İçindekiler
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6’lık depremler ve bunların ardından yaşanan sel, su baskını gibi doğal afetler ülkemizi büyük acılara boğmuştur. Türkiye deprem bölgeleri haritası esas alındığında da ülke topraklarının %96’sının farklı oranlarda deprem tehlikesine sahip bölgeler içinde yer aldığı ve nüfusunun %98’inin bu bölgelerde yaşadığı görülmektedir.1
Günümüzde ne yazık ki tek doğa olayı deprem değildir. Ülkemizde son 65 yıl içerisinde ortaya çıkan afet zararlarının %55’i deprem, %21’i heyelan, %8’i su baskını, %7’si kaya düşmesi ve %2’si çığdan kaynaklanmıştır.2
Kentlerimizi Güvenli ve Dirençli Hâle Getirelim
Kentler; doğal afetler ile iklim değişikliğine bağlı felaketlerden çevresel, ekonomik ve toplumsal olarak en çok zarar gören alanlardır. Kentsel alanlarda nüfusun artması da geniş kitlelerin zarar görebilirliklerini artırmaktadır. Bu sebeple kentleri bütün bu konuları dikkate alarak güvenli ve dirençli hâle getirmemiz gerekmektedir.
Ülkemizde nüfus artışı, kente göç ve hanehalkının küçülmesi gibi nedenlerle oluşan konut ihtiyacına; deprem nedeniyle yıkılan konutların yerine yenilerinin yapılması ve deprem riski taşıyan binaların yenilenmesi gereklilikleri de eklenmiştir. Bahsi geçen sebepler ışığında büyük miktarda konut ve yerleşim birimlerinin inşası gerekmektedir.
Aynı Hatalara Düşmemek Adına Geçmişi İyi İnceleyelim
Bugüne kadar gerek binaların gerekse kentlerin inşasında olumsuz durumlara neden olan konular ortaya çıkarılmalı, sonraki süreçte ise bunların tamamı dikkate alınarak hareket edilmelidir. Devamında yeniden inşa sürecinin tüm aşamalarında günümüz koşulları ve küresel ısınma gibi konuların da dikkate alınması; çevre, yaşam kalitesi ve ekonomik açıdan şüphesiz fayda sağlayacaktır.
Kentsel Dönüşümde Yeni Yaklaşım, “Sürdürülebilirlik” Olmalı
Ülkemizdeki kentsel dönüşüm çalışmalarıyla yeni yapılacak bina ve yerleşim birimleri için yeni bir yaklaşım gerekmektedir. Bu yeni yaklaşım da kaynaklarımızı verimli ve etkin kullanmamızı sağlayan “sürdürülebilirlik ilkeleri” olmalıdır.
Kentlerimizi oluşturan bina ve yerleşim birimlerinin; dayanıklı, güvenli, sağlıklı olması için sürdürülebilirlik ilkeleriyle planlanması, inşa edilmesi ve sonrasında da yönetilmesi gerekmektedir. Bölgesel planlama yapılarak yeşil altyapı sistemlerinin kurulması, yağmur hasadı gibi alternatif enerji kaynaklarından faydalanılması gibi kriterler temel alınmalıdır. Binalarda ise depreme dayanıklılık, enerji ve su tasarrufunun sağlanması ile insan sağlığına uygun malzemelerle inşa gibi unsurlar çok önemlidir. Bu çalışmalar; yerel yönetimler, kamu kurumları, özel sektör, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve finans sektörünün bir araya gelmesiyle gerçekleştirilirse daha uygulanabilir ve başarılı olacaktır.
Sürdürülebilirlik Tüm Paydaşların Sorumluluk Almasını Gerektiriyor
Sürdürülebilirlik tüm paydaşların sorumluluk almasını ve sürecin bir parçası olmasını gerektirmektedir. Deprem sonrasında ortaya çıkan durum, gayrimenkul sektöründeki tüm paydaşların sürdürülebilirlik ilkelerini benimseyerek birlikte çalışması ile hızla olumlu değişim eğilimi kazanabilir.
O zaman ne duruyoruz? Haydi, hep beraber şu işe bir el atalım!
Kaynakça:
1Gazi Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Türkiye’nin Gerçeği Deprem Paneli
2İSMEP Rehber Kitaplar | Afete Dirençli Şehir Planlama ve Yapılaşma