İçindekiler
Kız Kulesi restorasyonu gündeminden hareketle detaylandırmaya çalışacağım “restorasyon çalışmalarında dikkat edilmesi gerekenler” odaklı yazıma birkaç kısa tanımla başlamak yerinde olacak…
Rölöve: Tarihî yapıların mevcut hâllerinin plan, kesit ve görünüşleriyle sanal ortam ya da kâğıt üzerine geçirilmesi işlemidir.
Rekonstrüksiyon: Bir yapının orijinal taşıyıcı sistemleri, kalıntıları ve diğer belgeler yardımıyla ortaya çıkarılıp yeniden yapılmasıdır.
Restorasyon: Kültürel değerleri yansıtan tarihî yapılara en az müdahale ile en iyi bakımı yapmak adına gerçekleştirilen mimari çalışmalardır.
Bir Gümrük Noktası Olarak İnşa Edilen Kız Kulesinin Hayatı
Kız Kulesi, M.Ö. 410 yılında gümrük noktası olarak inşa edilmiştir ve Karadeniz’den gelen gemileri denetleyen bir merkez olarak kullanılmıştır. Daha sonraları sırasıyla seyir kulesi, savunma kulesi, deniz feneri, salgın için karantina hastanesi, depo, radar istasyonu, gemi kılavuz ve kontrol merkezi başta olmak üzere pek çok farklı amaçla kullanılan Kız Kulesi; en son 1995-2000 yıllarında turizm amaçlı kullanım için kapsamlı şekilde restore edilerek özel bir tesise kiralanmıştır.
Bu yıllarda gerçekleştirilen restorasyon faaliyetleri, tartışmaları da beraberinde getirmiştir. O dönem yapının mimarı Mehmet Alper; 1943 yılı öncesi durumun proje restorasyonunda değerlendirildiğini, gizlenen top yuvalarının ortaya çıkarıldığını ve 17 Ağustos 1999 Depremi sonrasında ise yapıda olmayan çelik kuşakların eklendiğini açıklamıştır.
Müze Olarak Kullanılacak, Metal Kaplama Ahşaba Çevrilecek
Yıllar sonra bugün ise Prof. Dr. Zeynep Ahunbay’ın kontrolüyle yeniden restorasyonuna başlanan Kız Kulesi’nin, bundan böyle müze amaçlı kullanılacağı basına bildirilmiştir.
Yine açıklamaya göre 1940’lı yıllarda yapıya ilave edilen betonarme kısımların kaldırılması uygun görülmüştür ve o dönem ahşap olan kulenin, metal kaplamadan tekrar ahşaba çevrileceği açıklanmıştır. Zira restorasyon çalışmalarında betonarme müdahalelerden mümkün olduğunca kaçınılması gerekmektedir. Çünkü betonarme hem ağırlığı hem de bünyesinde bulunan kimyasal bileşenleri nedeniyle eski eser yapılara büyük zarar oluşturabilmektedir. Yine betonarme eklemelerin yıkımı da yapılara hasar ve yorgunluk vermektedir.
Öte yandan yapıldığı dönemin koşulları göz önüne alındığında belki de ekonomik nedenlerle kulede ahşap malzemenin kullanıldığı düşünülebilir. Son müdahale öncesi metal olan çatı kulesinin şimdi ahşaba dönüştürülmesinin nasıl bir etki yaratacağı da ayrı bir tartışma konusu olabilir. Zira denizin ortasında tuz ve nem yoğunluğunda ahşap malzemenin dayanıklılık performansının nasıl olacağı iyi düşünülmelidir.
Kız Kulesi restorasyonundan hareketle kaleme aldığım yazımın bu noktasında, restorasyon çalışmalarıyla ilgili önemli gördüğüm birkaç hususa değinmek de yerinde olacaktır…
Restorasyon Çalışmalarına Neden Başvurulur?
Tarihsel bir dokunun bakımı, onu en iyi şekilde korumak ve hasar görmesini engellemekle sağlanır. Bu nedenle söz konusu yapılar için sıklıkla onarım ve restorasyon çalışmalarından faydalanılmaktadır.
Restorasyonun öncelikli amacı; doğal, kültürel ve tarihî mirasları en az müdahale ile ayakta tutmak, özgün tasarımları korumak ve ayrıntıları bozmamak olmalıdır. Buradaki en önemli nokta, restorasyon gerçekleştirilen yapıda dönem özelliklerinin kaybolmasını engellemektir.
