bir kent. Temelinde içinde yaşayan tüm varlıkların hiçbir enerji harcamadığı, hiçbir eylemin ve fonksiyonun/detayın düşünülmesine gerekli olmayan bir kent. Tüm yaşayan varlıklar için “doğalı bu” dedirtecek kadar her şeyi çözümlenmiş bir mekanizma…
Söylem olarak bu kent tek kelime ile “doğal” olmalı. Bu, her ölçekte sağlanmalı ve ülke ölçeğinden, en küçük detaya kadar düşünülmüş, tasarlanmış, uygulanmış olmalı. Bu yüzden tüm proje paydaşları ile ortak çalışılarak her bir meslek grubunun ağırlığına göre alınacak kararlar uygulanmalı.
Nasıl Bir Kent Tasarlamalıyız?
Bir mimar gözü ile somut birkaç örnek verecek olursam; araç yolu-bisiklet yolu-yeşil alan-parsel sınırı ilişkilerinin çok net kurulduğu ve kaldırım yüksekliğinden tutun yağmur suyu detaylarına, dikilecek bitki örtüsüne, yapı sokak ilişkilerine dek her ilke ve uygulama detayını belirlemek zorunda olduğumuz bir kent hayali bu.
- Şehir içi ve şehirler arası ulaşım sistem bağlantıları çok net ve kolay tanımlı olmalı bu kentte. “Öncelikle yaya ulaşımı,” sonrasında bisiklet ve alternatif araç ulaşımları düşünülmelidir. Hafif raylı tren ya da “otonom” araçlar bu sisteme eklenmelidir. Bu sayede kişisel araç ihtiyacı minimum seviyede olmalı, tüketim her açıdan azaltılmalıdır.
- Tüm kentin yağmur suyu, drenaj sistemi ve gri su sistemi altyapısı olmalı bu kentte. Bu sayede hem doğal afetler engellenmeli hem de iklim değişikliği için küçük dahi olsa bir pozitif kazanım elde edebilmeliyiz. Suyu tekrar tekrar kullanmalı, doğal yaşamı yönetmekten ve onunla savaşmaktan vazgeçmeliyiz artık.
- Yüksek hızlı, güvenilir, alternatif kaynakları olan bir iletişim altyapısı ve sistemi olmalı ki yerel kent, global iş yapabilsin ve dünya ile entegre çalışabilsin. Düşünceye ve bilgiye ulaşmak da yaymak da kolay olmalı bu kentte. Herkes fikrini özgürce paylaşabilmeli ki gelişim değişim olsun, ilerleyip öne geçelim dünyada.
- Her bir ev, her bir tesis “üretime” aktif ve pasif şekilde katkı sağlamalı bu kentte. Tüm kent bir meyve bahçesi olmalı. Her evde sebze bostanı, tavuk kümesi, arı kovanı, belki 4-5 tane koyunu olmalı. Herkes eskiden olduğu gibi kendi gıdasının en azından bir kısmını kendi üretebilmeli. Bu sayede bir meslek edinmenin yanında, sürdürülebilir doğal yaşamın da eğitimleri/deneyimi verilmiş olmalı yaşayanlara. Bu aynı zamanda eskiden komşuluk ilişkilerini güçlendirmek için sosyal olguya dönüşmeli. Anadolu kültürümüzün temellerinde biri olan “imece” yöntemi tekrar hayata geçirilebilmeli bu kentte.
- Her birey ulaşımını güvenli bir şekilde sağlamalı bu kentte. Çocuklar okullarına yaya, bisikletle ya da hafif raylı sistemle kendileri gidebilmeliler ki öz güveni yüksek bir nesil yetişebilsin. Sokaklarında özgürce ve güvenle oyun oynanan, komşuluk ilişkileri iyi olan öz güveni yüksek bir kent yaratmalıyız el ele.
- Her bir ev, her bir tesis ve kentin tamamı “sağlıklı” olmalı. Çünkü; depremlerde bir daha can kaybetmek ve binalarımızın bizi hasta etmesini (hastalıklı bina sendromu) istemiyoruz bu kentte. Hem ülke hem de bireyler olarak maddi-manevi büyük kayıplar yaşamak istemiyorsak sağlıklı mekânlar yaratmak zorunda olduğumuzun da farkına varmalıyız. Bunun yolunun da sağlıklı malzeme seçimlerinden, doğru tasarım ve uygulama yapmaya varan süreçlerden geçtiğini tüm mimar ve mühendislerimiz haykırmalı. “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” diyerek sağlıklı mekânlar ve kentler yaratmalıyız.
- Kentin tamamı “fonksiyonel” olmak zorunda. Maliyeti ne olursa olsun metrekare bazlı niteliksiz bir planlama asla yapılmamalıdır. En küçük fonksiyondan kent ölçeğine kadar %100 fonksiyonel tasarım yapılması gerektiğinin de farkına varmamız gerekiyor.
- %90 oranında enerji verimli kent tasarlamamız gerekiyor. Her türlü enerji tüketimini %10 civarlarına çekerek, doğaya olan etkimizi en aza indirmek zorundayız. %10’a düşürülmüş bu tüketimimizi de güneşi kullanarak (aktif ve pasif), mikro Arşimet burguları ile akarsularımızdan yaşama müdahale etmeden elektrik üreterek ya da diğer akılcı çözümler ile sağlamamız şart. Tüketimi düşürmeden yapılan her türlü temiz enerji yatırımının %90 oranında fazla maliyet getirerek doğaya zarar verdiğini artık anlamak zorundayız.
- Kentin tamamı “zamansız ve sıra dışı” tasarıma sahip olmalı. Örnek olmasını düşündüğümüz bu kentte her şey yüzyıl sonrası için de insanları düşündürmeli, hayal kurdurmalı. Günümüzün geldiği yüksek medeniyet seviyemizi bu şekilde göstermeliyiz. Aynı zamanda kentte yaşayan yetişkinler ve çocuklarımız için umut ve pozitif enerji kaynağı olmalı. Onları cesaretlendirmeli ve gurur duymalı. Sıradanlıktan uzak ilham verici bir kent, bir çevre, bir ev yaratmalıyız.
Sonuç olarak, hiçbir ütopya gerçekleştirilemez değildir. Bunun için önce insanların bir araya gelmesi, istemesi ve çok çalışması gerekiyor. Bu yazdıklarımı gönüllülerden oluşan bir grup insan ile konuşmaya, tartışmaya ve çalışmaya başladık bile.
O zaman; “ütopyadan gerçeğe” bir adım atmış olduk diyebiliriz.