İçindekiler
1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde 20 binden fazla insanın hayatını kaybetmesi ve büyük bir afet zararının oluşmasından sonra toplumumuz depreme karşı çok daha duyarlı hâle geldi. Hâlbuki 20 asırda Kuzey Anadolu Fayı (KAF) boyunca; 1939, 1942, 1943, 1944, 1957 ve 1967 yıllarında da depremler meydana gelmiş, 65 bin civarında can kaybımız olmuştu. Ancak her nedense bu depremler çabucak unutulmuş ve ülke gündeminde yer etmemişti.
Gölcük depreminin sürekli olarak gündemde kalmasının nedenleri vardır. Bu nedenlerin başında da depremin Marmara Denizi’nin altındaki kabuğu yüklemesi ile bu denizi ve dolayısıyla da İstanbul’u bir sonraki deprem için hedef hâline getirmiş olmasıdır. Yapılan tüm araştırmalar göstermiştir ki Marmara Bölgesi, yakın bir gelecekte 7’den büyük bir depreme gebedir.
Marmara Bölgesindeki Olası Bir Deprem, Ekonomik Olarak Tüm Ülkeyi Etkiler
Marmara Bölgesi ve İstanbul, Türkiye’nin can damarlarının bulunduğu yerdir. Sanayinin, ekonominin, teknolojinin, bilimin ve kültürün kalbi burada atar. Olası bir depremde bu alanın ciddi bir hasar görmesi; üretim çarklarının durması ve iş gücü kaybına uğraması ekonomik olarak sadece bölgeyi değil tüm ülkeyi etkiler. Bir anlamda ülkemiz, ekonomik bağımsızlığını bile yitirebilir. Bölgedeki en önemli yerleşim alanı olan İstanbul’un 1999 depremlerinden bu yana 22 sene geçmiş olmasına rağmen hâlen beklenen depreme yeterince hazırlanmamış olması da endişeleri artırmaktadır.
Bir yerleşim alanının deprem dirençli hâle getirme çalışmalarının tümünü, “deprem odaklı kentsel dönüşüm” kavramı içerisinde toplamak mümkündür. Bu kavram, kanaatimce ülkemizde yanlış algılanmaktadır. Özellikle merkezi ve yerel yönetimler, kentsel dönüşüm deyince ağırlıklı olarak kentin yapı stokunu düşünmektedir. Yönetimler, sadece yapı stokunu elden geçirerek kenti deprem dirençli hâle getireceklerini zannetmektedir. Bu düşünce, niteliği itibarıyla da çok taraftar bulur. Yapı stokunu ihya etmek veya yenilemek bir inşaat işidir. Çok inşaat çok iş, ekonominin canlanması demektir ve bu durumdan hem hükûmet hem de belediyeler memnun olur. Zaten bahse konu durum, inşaat dünyasının arayıp da bulamadığı bir olaydır. Vatandaş da söz konusu yaklaşıma dünden razıdır. Zira kentsel dönüşüme girerek hem evinin sağlamlığını hem de değerini artıracaktır.
Görüldüğü gibi deprem odaklı kentsel dönüşüm, ülkemizde bir inşaat işine dönüşmüştür. Bu durumda dönüşümün motor gücü de ister istemez müteahhitlerdir. Hâl böyle olunca da en hızlı ve etkin dönüşümler, kentin rantı yüksek olan bölgelerinde görülür. Hatta bu bölgeler asıl amaç deprem olmadığı için çok yüksek ve pahalı rezidanslarla donatılır. Hâlbuki dünyanın pek çok ülkesinde bir kenti depreme hazırlarken hızlı ve ekonomik olarak üretilebilen az katlı ve hafif çelik ve betonarme binalar tercih edilir.
Yukarıdaki paragrafta da değindiğim gibi, deprem odaklı kentsel dönüşüm sadece yapı stokunu ele alarak yapılamaz. Büyük bir deprem sırasında binlerce insan yaşamını yitirir veya yaralanır. Birçok yerde yangın çıkar, doğal gaz boru/depoları patlar, kanalizasyon ve içme suyu şebekeleri büyük hasar alır, binalar, köprüler, viyadükler ile barajlar yıkılır, yollar kapanır. Enerji ve iletişim hatları kesilir. Kentin büyük bir kısmında ciddi bir çevre kirliliği yaşanır. Kentte düzenli hayat ve iş yaşamı durur ve birçok şey kaosa dönüşür. Ekonomik sıkıntı, kıtlık ve salgın hastalıklar başlar. Görüldüğü gibi, tüm bu olumsuzluklar en az yapı stoku hasarları kadar hayati öneme haizdir. Bu nedenlerle deprem odaklı bir kentsel dönüşüm, ancak kentin tüm bileşenlerini deprem dirençli hâle getirerek yapılabilir. Kent bileşenleri ise yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomidir.
Kentsel Dönüşüm için Gerekli Ön Faaliyetler: Mikro-Bölgeleme Çalışmaları
Kentsel dönüşüm çalışmalarına girişmeden önce kentin yer bilimsel özelliklerinin ayrıntılı olarak araştırılması ve gerekli bilimsel verilerin toplanması zorunludur. Bu araştırmalar genellikle “mikro-bölgeleme çalışmaları” olarak bilinir. Mikro-bölgeleme çalışmaları sırasında kentin ayrıntılı jeolojik, jeofizik, sismolojik ile jeoteknik araştırmaları yapılır; elde edilen veriler de harita ve grafiklere dökülür. Bu çalışmalardan elde edilen verilere dayalı olarak kentte bir mekân planlaması gerçekleştirilir. Bu planlamada; deprem kaynağı (fay zonu) nerededir? Kentin neresinde zemin sağlam ve neresinde çürüktür? Nerelerdeki zeminler deprem etkisini büyütür? Hangi semtlerde deprem esnasında sıvılaşma, kayma ve heyelanlar olur? Kent ölçeğinde deprem sırasında en büyük yer hızı (PGV), en büyük yer ivmesi (PGA), kayma dalgası hızı (Vs30) ve şiddet dağılımı nasıldır? gibi sorular cevaplandırılır. Söz konusu planlamadan sonra kent yönetimi kentin doğasını tanır ve gelecek için bir “kent gelişim programı” yapar. Bu programa göre yapılaşmanın nerelerde ve nasıl olacağı, nerelerin yeşil alan olarak kalacağı ve öncelikle kentsel dönüşümün nerelerde başlayacağına karar verilir.
Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm Üç Evrede Gerçekleştirilir
Deprem odaklı kentsel dönüşüm, üç evrede gerçekleştirilir. Bu evreler; tehlike ve risk analizi ile zarar azaltıcı önlemlerdir. Tehlike analizi, mikro-bölgeleme çalışmaları ile ortaya konan fay zonu veya zonlarının ayrıntılı analizidir. Bu analizde fayların niteliği, boyutu, derinliği, stress biriktirme miktarı, kilitli olup olmadığı, kilitlenme derinliği, paleo-sismik özellikleri, tarihi depremleri, en fazla deprem üretme kapasitesi, deprem tekerrür periyodu, beklenen en büyük deprem gerçekleştiğinde deprem şiddetinin kent ölçeğinde dağılımı gibi parametreler belirlenir.
Risk analizi çalışmalarında tehlike analizinde belirlenen deprem tehlikesi gerçekleştiğinde, kent bileşenlerinin nasıl ve ne kadar zarar göreceği bilimsel olarak hesap edilir. Bu hesap yapılırken kuşkusuz, mikro-bölgeleme çalışmaları sırasında toplanmış olan yer bilimsel veriler göz ardı edilmemelidir. Örneğin, PGV ve PGA değerlerinin en yüksek, Vs30 değerinin ise en düşük olduğu yerlerdeki yapılar çok daha fazla risk altındadır. Keza deprem şiddetinin kentte yüksek olduğu yerlerdeki yapıların, depremde en fazla hasar göreceği tabiidir. Risk analizi yapılırken tüm kent bileşenleri teker teker ele alınarak yapılmalıdır.
Kent yönetimi gerekli eğitime/donanıma sahip olmalı ve gereken organizasyon/koordinasyonları yapmalıdır. Depremde halkın nasıl ve nerede en fazla zarar göreceği, ne kadar binanın yıkılacağı veya hasar göreceği, ne kadar insanın hayatını kaybedeceği, yaralı sayısının ne kadar olacağı senaryo çalışmaları ile tespit edilmelidir. Kent altyapısının (yol, viyadük, köprü, tünel, doğal gaz şebekesi, kanalizasyon şebekesi, içme suyu şebekesi, iletişim şebekesi, barajlar vb.) olması muhtemel deprem sırasındaki tepkisi ve direnci iyi hesaplanmalıdır. Deprem olduğunda hangi altyapının hangi oranda ve nasıl tahrip olacağı da sayısal olarak belirtilmelidir.
Zarar azaltıcı önlemler risk analizi verileri esas alınarak yapılır. Risk altındaki altyapı unsurlarının zafiyetleri, daha deprem gelmeden önce giderilmeye çalışılır. Söz gelimi deprem sırasında hangi semtteki binaların daha fazla yıkıma uğrayacağı öngörülüyorsa, oradaki yapı stoku öncelikle kentsel dönüşüme tabi tutulur. Risk analizi esnasında zayıf görülen altyapı bileşenleri niteliklerine göre ya değiştirilir ya güçlendirilir ya da yıkılıp yeniden yapılır. Böylece daha deprem gelmeden önce kentin tüm bileşenlerinin zayıflıkları giderilerek deprem dirençli hâle getirilmiş olur.
Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm Nasıl Uygulanmalıdır?
Deprem bu ülkenin kaderidir. Milyonlarca yıldır süregelmektedir ve daha milyonlarca yıl devam edecektir. Ayrıca dünyamız, yine milyonlarca yıl devam edecek olan global bir iklim değişimine girmektedir. Ülkemiz bu değişimden de etkilenecek, yüksek olasılıkla zaman zaman kuraklık, yangın, sel, heyelan, fırtına, pandemi gibi afetlerle boğuşacaktır. Onun için ülkemizde bir Afet Bakanlığının kurulması ve bu felaketlere karşı tüm memleket çapında önlem alınması şarttır.
Türkiye’nin büyük bir kısmı aktif fay zonlarıyla kaplıdır. Bahsi geçen zonların içerisinde ve yakınında çok sayıda yerleşim alanı mevcuttur. Bu yerleşim alanları çok ciddi risk altındadır. Çoğunda depreme hazırlık adı altında, maalesef sadece acil müdahale ile ilgili işler yapılmıştır. Depreme hazırız derken genellikle acil müdahale ilgili organizasyon ve koordinasyondan bahsedilmektedir. Yukarıda çerçevesi çizilen deprem odaklı çalışmalar hemen hemen birçok yerde yapılmamıştır. Onun içindir ki tüm ülke çapında oluşması muhtemel büyük depremlerde çok can ve mal kaybının verilebileceğinden endişe edilmektedir.
Kanaatime göre bir an önce Afet Bakanlığı kurulmalı, bu Bakanlık belirli bütçe ve beş yıllık planlarla deprem zonlarındaki yerleşim alanlarında deprem odaklı kentsel dönüşüm çalışmalarını yerel yönetimlerle birlikte gerçekleştirmeli ve tüm Türkiye’yi deprem dirençli bir ülke hâline getirmelidir.