İçindekiler
İnşaat projeleri benzersiz ürünler ortaya koyarlar. İstenilen ürünü ve beklentileri elde etmek için projenin gereksinimleri doğru ve eksiksiz bir şekilde tanımlamalı ve süreç plana göre doğru bir şekilde yönetilmelidir. İnşaat sektörü, Türkiye’de istihdamı artırması, diğer sektörlerle parasal ilişkilerinin bulunması nedeniyle ulusal gelire büyük katkılar sağlamaktadır. Bu sebeple inşaat sektörü Türkiye’de ekonomik büyümenin temel taşlarını oluşturmaktadır.
Projelerde değişiklik kaçınılmazdır ve bu nedenle inşaat sektörü genellikle anlaşmazlıkların yoğun olduğu bir sektördür. İnşaat projelerinde sözleşmelerin içeriğinin iyi hazırlanmaması veya yaşanabilecek olumsuzlukları içermemesi nedeniyle birçok projede anlaşmazlıklar yaşanmakta ve bu anlaşmazlıklar genellikle alternatif çözüm yöntemleri kullanılmadan doğrudan yargı yoluna taşınmaktadır.
Yargı ile çözümlenmeye çalışılan anlaşmazlıklar, hukuki çözüm yolunun sahip olduğu birçok dezavantajdan dolayı inşaat sektörünün sürdürebilir yapısını önemli ölçüde zedelemektedir. Sözleşmede anlaşmazlık çözümü için referans gösterilen yöntem, tarafların anlaşmazlığını hangi yöntemle çözeceklerini belirlemektedir. Sözleşme birden fazla çözüm yöntemini belirli bir sıraya göre içerebilir. Bu durumda, anlaşmazlık belirlenen sıraya göre çözümlenmelidir. Aksi takdirde, mahkemeye başvurulduğunda dava şartları sağlanmadığından dolayı mahkeme davayı geri çevirir.
Bu yazımda mahkeme ve diğer alternatif çözüm yöntemlerini ve alternatif çözüm yöntemlerinin yargıya göre üstünlüklerini ve dezavantajlarını inceleyeceğiz.
Mahkemeler Yeterli mi?
Maalesef mahkemeler büyük bir çoğunlukla, Türk inşaat sektöründe yaşanan anlaşmazlıkların çözümlenmeye çalışıldığı ilk ve son durak olmaktadır. Bunun en büyük sebebi, proje sözleşmesinde anlaşmazlık çözüm yolu olarak yargının belirtilmesidir. Oysa proje sözleşmesinde diğer alternatif çözüm yöntemlerini belirtmek, tarafların yargıya başvurmadan önce sözleşmede belirtilen alternatif çözüm yöntemlerine başvurmasını zorunlu tutacaktır.
Türk yargı sistemi; ilk derece mahkemelerinden, istinaf mahkemelerinden ve temyiz mahkemelerinden oluşur ve üç aşamalıdır. Türkiye’de yargıya intikal eden inşaat davalarının büyük bir çoğunluğunda, taraflar ilk derece mahkemelerin kararlarını hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle üst derece mahkemelere taşımaktadır. Yapılan bir araştırmada ilk derece ve ikinci derece mahkeme sonuçlarından memnun olmayan taraflar büyük çoğunlukla davayı bir üst mahkemeye taşımakta bu durum yargı sürecini çok uzatmaktadır.
FIDIC, AIA, NEC gibi tip sözleşme türleri ile yönetilen projeler, anlaşmazlık durumunda alternatif çözüm yöntemlerini refere ederken maalesef Türkiye’de inşaat sözleşmeleri çoğunlukla mahkemeleri refere etmektedir. Yapılan bir araştırmada; Yargıtay’a taşınmış 346 inşaat projesi ile ilgili davalar incelenmiş ve Yargıtay alt derece mahkeme kararlarını %78,3 oranında bozmuştur. Bu durum Türk yargı sisteminin inşaat anlaşmazlıklarının doğru bir şekilde çözümünde ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne koymaktadır. Yargıya intikal eden projelerde zaman, para ve hak kaybı yaşanabilmektedir. Bu sebeple Türkiye’de inşaat sözleşmelerinde alternatif çözüm yöntemlerinin gösterilmesi hem anlaşmazlıkların daha kısa zamanda ve daha az maliyetli çözülmesini hem de taraflar arasındaki ilişkilerin zedelenmemesini sağlayacaktır.
Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri
Tahkim
Tahkim, taraflar arasında çıkan anlaşmazlıkların mahkemeye başvurmadan bağımsız bir üçüncü tarafın kararıyla çözümlendiği bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Tahkim, dava sürecine kıyasla daha az zaman ve maliyetle uyuşmazlığın çözümünü sağlar.
Tahkim kararları, genel olarak itiraz ve temyiz edilemez niteliğe sahip olan kararlardır ve tarafları bağlar. Taraflar, inşaat projelerinde yer alan sözleşmede, anlaşmazlık çözümü için tahkim kurallarına tabi olmayı kabul ederek sözleşmeye anlaşmazlık çözüm yolu olarak tahkimi belirtirler. Tahkim dili, yeri, hakem sayısı gibi tahkim ile ilgili maddeler sözleşmede belirtilmelidir.
Tahkim süreci, devletlerin iç mevzuatlarının uluslararası ekonomik ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkları çözme konusundaki yetersizliği ve uluslararası ticari uyuşmazlıkların çözümüne yönelik uluslararası bir mahkemenin bulunmaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Türkiye’de tahkim, 1856 yılında Islahat Fermanı ile girmiş olmasına rağmen etkin kullanılamamıştır. Ancak 1927’den beri Hukuk Usul Muhakemeleri Kanunu ile daha etkin hâle gelmiştir. 2011 yılında ise 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu ile tahkim kanunlaştırılmıştır.
Günümüzde New York Convention (New York Sözleşmesi) anlaşması ile tahkimin bütünlüğü sağlanmıştır. New York Sözleşmesi, uluslararası davaları yönetmek için kurulmuş olup, 166 devlet tarafından imzalanmıştır. New York Sözleşmesi, tahkim yoluyla çözülen anlaşmazlıklarda verilen tahkim kararlarının üye ülkelerde tanınması ve icrasını kolaylaştırmayı amaçlar. Bu sözleşmeye taraf olan ülkeler, diğer üye ülkelerde alınan tahkim kararlarının tanınmasını ve yerine getirilmesini sağlamak için karşılıklı taahhütte bulunurlar. Tahkim sadece uluslararası davalarda değil ulusal davalarda da çok etkindir.
Tahkim kararları içerik olarak temyize tabi değildir ve mahkemeler kararların içerik olarak doğruluğunu inceleyemez. Başka bir deyişle tahkim kararlarına itiraz yolu bazı durumlar dışında kapalıdır. Ancak bazı durumlarda tahkim iptal kararı için tahkimin yapıldığı ülkede iptal davası açılabilir.
Tahkim kararının çoğunlukla bozulamaması tahkimin hızlı ve daha az maliyetli olmasını sağlamaktadır. Eğer şartlar sağlanırsa, Türkiye’de tahkim iptal davaları tarafın ikametgâhının bulunduğu asli hukuk mahkemelerinde açılır. İkametgâhı Türkiye’de değilse İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesine başvurulur. Davanın ticari niteliği var ise dava, ticaret mahkemelerinde açılır. İptal davası Türkiye’de 30 gün içerisinde açılmalıdır.
Türkiye’de tahkim hizmeti veren kuruluşlar arasında İstanbul Ticaret Odası Tahkim Merkezi (İTOTAM) ve İstanbul Tahkim Merkezi (ISTAC) bulunmaktadır. İTOTAM 1979 yılından beri tahkim hizmeti vermektedir ve 2012 yılında yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na uygun olarak yönetmeliğini revize etmiştir. ISTAC ise 2015 yılında kurulan bir tahkim merkezidir ve ulusal ve uluslararası davalara hizmet vermektedir.
Tahkim, mahkemeye göre aşağıda belirtiğim birçok avantaja sahiptir.
- Tahkimde, uyuşmazlığa müdahil olacak hakemlerin seçimi taraflara aittir. Taraflar, hakemlerin deneyimine, uzmanlık alanına ve tarafsızlığına göre seçim yapabilirler. Bu, taraflara kendi uyuşmazlıklarını çözecek nitelikli ve uzman bir panelin oluşturulmasına olanak tanır.
