İçindekiler
Türkiye’deki gayrimenkul sektöründe girişim fırsatlarının her bakımdan fazla olduğu görülmektedir. Başka hiçbir sektörde olmayan geçiş kolaylığı ve sermaye kullanım verimliliği, önemli avantaj ve dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Hâlen ülkemizin ihtiyacı olan konut stoku gerek demografik sebeplerle gerekse de kentsel dönüşüm ihtiyaçları bakımından yeterli değildir. Arzın talebi karşılayamaması nedeniyle arzu edilen kaliteye ulaşılamadığı ve müşterinin seçebileceği mülklerin kısıtlandığı görülmektedir. Müşteri tercihlerinden çok, arzı yapanların ihtiyaç ve gereksinimlerinin ön planda olduğu söylenebilir. Bu bakımdan yapı firmalarının; tasarlarken, üretim ve satış yaparken sahip oldukları bakış açısı da aslında sektörün yönünü büyük ölçüde belirlemektedir.
Sorunlara Bütüncül Bakış Açısı
Sürdürülebilir bakış açısının genelde sadece çevresel önceliklerinin olduğu bilinmektedir ve bu konu üzerinden vurgu yapılmaktadır. Ancak çevre kadar ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik de çok önemlidir. Bir işletmenin sadece çevresel sorumluluklarını yerine getirmesi, o işletmenin sürdürülebilir faaliyet gösterdiği anlamına gelmez.
Ekonomik sürdürülebilirlik, klasik iktisat bakış açısının bize öğrettiği kâr maksimizasyonu için kaynakların kullanılması ve işletmenin sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Fakat günümüzde kaynakların kullanımından dolayı ortaya çıkan olumsuz dışsallıklar, üretimin başka bir boyutunu da hesaplamamız gerektiğini göstermektedir. Gelişen raporlama ve endüstri yöntemleri ile üretim yapılırken, topluma ve çevreye verilen zararların en aza indirilmesi için çaba gösterilmektedir.
Sosyal sürdürülebilirlik kavramı ise işletmenin toplumsal sorumlulukları ile ilgilidir. Sahip olunan beşerî sermayeyi geliştirmek ve onların daha iyi koşullarda yaşamalarını sağlamak; işletmelerin öncelikleri arasında olmalıdır. Öte yandan firmalar; bulunduğu çevredeki sosyal hayata katkıda bulunacak girişimler de gerçekleştirmeli, söz konusu bölgenin yaşam kalitesini artırıcı iyileştirmeler planlamalı ve yapmalıdır.
Bu üç unsura bakıldığında hepsinin arasında sıkı ilişki bulunduğu ve bu unsurların âdeta bir zincirin üç halkası gibi birbirine kenetli olduğu görülmektedir. Bu bütünlüğün azaldığı veya bir halkanın zayıfladığı durumda, zincirin kopacağı ve sürdürülebilir yapının zarar göreceği söylenebilir. Bu bakımdan işletme yönetimi, stratejik planlarında bahsi geçen üç unsurun dengeli olarak yaşatılabildiği görevlere odaklanmalıdır.
Gayrimenkul Sektöründe Sürdürülebilirlik Odaklılık
Gelişen teknolojiler her sektörde olduğu gibi yapı sektöründe de rekabeti farklı boyutlara taşımaktadır. Girişimcilerin sektörde ihtiyaç duyulan alanlara girmesi, yaşanan sorunların fırsat olarak görülmesi ile karşımıza çıkmaktadır. Çevresel ve sosyal sorunların bütün dünyadaki gibi ülkemizde de bir çatışma ve rekabet alanı olduğu söylenebilir. Şöyle ki bugün karşılaşılan sorunların çevik ve hızlı bir şekilde çözülememesi, geri döndürülemeyecek sonuçlara yol açmaktadır. Tıpkı bir gölün belli bir oksijen seviyesine kadar yaşamını sürdürebilmesi fakat bu sınırın aşıldığı durumda içindeki canlıların ölümüne sebep olması gibi; örgütlerin ve toplumların da benzer ekolojik bir denge içinde oldukları söylenebilir.
Çevre ve toplum yaşatılabilirse ekonomik sürdürülebilirlik daha uzun vadeli ve sağlıklı olacaktır. Yapı sektörü, ev yaparak insanlara yeni bir hayat sunarken öte yandan da hayata bakış açılarını değiştirme imkânına sahiptir. Burada en kritik noktalar, insanlara sunulan ortamlar ve onu tasarlayanlar olarak ön plana çıkmaktadır. Günü kurtaran ve geliri maksimize eden çözümler yerine uzun vadeli stratejiler belirlenirken, değişen müşteri talepleri ve teknolojiler dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde müşteriler, farklı çözüm arayışlarına gideceklerdir.
Proptech ile Gelen Girişim Fırsatları
Proptech girişimleri, sürdürülebilirlik odaklı girişimciler için önemli fırsatlar sunmaktadır. “Daha az fiziksel alan daha fazla dijital imkân” bakış açısı, bugün yakınılan beton kentler algısı için çözümler sunmaktadır. Paylaşmak için ortak fiziksel yapıların oluşturulması ve bunların birlikte kullanımına yönelik dijital çözümlerin sağlanması, dünyada “unicorn” girişimlerin başarısında dayanak noktalardır. Pandemi koşulları azalsa bile daha hızlı cevap alınan dijital altyapılara ihtiyacın sürdüğüne şahit olmaktayız. Bu bakımdan yeni ekonomik düzende proptech’ler için yeni sürdürülebilirlik odaklı fırsatların ve teknolojilerin olduğu da görülmektedir.