İçindekiler
Deprem oldu, şehirlerimiz yıkıldı, resmî rakamlara göre 50 bini aşkın canımız vefat etti. Kalan sağlarımız da çadır ve konteynerlerde yaşam savaşı veriyor. Başka şehirlerde yakın akrabası olan depremzedeler ise oralara göçerek yeni bir yaşam kurma telaşına düştü.
Son birkaç yıl içinde yeni yönetmeliklere göre inşa edilmiş binaların bile yıkılmış olması, deprem beklenen diğer şehirlerdeki ev sahiplerini tedirgin etti. Hatta inşaat sektörüne ve yönetimin denetim mekanizmalarına olan güven sarsıldı.
Peki daha önce ne oldu, şimdi ne olacak ve bundan sonra ne olmalı?
1999 Marmara Depremi’nden Sonra Ne Oldu?
1999 Marmara Depremi’ne de milat gözüyle bakmıştık. 17 bin vatandaşımızı kaybettiğimiz bu afet ile Türkiye’de deprem yönetmeliği değişti. Fay hatları, toplanma alanları, kentsel dönüşüm gibi kavramlar hayatımıza girdi. Ancak ne yazık ki bu kavramlar hayatımıza hızla girdiği gibi yine hızla gündemimizden çıktı. Oysa İnşaat Mühendisleri Odasına göre 1999 Marmara Depremi sonrasında İstanbul’da belirlenen 470 deprem toplanma alanından 300’ü imara açıldı. Büyük alanlar bu şekilde kaybolurken, sokak arasındaki küçücük parklar toplanma alanı gibi lanse edilmeye başlandı.
Kentsel dönüşüm istenilen hızda hayata geçirilemedi, üstelik kentsel dönüşümü finanse edebilmek için dönüşen mahallelere çok daha fazla kat ve m2 izni verildi. Kentsel dönüşümle riski azaltmak isterken, bu defa da yüksek katlı binaların getirdiği riskler ortaya çıktı, üstelik öncesine göre ek yeşil alanlar, şehre nefes aldıracak boşluklar yaratılamadı. Oysa yıllar boyu toplanan deprem vergilerinin kullanılacağı adres bu kentsel dönüşüm projeleri olmalıydı. Ne yazık ki olamadı.
İstanbullu ve yaşı 40 civarında olan okurlarımız hatırlayacaktır, şehrin merkezi noktalarına deprem ya da afet anında arama-kurtarma için kullanılacak, içi malzeme dolu turuncu renkli konteynerler yerleştirilmişti ki bu hiç fena bir fikir değildi. Arama-kurtarma konusunda eğitilecek olan yerel halk, böylece kendi enkazına müdahale edebilecek; afet anında çok değerli olan ilk 24 saat daha etkin kullanılabilecekti. Ama sessiz sedasız bu konteynerler ortadan kayboldu. Doğan Haber Ajansına göre o dönemde yerleştirilen 2.000 konteynerden geriye sadece 499 tane kaldı. Anahtarlarının kimde bulunduğu, içinde malzeme olup olmadığı da kocaman bir soru işareti.
Diğer taraftan, yapı denetim konusu da gevşedi. Nereden mi biliyoruz? Hatay’da bazı yapı denetim şirketlerinin sahipleri, aynı zamanda müteahhit veya inşaat şirketi sahibi çıktı.
Hızlı Planlar ve Çözümler Ürettik Ancak Bunların Devamını Getiremedik
Kısacası 23 yıl önceki deprem sonrası heyecanla başladık, hızlı planlar yaptık, çözümler ürettik, aksiyon aldık ama maalesef bunların devamını getiremedik. “Türk gibi başla Alman gibi bitir” cümlesinin tersine, Türk gibi başladık Türk gibi bitirdik…
Üstelik 1999 sonrası deprem de kendisini sürekli hatırlattı, önlem almamız için bizi devamlı dürttü. 2003’te 6,4’lük Bingöl depremi, 2011’de 7,2’lik Van depremi, 2020’de 6,8’lik Elâzığ ve 6,6’lık İzmir depremlerine rağmen 6 Şubat 2023’te karşılaştığımız tablo; deprem riskini yönetemediğimizin çok üzücü bir resmi oldu.
Peki bundan sonra ne olmalı? Geçmişi hızlıca anımsadıktan sonra aynı hatalara düşmemek için yapılması gerekenlerin bazılarına birlikte bakalım.