- Tahkim süreci, mahkemelerdeki gibi kamuya açık bir şekilde yürütülmez. Tahkimin gizlilik prensibi, tarafların uyuşmazlıkla ilgili bilgilerinin gizli tutulmasını içerir. Bu, ticari sırların ve hassas bilgilerin korunmasını ve tarafların itibarlarını koruyabilme imkânı sağlar.
- Tahkim süreci, mahkeme sürecine göre daha esnek ve özelleştirilebilir bir yapıya sahiptir. Taraflar, tahkim prosedürünü ve kurallarını belirleyebilir, delil sunma şekillerini seçebilir ve tahkimin sürecini kontrol edebilir. Bu, taraflara uyuşmazlığın çözümünde daha hızlı ve etkili bir yol sunar.
- Tahkim, uyuşmazlık konusuna özel olarak uzmanlaşmış hakemler tarafından çözülür. Bu, hukuki veya teknik konuları içeren karmaşık uyuşmazlıkların daha etkin bir şekilde ele alınmasını sağlar. Ayrıca, tahkim süreci genellikle mahkeme sürecine göre daha hızlıdır, çünkü tarafların tahkim programını belirleyebilmesi ve tahkimin yoğun bir şekilde ele alınması mümkündür.
- Tahkim, uluslararası uyuşmazlıkların çözümünde yaygın olarak tercih edilen bir yöntemdir. Çünkü tahkim kararları, birçok ülke tarafından tanınan ve uygulanan New York Sözleşmesi’ne tabidir. Bu, tahkim kararlarının dünya genelinde tanınmasını ve uygulanmasını kolaylaştırır.
- Mahkeme süreci genellikle daha resmi ve katı kurallara tabidir. Tahkim süreci ise daha az formaliteye sahiptir. Bu, tarafların daha serbest bir şekilde deliller sunmasını, tanıkların ifade vermesini ve argümanlarını sunmasını sağlar. Daha az formalite de tarafların daha etkin ve verimli bir şekilde uyuşmazlığı çözmelerine olanak tanır.
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu (Dispute Resolution Board)
Uyuşmazlık Çözüm Kurulu (İngilizce adı ile Dispute Adjudication/Resolution Board, kısaca DRB), projenin başlangıcında bir araya gelir, proje süreci boyunca düzenli toplantılar ve ziyaretler gerçekleştirir. DRB, projenin ilerleyişini ve olası anlaşmazlıkları yakından gözlemleyerek izler. DRB, sözleşme tarafları tarafından bağımsız ve tarafsız bir kişi veya 3 kişiden oluşur.
DRB’ye atanabilecek hakemlerin onaylandığı kuruluşlar bulunmaktadır. Örneğin, İngiltere’de Dispute Review Board Foundation (UK) bu konuda faaliyet göstermektedir. FIDIC sözleşmelerinde DRB’de yer alan kurul üyeleri, sözleşmede belirtilen tarihe kadar taraflarca ortaklaşa atanır. Türkiye’de, ADR süreci doğrudan kanunlara bağlı olmamakla birlikte, bir projede yer alan sözleşmeye FIDIC sözleşmesi gibi referans alındığında, taraflar sözleşmede tanımlanan ADR ile ilgili maddelere uymakla yükümlüdür.
DRB ile diğer ADR yöntemleri arasındaki en önemli fark, projenin başlangıcında ilgili kurulun atanmasıdır, böylece herhangi bir ihtilaf ortaya çıkmadan önce kurul projeye dahil olur. Bu sayede, anlaşmazlık öncesine ve sürecine hâkim olan kurul, sahaya düzenli ziyaretler gerçekleştirerek projeye aktif olarak dahil olur. DRB, taraflar arasında çözülemeyen herhangi bir uyuşmazlığın gelişiminin erken aşamalarında fark edilmesini sağlar ve söz konusu konuların nasıl çözüleceği konusunda kararlar veya tavsiyeler sunabilir. DRB, proje yönetiminin bir parçası haline gelir ve sözleşme süresi boyunca sözleşme taraflarının performansını etkileyebilir. Uyuşmazlık İnceleme Kurulunun kararı taraflarca kabul edilmezse, taraflar tahkime veya mahkemelere başvurabilir.
Aşağıda belirttiğim gibi DRB’nin mahkemeye göre bazı avantajları bulunmaktadır.
