İçindekiler
2025 yılını geride bırakırken Türkiye’nin şehircilik gündemi, uzun yıllardır konuşulmasına rağmen yeni yeni somutlaşan üç temel başlık etrafında şekillendi: Kentsel dönüşümün hızlanması, iklim uyumlu şehirleşme ve ekonomik koşullara rağmen yaşanabilir kent üretme çabası. Bu üç alan, planlama disiplininin hem karar vericiler hem de yurttaşlar tarafından daha fazla tartışıldığı bir dönemi beraberinde getirdi.
Dönüşümün Yılı: 2025’te Kentsel Dönüşümün Gerçek Ajandası
2025, kentsel dönüşümde “sayı odaklı” bakıştan “nitelik odaklı” bakışa geçiş niyetinin ortaya çıktığı bir yıl oldu. Riskli yapı envanterinde şeffaflaşma adımları, bazı büyük şehirlerde dijital altyapıların devreye alınması, dönüşüm projelerinin finansmanında alternatif modellerin tartışılması dikkat çekti.
Ancak sahadaki temel gerçek değişmedi: Finansman ve sosyal etkiler hâlâ dönüşümün en kritik iki kırılma noktası. Ekonomik koşullar, konut maliyetlerini artırmaya devam ederken, birçok aile dönüşüme girmek ile mevcut koşullara katlanmak arasında sıkıştı. 2025’in bize öğrettiği en önemli şey, dönüşümün sadece bina yenilemek değil; yaşam biçimini, sosyal dokuyu ve ekonomik sürdürülebilirliği birlikte planlamak olduğuydu.
İklim Krizi ile Yüzleşen Kentler
Bu yıl planlama dünyasında en fazla konuşulan kavramlardan biri “dayanıklılık” oldu. Aşırı yağışlar, kuraklık, sıcaklık dalgaları ve kıyı alanlarında artan riskler; şehirlerin sadece mimari estetikle değil iklim uyumlu olarak yeniden tasarlanması gerektiğini gösterdi.
Birçok belediye ilk kez mikroiklim verilerini planlama süreçlerine dahil etmeye başladı. Gölgeleme, hava koridorları, yeşil altyapı, geçirgen yüzeyler, yağmur suyu hasadı gibi kavramlar artık sadece akademik raporların değil, belediye meclis toplantılarının da gündeminde. Bu dönüşümün daha da görünür olmasının sebebi, vatandaşların da artık konut kadar yaşadığı sokağın ısısı, rüzgârı ve gölgesi üzerine düşünmeye başlaması. 2025’te Türkiye şehirleri ilk kez bu kadar geniş biçimde “iklimle mücadele eden” mekanlar olarak konuşuldu.

Mimari Arayışlar: Kimlik, Yenilik ve Gerçekçilik
2025, mimaride iki ana eğilimin keskinleştiği bir yıl oldu:
- Yerel kimlik ve hafızayı görünür kılan projeler,
- Kaynak verimliliği odaklı minimal ve rasyonel yaklaşım.
Ekonomik koşullar, iddialı ve büyük ölçekli tasarımlar yerine daha ölçülü, teknik olarak doğru ve kullanıcı ihtiyaçlarına uyumlu projelerin öne çıkmasına neden oldu. Bunun yanında özellikle tarihi kent merkezlerinde “bağlamla uyum” kavramı bir zorunluluk haline gelmeye başladı. 2025, bize mimarinin bir “gösteri sanatı” değil; çoğu zaman kamusal sorumluluk olduğunu hatırlattı.
Daha Dayanıklı ve Daha İnsan Odaklı Şehirler
2026, şehircilikte yeni bir eşik niteliğinde olabilir. Çünkü hem dijital dönüşümün altyapısı olgunlaşıyor hem de iklim riskleri artık ertelenemez bir noktaya gelmiş durumda. Önümüzdeki yıl için dört kritik eğilim var:
15 Dakikalık Yaşam Alanları ve Yakın Mahalle Modeli
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mahalle ölçeği yeniden keşfedilecek. 2026’nın en güçlü teması şu olabilir: İnsanların gündelik ihtiyaçlarına yürüyerek ulaşabildiği, kompakt ve karma kullanımlı mahallelerin yaygınlaşması.
Bu dönüşüm yalnızca fiziksel planlamayı değil;
- Eğitim,
- Sağlık,
- Kültürel faaliyet,
- Gündelik ticaret gibi hizmetlerin dağıtımını da doğrudan etkileyecek. “Yakın yaşam modeli”, büyükşehirlerde nefes aldıran; orta ölçekli kentlerde ise çekim gücünü artıran bir dönüşüme işaret ediyor.
Kentsel Dönüşümde Sosyal Programlar
2026’da dönüşümün sadece mühendislik değil, toplumsal bir süreç olduğu daha güçlü şekilde kabul görecek. Sosyal etki analizleri, yerinde dönüşüm seçenekleri, kiracılar için geliştirilecek yeni destek modelleri ve kültürel dokunun korunması daha fazla tartışılacak.
Türkiye’nin gerçek dinamiği şu: Dönüşümün başarıya ulaşması için bina değil, mahalle yenilenmeli.
2026’da bu yaklaşımın daha fazla politika dokümanında yer bulacağını öngörüyorum.
İklim Uyumlu Ana Planlar
Belediyelerin enerji, ulaşım, su yönetimi ve afet senaryolarını birlikte ele alan kapsamlı iklim uyum planları hazırladığı bir yıl bizi bekliyor.
Sıcak dalgaları için gölgeleme stratejileri, su baskınlarına karşı yağmur suyu yönetimi, kentsel yeşil ağların bütüncül planlanması ve karbonsuz ulaşım seçenekleri artık lüks değil zorunluluk haline gelecek.
2026, “İklim adaptasyonu”nun yılı olabilir. Bu, ilk kez planlamanın ana akımı olacak.
Mimari Tasarımda Toplumsal Katılım
Planlama ve mimarlık, 2026’da daha fazla yurttaş katılımı ile şekillenmeye başlayacak. Özellikle yarışmalar, tasarım rehberleri ve açık veri platformları bu kültürü güçlendirecek.
Kentsel kararların kapalı kapılar ardında değil, toplumun bilgisi ve katkısı ile alınması artık demokratik bir gereklilik. Mimari projelerde “kullanıcı deneyimi” kavramı daha sık gündeme gelecek; tasarım dili daha sade, erişilebilir ve insan ölçeğinde olacak.
2026, Türkiye Kentlerinin Yönünü Belirleyecek
2025, bize şehirlerin ekonomik, çevresel ve sosyal kırılganlıklarını tüm açıklığıyla gösterdi. Fakat aynı zamanda büyük bir fırsat penceresi de açtı: Kentleri yeniden düşünmek. 2026’ya girerken elimizde güçlü bir farkındalık var. Daha adil, daha iklim dirençli ve daha insan odaklı şehirler ancak ortak akılla mümkün olacak.
Türkiye, doğru adımlar atılırsa önümüzdeki yıl;
- Mahalle ölçeğinde yaşamı güçlendiren,
- Dayanıklılığı artıran,
- Mimari kaliteyi yükselten,
- Toplumsal katılımı merkezine alan bir şehircilik yaklaşımına geçebilir.
Bu yalnızca teknik bir dönüşüm değil; aynı zamanda kentsel kültürümüze yön verecek yeni bir şehirleşme hikâyesinin başlangıcıdır.






