İçindekiler
Bugün sizlerle İstanbul’un belki de en kritik meselesi olan kentsel dönüşüm konusunu konuşacağız. Sıradan bir kavram değil bu; İstanbul’un var olma mücadelesi ve geleceğine dair en önemli stratejisi.
Deprem, Türkiye’nin acımasız bir gerçeği. Her an kapımızda bekleyen, sessiz ama yıkıcı bir misafir. İstanbul ise bu misafirin en çok ziyaret ettiği şehir. Deprem uzmanları, bilim insanları defalarca uyardı; büyük bir sarsıntı an meselesi. Peki, biz ne yapabiliriz?
İşte tam bu noktada devreye “kentsel dönüşüm” giriyor. Bu yanlış anlaşılmasın. Kentsel dönüşüm, sadece binaları yıkıp yerine dev gökdelenler dikmek değil. Aksine, şehrin ruhunu, kimliğini koruyarak, güvenli ve yaşanabilir alanlar yaratmak.
Kentsel Dönüşüm Gerçekte Ne İfade Ediyor?
Kentsel dönüşüm, bir mahallenin, bir binanın DNA’sını bozmadan onu güçlendirmektir. Amacımız tarihini silmek değil, kentsel hafızayı geleceğe taşımak. Her yıkılan bina, yerini daha sağlam, daha dirençli olana bırakmalı.
Bakın İstanbul’da gördüğümüz o sık yapılaşma, o nefes alamayan sokaklar… Bunlar kentsel dönüşümün asla hedefi olmamalı. Şehre nefes aldıracak boşluklar ve güvenlik alanları bırakmak şart.
Dönüşümün Zorlukları ve Gerçekleri
Evet, kentsel dönüşüm süreci kolay değil. Zaman alıcı, maliyetli ve karmaşık bir süreç. 2012’de çıkarılan 6306 Sayılı Yasa ne kadar yol gösterici olsa da bürokratik engeller ve maliyet kaygıları hep var olacak. Ancak şunu net söyleyebilirim; kentsel dönüşüm bir rant aracı değil, tam tersine hayati bir ihtiyaçtır. Herkesin (vatandaşın, belediyenin ve proje geliştiricilerin) bunu böyle algılaması gerekiyor.
Gelecek İçin Umut
Umudumuz; şeffaf, katılımcı ve bilimsel temelli projeler. İstanbul’un ruhunu koruyarak, depreme dirençli bir şehir inşa etmek. Bu salt mühendislik meselesi değil, aynı zamanda toplumsal bir sözleşme. Şunun altını çizmek gerekir; kentsel dönüşüm, İstanbul’un geleceği için vazgeçilmez ama bu gelecek ancak hep beraber, ortak bir vizyon ve samimi bir iş birliğiyle inşa edilebilir.
İyi günler, güvenli yarınlar dileğiyle…