- DRB, uyuşmazlıkların hızlı ve etkili bir şekilde çözülmesini sağlar. Mahkeme süreci genellikle zaman alıcı olabilirken, DRB’nin düzenli toplantılar ve ziyaretler yaparak projenin ilerlemesini gözlemlemesi, uyuşmazlıkların erken aşamalarda fark edilmesine ve çözülmesine olanak tanır.
- DRB üyeleri, genellikle proje yönetimi, inşaat veya ilgili alanlarda uzmanlık ve tecrübeye sahiptir. Bu, DRB’nin uyuşmazlıkların çözümünde uzmanlık ve teknik bilgi sağlamasını ve projeye özgü sorunların kolay anlaşılmasını sağlar. Uzmanlık ve teknik bilgi, doğru kararların verilmesine ve projenin sorunsuz bir şekilde ilerlemesine yardımcı olur.
- DRB, projenin başlangıcında toplanarak projeye proaktif bir yaklaşım benimser. Proje sahasında düzenli toplantılar ve ziyaretler gerçekleştirerek proje ilerlemesini yakından takip eder. Bu sayede uyuşmazlıkların önlenmesine ve erken aşamalarda çözülmesine odaklanır. DRB’nin sürekli olarak sahada aktif olması, sorunların zamanında tespit edilmesini ve çözüme kavuşturulmasını sağlar.
- DRB, mahkeme sürecine göre daha esnek bir yapıya sahiptir. Taraflar, DRB’nin toplantılarına katılarak uyuşmazlıkların çözümüne doğrudan katılımda bulundukları için tarafların aktif katılımı, uyuşmazlığın daha adil ve tatmin edici bir şekilde çözülmesini sağlar.
- DRB, projenin süresi boyunca projede varlığını sürdürür. Projeyi yakından takip eder, performansı izler ve taraflar arasındaki anlaşmazlıkları gözlemleyerek çözüm sürecini denetler. Bu sürekli takip ve denetim, proje sürecindeki potansiyel uyuşmazlıkların erken aşamalarda fark edilerek çözülmesi yönünde önemli bir adımdır.
- DRB’nin bu avantajları, uyuşmazlıkların etkin ve hızlı bir şekilde çözülmesine yardımcı olurken, aynı zamanda projenin ilerlemesini etkileyen anlaşmazlıkları minimize eder.
Arabuluculuk
Özel hukuk uyuşmazlıklarının mahkeme dışında çözüme kavuşturulması için kullanılan yönteme arabuluculuk denilmektedir. 6325 sayılı kanun olan Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 22 Haziran 2012 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmış ve 26 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Arabuluculuk, tarafları müzakerelerde bir araya getirerek, sistematik teknikler kullanarak birbirlerini anlamalarını sağlayan, iletişim kurarak kendi çözümlerini üretmelerine teşvik eden, uzmanlık eğitimi almış, tarafsız ve bağımsız arabulucuların katılımıyla gerçekleşen bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir (6325 sayılı kanun m.2).
Arabulucu olabilmek için belirli şartlar bulunmaktadır ve bu şartlar Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından belirtilmektedir. Türk vatandaşı olmak, hukuk fakültesinden mezun olmak veya yabancı bir hukuk fakültesinden mezun olup Türkiye’deki hukuk fakültesi programına uygun dersleri tamamlamak, kasten işlenen suçlardan dolayı bir yıldan fazla hapis cezası almamak ve devlet aleyhine suç işlememek, en az beş yıl mesleki tecrübeye sahip olmak ve arabuluculuk eğitimini başarıyla tamamlamak gibi şartlar aranır.
Arabulucular, sistematik teknikler kullanarak tarafların birbirlerini anlamalarını ve ortak bir karara varmalarını sağlarlar. Arabuluculuk genellikle tamamen gönüllülük esasına dayanır ve tarafsız bir arabulucunun yardımıyla gerçekleştirilir. Aşağıda yer aldığı gibi bazı uyuşmazlıklar için mahkemeye dava açmadan önce arabulucuya gitme zorunluluğu vardır.
Zorunlu arabuluculuk kapsamı:
- Ticari davalar,
- İş davaları (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, maaşlar vb.),
- Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklar.
Bu tür davalarda arabuluculuk zorunlu hâle gelir ve dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması gerekmektedir. Zorunlu arabuluculuk, bu uyuşmazlıklar için dava şartı olarak kabul edilir, yani arabulucuya gitmeden açılan dava, dava şartı olmadığı gerekçesiyle reddedilir.
