İçindekiler
Stratejik olarak iyi kurgulanmış bir yer markalama çalışması, o yerin gerçek ve algılanan çekiciliğini artırır. Böylece o yer, çalışanları ve yatırımcıları çekerek şehrin (ekonomik olarak) sürdürülebilirlik açısından kalkınmasına katkıda bulunur. Bu aynı zamanda vergi geliri sağlayarak altyapı ve toplum hizmetlerine yeni yatırımlar yapılmasını mümkün kılar. Böylece sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğe de katkı sağlanır.
Özellikle iklim esnekliği ve uygun çevre yönetimi, akıllı şehir markalamasının önemli parçalarındandır. Çünkü bunlar, bir şehrin gelecekteki rekabet gücünü garanti altına alırlar. Kent sakinleri de yaşadıkları bölgelerin turizm etkisi açısından “yumuşak” olmasını tercih ederler. Nitekim bu alanlarda gezginler temiz ve güvenli zaman geçirirken yerel halk da turizmden fayda görmektedir.
Kısacası iyi yapılan şehir markalaşması, şehrin bir iş yeri ve destinasyon olarak uzun vadeli itibarını garanti eder. Bu itibar, ziyaretçilerin o şehirdeki deneyimlerinden kaynaklanır. Bir şehir sürdürülebilirliğe özen göstermezse, (örneğin doğanın korunmasını, kültürel çeşitliliğin desteklenmesini ve işletmelerin iyi çalışmasını sağlamazsa) o zaman olumlu bir itibarı olmayacak ve pazar konumunu güçlü bir şekilde koruyamayacaktır.
Bir Şehrin Markalaşmasını Engelleyecek Faktörler
Şehir markalaşmasının orta ve uzun vadede başarılı olmasını engelleyebilecek zorlukları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Şehir markalama konusunda anlayış ve bilgi eksikliği
- Siyasi istikrarsızlık ve yönetişim eksikliği
- Orta ve uzun vadeli strateji eksikliği
- Yeterli finansman eksikliği
- Paydaş katılımı eksikliği
- Şehir markasının temsil edilemezliği
Kriz İletişimi ve Güvenin Yeniden Tesisi
Dijital medya, marka-şehir iletişimi için harika bir platform olmanın yanı sıra yanlış bilgiyle mücadele etmede de bir savaş alanı oldu. Bu bağlamda hükûmetlere duyulan güvenin artırılmasında bu gibi kritik dönemleri atlatmak oldukça önemlidir. Bu, ulusal hükûmetler için olduğu kadar kentsel yönetimler için de geçerlidir.
Şehirlerde ayrıca yerel çevreye ve alternatif ulaşım yöntemlerine olan ilgi gittikçe artmakta. Turizm ve ulaşım, doğaları gereği karbon yoğun sektörler olduğundan, mobilite ve turizme yönelik daha esnek bir yaklaşım bekleyebiliriz. Şehirler olarak bu gelişmeyi desteklemeli, sürdürülebilir davranışları teşvik etmeli ve belki de ziyaretçileri, işletmeleri ve vasıflı çalışanları uzaklardan değil, bölge veya ülke içinden çekmeye çalışmalıyız.
Kamusal Alanların Durumu
Kamusal alanların güncel durumu çevresel sürdürülebilirlik ile daha da kendini gösterdi. Sosyal ve çevresel sürdürülebilirlikle de bağlantılı olarak “kamusal alanların yeniden ortaya çıkışı” söz konusu. Uzun süreler boyunca kapalı alanlarda yaşamak ve fiziksel mesafe önlemleri, kamusal alanlar konusunu ön plana çıkardı.
Şehirler dikkatlerini ortak alanlarımızın kalitesine çeviriyor. Markalaşma da öyle. İyi geliştirilmiş, davetkâr kamusal alanlara sahip bir şehir, aylarca izole kaldıktan sonra nihayet bir yeri ziyaret eden gezginler ve gezegenin farklı bir köşesinde yeni bir ev arayan yetenekli kişiler için daha cazip görünecektir. Bu ruh hali aynı zamanda insanlar arasında yenilenmiş bir bağ duygusu (sosyal sürdürülebilirlik) doğurmuştur.
Sürdürülebilirlik Liderliği Sergilemek
Giderek daha fazla insan, ekolojik ayak izlerinin farkına varıyor. Bu durum sürdürülebilirlik çalışmaları konusunda bilinç yaratarak, çevre dostu seyahat seçeneklerine yönelik talebin artmasını sağladı. Salgın sonrası dünya; yer markalaşmasının, küresel sağlık, güvenlik ve iklim değişikliği ile ilgili olarak sürdürülebilir turizm ve yerel toplum yaşamının zorluklarının üstesinden gelmek için liderlik gösterilmesi gerekeceğini öngörüyor. Gerçekten de turizmin sürdürülebilir gelişimi, ilgili herkes için bir kazan-kazandır.