İçindekiler
Bu yazımda Türkiye ekonomisinden bazı istatistiki veriler ile sosyoekonomik sürdürülebilirliğin ilişkisini açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle başlıktaki “inşaat krizi” ifadesi ile neyi kastettiğimi anlatmak yerinde olacaktır…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye ekonomisi, bu yılın ikinci çeyreğinde %7,6 büyümüştür. Fakat buna rağmen inşaat sektörü faaliyetleri %10,9 azalmış, finans ve sigorta faaliyetleri ise %26,6 oranında artmıştır.1
Büyümenin iki ucundaki bu sektörlerin açıkladığı başka veriler ise emeğin ekonomik büyümeden daha az pay aldığını, sermaye gelirlerinin de yükseldiğini göstermektedir. Yine yapılan analizlere göre 2020 yılından bu yana sermaye gelirleri, parasal olarak emeğin iki katı kadar artmıştır. Sermaye, ortalama ülke ekonomik büyümesinden yüksek pay edinirken; emeğin aldığı tutar bunun altında kalmaktadır. Bu durum da doğrudan gelir adaletsizliğini işaret etmektedir.
Gelir Adaletsizliği, Sosyoekonomik Sürdürülebilirliğin En Önemli Tehdidi
Sosyoekonomik sürdürülebilirliğin en önemli tehditlerinin başında gelir adaletsizliği gelmektedir. Bu konu, bütün sosyal katmanlar için bariz bir durum olarak görülmektedir.
En küçük sosyal yapı olan aile içindeki ekonomik eşitliğin sağlanamaması, huzur ortamını doğrudan etkileyen çok önemli bir sorundur.
Öte yandan ekonominin mal ile hizmet üretmesi noktasında işçilerin rolü çok kıymetlidir. Bu açıdan sadece bankacılık ve sigortacılık faaliyetlerinin büyümesi ile sosyoekonomik gelişimden söz edilemeyecektir.
İnşaat Sektörü ve Gelir Adaletsizliği
Diğer pek çok alanda olduğu gibi inşaat sektöründe de ne yazık ki gelir adaletsizliği yaşanmaktadır. Yıllardır en yüksek ölümlü iş kazasının yaşandığı iş kolu olarak raporlanan yapı sektörünün emekçileri, üstlendikleri riskin karşılığı ile aynı oranda gelir elde edemediğini düşünmektedir.
Son üç yılda yaşanan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgını, yüksek enflasyon ve buna bağlı ekonomik dalgalanmalar; sektördeki paylaşım ilişkilerine zarar vermiştir.
Mesela gayrimenkul değerleme uzmanları bu süre zarfında görevlerini yerine getirirken COVID-19 risklerini atlatmaya çalışmış ve yine ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalmışlardır (örneğin artan araç yakıt fiyatları).
Sorunların Çözümü, Aynı Gemide Olduğumuzu Kabul Etmekle Mümkün
Sektörümüzdeki gelir adaletinin sağlanması; sağlıklı iletişim kanalları ve bütün paydaşların aynı gemide olduklarını kabul etmeleri ile mümkündür. Meslek örgütlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının eşit koşullarda; temsil ettikleri çalışanların sorunlarını paylaşabilecekleri platformlara ihtiyaçları vardır.
Ülkenin sahip olduğu ortak sermayeden her vatandaşın hak ettiği ölçüde pay alabilmesi ise sermayenin daha fazla tabana, yani halka ulaşabilmesinin sağlanması ile mümkündür. Etkin ve kanunların daha sıkı uygulandığı sermaye piyasalarında bu durumu gerçekleştirmek daha kolaydır.
Bir önceki yazımda işlem maliyeti teorisini açıklarken, “bir ürünü satın almak ile uzun vadeli anlaşmalarla sahip olmak arasındaki tercih” ifadelerini kullanmıştım. Bu noktada sosyal konut projeleri ile gayrimenkullerin sahiplendirilmesi yerine uzun vadeli kiraya verilmesi (30-40 yıllık belki de yapının ömrü boyunca), daha iyi bir çözüm olarak görülebilir.
Alternatif Sermaye Piyasası Ürünleri Ortaya Konulmalı
Öte yandan konut kiralayan vatandaşların tasarruf yapabilecekleri alternatif sermaye piyasası ürünlerinin ortaya konulması, ülke ekonomisi için daha büyük zenginlik olacaktır.
Sürdürülebilir şehircilik ve kentsel dönüşüm uygulamaları, ülkemizin her yerinde görülen Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) konut projelerinde devlet eliyle daha kolay uygulanabilmektedir. Mülkiyetinin devlet garantisi altında olduğu gayrimenkuller her bakımdan avantajlı olacaktır. En başta nitelikli konutlara ekonomik ulaşılabilirlik sağlanabilecektir. Kontrolün devlet elinde olduğu bu binaların yıkımı söz konusu olduğunda çevresel açıdan bertaraf edilmesi daha kolay olabilecektir.
Ekonominin Bütün Paydaşları Sürdürülebilirliğe Katkı Sağlamalı
Sosyal, ekonomik ve çevresel sorunların birbiriyle sıkı bağ içinde olduğunu öne süren yaklaşım, sürdürülebilirlik bakış açısıdır. Ekonomik adalet sağlanırsa sosyal refaha ulaşılabilir ve ortak bilinçle çevresel sorunların da üstesinden gelinebilir. Bu nedenle ekonominin bütün paydaşları, sürdürülebilirliğe katkıya odaklanmalıdır.
1. TÜİK Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, II. Çeyrek: Nisan-Haziran 2022