Mahkemelerin yanında ISTAC da (İstanbul Tahkim Merkezi) arabuluculuk hizmeti sunmaktadır. ISTAC bünyesinde arabuluculuk yapılabilmesi için sözleşmede arabuluculukla ilgili hükümlerin yer alması gerekmektedir. Ancak, sözleşmede böyle bir hüküm bulunmuyorsa, taraflar gönüllülük esasına dayalı olarak arabuluculuk yapmaya karar verebilirler.
Süreç, davacı tarafından ISTAC sekreterliğine yapılan başvuruyla başlar. Uzlaştırmacı sayısı, tarafların anlaşmasına göre bir veya birden fazla olabilir ve taraflar tarafından atanır. Taraflar tarafından atanma yapılamazsa, ISTAC taraflar adına arabulucu ataması yapar. Sözleşmede arabulucu sayısı belirtilmemişse, ISTAC tarafından bir arabulucu atanır. ISTAC sadece ulusal uyuşmazlıkları arabuluculuk hizmetiyle çözer.
Arabuluculuk, mahkemeye göre aşağıda yer alan çeşitli avantajlara sahiptir:
- Arabuluculuk, uyuşmazlıkların hızlı ve ekonomik bir şekilde çözülmesini sağlar. Mahkeme sürecine kıyasla daha hızlı bir şekilde ilerler ve daha az maliyetli olabilir. Arabuluculuk, taraflar arasında iletişimi kolaylaştırır, çözüm odaklıdır ve tarafların uzlaşmaya varmasını teşvik eder. Bu, zaman ve maliyet açısından verimlilik sağlar.
- Arabuluculuk, tarafların uyuşmazlığın çözüm sürecinde kontrol sahibi olmasını sağlar. Mahkeme sürecinde hâkim, kararı verip tarafların kontrolünü ele alırken, arabuluculukta taraflar kendi çözümlerini üretme sürecinde aktif olarak yer alırlar. Tarafların çözüme katkıda bulunması ve sonucu belirlemesi, tatmin edici ve sürdürülebilir bir çözüm sağlar.
- Arabuluculuk süreci, mahkeme sürecine göre daha esnek ve gizlidir. Tarafları mahkeme dışında daha rahat bir ortamda bir araya getirerek taraflar arasındaki iletişimi geliştirir, duygusal ve pratik ihtiyaçları dikkate alır. Aynı zamanda, arabuluculuk süreci gizli tutulabilir, uyuşmazlığın detayları ve tarafların görüşleri kamuya açıklanmaz.
- Arabuluculuk, işbirlikçi bir yaklaşım benimser. Tarafların arasındaki ilişkiyi korumayı, iletişimi artırmayı ve gelecekteki iş birliğini teşvik etmeyi hedefler. Mahkeme süreci ise daha rekabetçi bir ortamda ilerler ve taraflar arasındaki ilişkiyi zorlayabilir. Arabuluculuk, tarafların anlayışını artırır, duygusal ihtiyaçları dikkate alır ve daha sürdürülebilir çözümlerin bulunmasını sağlar.
- Arabuluculuk, taraflara geniş bir yelpazede çözüm yolları sunar. Mahkeme sürecinde sadece kazanan veya kaybeden bir taraf olabilirken, arabuluculukta tarafların ihtiyaçları, çıkarları ve endişeleri dikkate alınır. Taraflar, ortak çıkarlarını ve uzlaşmaya varabilecekleri çözümleri keşfetme imkânına sahiptir.
Bu avantajlar arabuluculuğu, mahkeme sürecine göre tercih edilen bir çözüm yöntemi hâline getirir. Ancak, uyuşmazlığın niteliği ve tarafların tercihleri dikkate alınmalı ve doğru bir değerlendirme yapılmalıdır.
Mini Yargılama
Mini yargılama diğer adı ile sahte duruşma (mock trial), mahkeme sürecini taklit eden bir alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemidir. Münazara mahkemesi (moot court) ise temyiz sürecini simüle eder. Bu yöntemler, özellikle Amerika Birleşik Devleti’nde alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemi olarak kullanılmaktadır. Sahte duruşma, dava sürecine kıyasla daha ekonomik ve zaman açısından daha az talepkâr bir yöntemdir. Bu süreç bağlayıcı nitelikte değildir; ancak mini yargılamanın kararı, dava dahil diğer anlaşmazlık çözüm yöntemlerinde kullanılabilir.