Zamanla aşınmış, yıpranmış veya terk edilmiş yapıların restorasyon işlemine gerek Türkiye’de gerekse küresel ölçekte pek çok ülkede rastlanmaktadır. Bu sayede birçok tarihî değer de günümüze kazandırılmaktadır. Bir kısmı başarısız olan söz konusu faaliyetlerin bir kısmı ise son derece başarılıdır. Başarılı olan çalışmalar da ülkelere büyük gelir kaynağı sağlayabilmektedir.
Doğal ve kültürel miraslarımızı restorasyon yöntemiyle ülkemize kazandırmaya çalışırken; bu eserlerin yok olmasını engelleme, yani koruma odaklı yaklaşımın benimsenmesi çok kıymetlidir.
Restorasyonun En Temel İlkesi Dürüstlüktür
Restorasyonun en temel ilkesi dürüstlüktür. Bu nedenle ortak miraslarımızda yapılan çalışmaların tamamı, şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. İlaveten eski eser yapıların restorasyonunu yapan kurumların, konuya gelir odaklı yaklaşmamaları gerekmektedir.
Özet bir ifadeyle doğal ve kültürel miraslar, asla rant kapısı olarak değerlendirilmemelidir. Zira başarılı, eserin özgünlüğüne sadık kalınarak yapılan restorasyon çalışmaları; uzun vadede ülkenin tamamının maddi ve manevi anlamda ciddi bir kazanımı olacaktır.
Tecrübesiz Kişiler, Restorasyon İşlemlerine Müdahil Olmamalı
Ülkemizin doğal ve kültürel miraslarına yapılan müdahalelerin, Mimar Doğan Kuban’ın da belirttiği gibi ihaleyle, mesleki vasfı ve tecrübesi olmayan kişilerce gerçekleştirilmesi doğru değildir. Restorasyon işleri, tecrübeli ve alanında uzman kişiler tarafından yapılmalıdır. Nitekim Türkiye’de restorasyon konusunda uzman olan çok değerli akademisyenler ve sivil mimarlar bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra mecbur kalınmadıkça sık sık gerçekleştirilmesi uygun olmayan söz konusu çalışmalara, uzun vadeli bakılmalıdır.
Kamu Gerekli Zemini Oluşturmalı
İlgili ve yetkili kamu kurumu T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı da restorasyon yaklaşımlarında dürüst, şeffaf yaklaşımları destekleyen zemini oluşturmalıdır. Dünyanın en özel kültürel ve tarihî eserlerinden sayılan Ayasofya, Kız Kulesi gibi yapıların yanı sıra doğal zenginliğin çok yoğun olduğu Nevşehir/Kapadokya, Adıyaman/Nemrut Heykeli ve Şanlıurfa/Göbeklitepe gibi bölgeler de son derece kıymetlidir. Bu alanlardaki kültürel mirasların korunmasına dikkat edilmelidir. Konuya uzun yıllar emek vermiş sivil ve akademik isimlerin görüşleriyle yörenin kültürünü yaşatan yerel halkın bilinçlendirilmesi, akılcı bir yaklaşım olabilir.
Ancak bu şekildeki bütünsel bir yaklaşımla ülkemiz, dünyada doğal ve kültürel mirasına sahip çıkan ve kaynaklarından da en iyi şekilde faydalanan devletlerin arasında yer alabilir.
Genel olarak yeni restorasyonların hangi sıklıkta neden yapılması gerektiği doğru tespit edilmeli, deprem gibi ciddi bir afet yaşanmadığı sürece yapılara sadece periyodik bakımlar gerçekleştirilmelidir.
Korumacı Yaklaşım, Tüm Toplumda Yaygınlaştırılmalı
Korumacılığın ülkemizde tüm topluma yaygınlaştırılması, ana koruma hedeflerimizin arasında olmalıdır. Zira korumacılığı yaygın ve doğru uygulayan gelişmiş ülkelerin turizmden sağladığı katkıların büyüklüğü, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Ayrıca uluslararası anlaşmalarla imzalanan ilke kararlarının da bizlere büyük bir sorumluluk verdiği unutulmamalıdır.
Son olarak her şeyin ötesinde kültürel miraslara sahip çıkarak bunları gelecek kuşaklara akılcı bir politikayla ulaştırmak, her şeyden önce bir insanlık görevidir…