İçindekiler
2024 – 2026 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Plan’ın en önemli bölümü, Hazineye ait olan ve çoğunluğu turizm bölgelerinde yer alan arazi ve kamu tesislerinin Özelleştirme İdaresi kanalıyla satışa çıkarılmasıdır. Gerekçe olarak da konut sorununun çözümü gösterilmektedir. Açık ve net ifade etmek gerekir ki bu durumun kaynağı ekonomik sorundur. Ekonomi idaresinde ve gelecek planlamasında sadece gayrimenkul baz alındığında gelinen bu durum, kaçınılmaz sondur.
Hazine arazilerinin imara açılması yalnızca ekonomik açıdan değil demografik ve sosyolojik açıdan da olumsuz sonuçlar doğurabilir. Nedenini verilerle açıklamak isterim: Türkiye’nin yüz ölçümü olan 783 bin 562 metrekarelik alanın yüzde 45’ini Hazine arazileri oluşturuyor. 358 bin 815 metrekarelik bir alanın kamudan çıkarılması, ormanların yüzde 29’unun yok olması anlamına geliyor. Çünkü kamu arazilerinin yüzde 63’ü ormanlardan oluşuyor.
Kararın Uygulanması Mevcut Süreci Nasıl Etkileyecek?
Burada asıl sorun, konut sorunu değil. Bu kararın uygulanması zaten negatif yönde etkilenmiş olan demografik yapının bu kez çok farklı tehlikelerle tezahür etmesini de beraberinde getirebilir.
Özelleştirme İdaresi 33 bin 53 kilometrelik alanın satışa çıkarılacağını duyurdu bile. Bu rakam orman hariç tüm varlığın yüzde 25’ine denk geliyor. Daha net anlaşılması için ifade edeyim, bu rakam Trakya’nın yüz ölçümünden bile fazla. Basın organlarında yer alan “konut sorunu bitecek” tarzında haberleri şaşkınlıkla ve büyük bir üzüntüyle okuyorum. Mevcut durumu nasıl göremiyoruz? Üstelik orman vasıflı alanlar dışında elden çıkarılacak olan yerler ekonomimize ve hatta ülke bütünlüğümüze can veren, hayati önem taşıyan bölgeler. Örneğin, Ankara Üniversitesi, İzmir Devlet Su İşleri Binası, Antalya Jandarma Genel Komutanlığı, Türkiye Şeker Fabrikaları’nın tüm taşınmazları. Zannediyorum peşi sıra gelerek mevcut durumu açmaza sürükleyecek olumsuzlukları görmek yerine “konut sorunu çözülüyor” müjdesi verecek kadar gerçeklerden uzaklaştık.
Çarpık Yapılaşma Süreci Kendini Gösterebilir
Tehlikeler sadece saydıklarımla sınırlı değil elbette. Bu arazilerin imara açılmasıyla daha büyük bir çarpık yapılaşma süreci de kendini gösterebilir. Zira sürekli aflarla tadil edilen, yenilenmesi şart olan İmar Kanunu’nun mevcut hâli bir yana, kamusal alanları imara açmanın ne denli büyük sorunları beraberinde getirebileceğini umarım açıkça anlatabilmişimdir.
Altını çizmek isterim ki her açıdan negatif bulduğum bu karara dur demeli ve durumu konut sorunu olarak aktarmaktan ziyade daha geniş bir pencereden bakmalıyız.