Denetim Mekanizmaları Güçlendirilmeli
Öncelikle iyi bir denetim sistemine sahip olmamız gerekmektedir. Ülkemizin denetim mekanizmaları, tamamen tarafsız şekilde yeniden elden geçirilmelidir. Yapı denetim süreçlerine bağımsız meslek kuruluşları ve üniversiteler de dahil olmalıdır. Bu kapsamlı denetim yaklaşımı, inşaat süreçlerini yavaşlatabilir ama diğer taraftan binlerce canı kurtarabilir.
Müteahhit Sayısı Gözden Geçirilmeli
Müteahhit lisanslarının tarafsız bir şekilde denetlenmesi ve standartlarının yükseltilmesi yönünde çalışmalar yapılmalı. Bugün Türkiye’de müteahhit sayısı 453 bini aşıyor. Sadece İstanbul Ticaret Odasına kayıtlı müteahhit sayısı 60 bin. Oysa gayri safi yurt içi hasılası (GSYH) bizden 5 kat büyük olan Almanya’daki müteahhit sayısı 3 bin 800 seviyesinde. Tüm Avrupa’da ise 25 bin civarı müteahhit bulunuyor. Müteahhit firmaların sayısının düşürülmesi gerektiği açık, çünkü sayı yüksek olunca denetim de imkânsızlaşıyor.
Şantiye Çalışanlarına Eğitim ve Sertifikasyon Reformu Şart
Yapı sektöründeki tüm şantiye çalışanlarına eğitim ve sertifikasyon verilmeli. Sertifikasyonu olmayan işçi çalıştırılmamalı. Siz istediğiniz kadar en iyi çimentoyu, en iyi demiri, en doğru statik hesaplamayı yapın. Denetlenmeyen bir şantiyede, bilgisiz işçinin inşaat demirini doğru bağlayamaması ya da dökülen betonun yeterince sulanmaması gibi ihmaller deprem anında faciaya neden olabilir. Mimar, mühendis, şantiye şefi kadar, işçi de yaptığı işin hayati olduğunu bilmeli ve herkesten önce kendi işini kendisi denetlemeli.
Sürdürülebilir Mimari Özümsenmeli
Sürdürülebilirliği ülke olarak özümsemeliyiz. Sürdürülebilir mimari en genel tabiriyle binaların çevre ve insanlarla sağlıklı bir denge kurmasıdır. Bina inşa ederken çevreye ve insana zarar vermemeyi en temel ilke olarak kabul etmek, depreme karşı da her önlemi almak anlamına gelecektir.
Bilimden ve Deneyimden Şaşmamak Gerekiyor
Deprem bölgelerinde yeni yerleşim yerleri açılıyor. Açılmaya da devam edecek. Ayrıca İstanbul’un da kuzeye doğru taşınması söz konusu. Şehirleşmeye açılacak yeni yerlerin seçiminde bilimden ve eskilerin deneyiminden şaşmamak gerekiyor. Anadolu’ya baktığınızda eski uygarlıkların, şehirleri genelde tepelere kurduğunu görüyoruz. Bunu hem tarım alanlarını korumak hem de depremlere ve taşkınlara karşı binalarını güvene almak için tercih ettiklerini söylemek mümkün. Bugün de bilim aynı şeyi söylüyor.
Deprem Yalıtımı ve Yeni Teknolojilerin Kullanımı
Teknoloji, depremle mücadelede anahtar kelimelerden biridir. Deprem izolatörü teknolojisinin binayı nasıl koruduğunu, Malatya Battalgazi Devlet Hastanesinin deprem sırasındaki video kayıtlarından hepimiz gördük. Deprem izolatörü gibi teknolojilerin kullanımı yaygınlaştırılmalı ve bunların ülke içinde üretimi teşvik edilmelidir.
Toplum Hafızası Güçlü Tutulmalı
Hafızamızı hep güçlü tutmalıyız. Mimarından müteahhidine, işçisinden milletvekilline, sade vatandaşından devlet görevlisine kadar hepimiz depremi ve yaşattıklarını unutmamalıyız. Hafızamızı diri tutar, hırs ve aç gözlülüğü yaşamın kutsallığının önüne koymazsak, depreme karşı güvenli bir yaşam kurabiliriz. En azından bundan sonrası için.