Sahte duruşma sürecinde, hâkim, avukatlar ve gerektiğinde tarafların katılımıyla mahkeme ortamı taklit edilir. Tarafların iddiaları ve savunmaları sunulur, deliller incelenir, şahitler ve bilirkişiler ifade verir ve nihayetinde hâkim kararını verir. Bu süreç, gerçek bir duruşmayı simüle ederek katılımcılara mahkeme atmosferini deneyimleme ve pratik yapma imkânı sunar.
Münazara mahkemesi ise temyiz sürecini taklit eden bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu süreçte, genellikle hukuk öğrencileri veya yarışmacılar, bir temyiz duruşmasını taklit ederek argümanlarını sunarlar. Hakimler, temyiz sürecinde olduğu gibi iddiaları değerlendirir ve karar verirler. Münazara mahkemesi, hukuk öğrencilerine veya yarışmacılara, temyiz sürecindeki becerilerini geliştirme ve savunma yeteneklerini sınamak için bir platform sağlar.
Her iki yöntem gerçek mahkeme sürecini taklit etse de sahte duruşma daha çok birinci derece mahkemelerdeki yargılama sürecini yansıtırken, münazara mahkemesi temyiz aşamasındaki argümanları ve kararları simüle eder. Bu yöntemler, uyuşmazlıkların çözümünde etkili bir şekilde kullanılarak katılımcılara alternatif bir yol sunar.
Sonuç
Alternatif çözüm yöntemleri, mahkeme sürecine göre birçok avantaja sahiptir. İşte alternatif çözüm yöntemlerinin mahkemeye göre olan üstünlükleri hakkında öneriler:
- İnşaat projelerinde anlaşmazlık çıktığında, taraflar öncelikle alternatif çözüm yöntemlerini denemelidirler. Bunun için taraflar sözleşmede ilgili alternatif çözüm yöntemi ya da yöntemlerini belirli bir sıraya göre belirtmelidirler. Tahkim, arabuluculuk veya uyuşmazlık çözüm kurulları gibi yöntemler, anlaşmazlıkların daha hızlı ve ekonomik bir şekilde çözülmesine yardımcı olabilir.
- Tahkimin çoğunlukla bağlayıcı olması, istinaf ve temyiz yolunun kapalı olması zaman ve para olarak mahkemeye göre çok avantajlıdır. Gizlilik ilkesi ile yürütüldüğünden dolayı da taraflar arasında ki ilişkiyi mahkeme gibi zedelememektedir.
- Tahkimde; hakemlerin taraflar tarafından seçilebilmesi, anlaşmazlık konusuna uygun teknik ve hukuksal tecrübeye sahibi hakem ya da hakemlerin seçilebilmesine olanak tanır.
- Taraflar arasındaki anlaşmazlıklarda, alternatif çözüm yöntemlerini tercih etmek, taraflara uyuşmazlığın çözüm sürecinde daha fazla esneklik, kontrol ve etki sahibi olma fırsatı verir. Bu şekilde taraflar, kendi çıkarlarını ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak daha tatmin edici bir çözüm bulabilirler.
- Alternatif çözüm yöntemlerinde gizlilik prensibine uygun olarak uyuşmazlığın detayları ve tarafların görüşleri korunabilir.
- İnşaat projelerinde anlaşmazlıkların çözümünde iş birlikçi bir yaklaşım benimsemek, taraflar arasındaki ilişkilerin daha sağlam olmasını ve gelecekteki projelerde iş birliğinin devam etmesini sağlar. Bu şekilde, projenin başarısı ve tarafların memnuniyeti artırılabilir.
Sonuç olarak, alternatif çözüm yöntemlerinin mahkemeye göre birçok üstünlüğü vardır. Orhan Gazi’nin de dediği gibi “Adaletin en kötüsü geç tecelli edenidir. Sonunda hüküm isabetli olsa da geciken adalet zulümdür.” İnşaat projelerinde anlaşmazlık çıktığında, tarafların alternatif yöntemleri tercih etmeleri uyuşmazlığın daha hızlı, ekonomik, esnek, gizli ve iş birlikçi bir şekilde çözülmesini sağlamaktadır.