İçindekiler
Bilim adamlarının açıklamaları, aletsel ve gözlem yoluyla sahalardan elde edilen veriler ve tarihsel dokümanlar dikkate alındığında; Maraş ve çevresindeki illerde depremlerin meydana gelerek büyük zararlara yol açacakları, öngörülebilir bir durumdur.
Bununla beraber tasarım ivmelerini çok fazla aşan, kısa aralıklarla ve birbirlerine çok yakın segmentlerde bağımsız olarak meydana gelip hasar veren ardışık büyük depremler silsilesinin nadir görülebileceği ve ülkemizde pek yaşanmadığı yönünde açıklamalar da mevcuttur. Gerçekten de ülkemiz bu yönüyle olağanüstü bir durumla karşı karşıyadır.
Yer İvmeleri, Yapı Tasarım İvmelerinin Üstüne Çıktı
Deprem odağındaki üç levhanın birleştiği bu bölge, bilim adamlarınca “Maraş Eklemi” olarak adlandırılıp bu levhaların birbirlerini baskılamış oldukları ifade edilmektedir. Böyle kritik levha birleşim bölgelerinde hareketin ve çarpışmanın özelliğine göre yer ivmeleri çok artmış olabilir. Odak noktasının yeryüzüne çok yakın olması, fay kırığı boyu ve fay aynası alanının çok fazla olması da depremlerin büyüklüğünü arttıran önemli faktörlerdendir.
Bölgelerde genel olarak zemin yapısının alüvyon ve zayıf zemin karakterinde, deprem dalgalarını büyütebilecek ve kolay geçirecek nitelikte olduğu bilinmektedir. Birbiriyle ardışık ve on ili kapsayan böylesine büyük bir alandaki zemin yapısı nedeniyle ivmenin büyük değerlere çıkması kaçınılmazdır.
Yapılan aletsel ölçümlerden elde edilen veriler ışığında bölgedeki deprem büyüklüklerinin 7,2 civarında olabileceği; oysa 7,7 büyüklüğündeki depremin ürettiği enerjinin bu değerin üstünde olduğu görülmektedir. Bu kadar büyüklüğü üreten yer ivmesinin de yapı tasarım ivmelerinin üstünde olduğu anlaşılmaktadır. Deprem merkezi koordinatlarına göre en büyük yer ivmesi 0.664 (g)=0,664×9,81=6,51 m/sn2 ve bir binada oluşabilecek en yüksek ivme 2 (g)=2×9,81=19,62 m/sn2 olarak tespit edilmiştir. Türkiye deprem tehlike haritalarındaki aynı koordinat noktalarında ise tasarıma esas olan değerlerde maksimum yer ivmesi 0,375 (g) ve maksimum bina ivmesi 1,075 (g) olarak öngörülmüştür.
Gerçekleşen 0,664 (g) değeri, 0,375 (g) olan tasarım ivme değerinden oldukça büyüktür. Bu ivmelerin bina ağırlığı ile çarpımı sonucunda da yapıya etkimesi beklenen/etkiyen deprem kuvveti belirlenmektedir. Sonuç olarak, bu ivmeler nedeniyle bölgede bir binaya etki eden kuvvetin, tasarıma esas deprem kuvvetinden oldukça büyük olduğu anlaşılmıştır.
Deprem Yönetmeliği Yeni Yapılacak Binalarda Ne Öngörüyor?
Deprem yönetmeliğine göre yeni yapılacak binalarda ana ilke; hafif depremlerde yapısal olan veya olmayan yapı elemanlarının hasar görmemesi, orta şiddetteki depremlerde oluşacak hasarın sınırlı ve onarılabilir düzeyde kalması, şiddetli depremlerde ise can güvenliğinin sağlanması amacı ile kalıcı yapısal hasar oluşumunun sınırlanmasıdır.
Bu bağlamda deprem yönetmeliğinde “süneklik” kavramı ön plana çıkmıştır. Süneklik (esneklik) yoluyla taşıyıcı sistemin kapasitesinin arttırılmasını sağlamak için, sistemin elastik ötesi şekil ve yer değiştirmesine izin verilerek tasarlanan binalarda, deprem dalgaları gibi önemli dinamik tesirler sonrasında deformasyon ve hasar oluşabilir. Hatta deformasyon miktarının, yatay taşıyıcılar üzerinde çatlak sınırları ötesine (plastik mafsal oluşumu) geçmesi söz konusu olabilir. Burada hedeflenen, hasar oluşan yapıda ani göçme riskini ortadan kaldırmak ve yapıdan sağ olarak çıkabilmektir.
Bu depremde oluşan deprem kuvvetleri, her ne kadar tasarıma esas olan deprem kuvvetinin üstünde olsa da binaların (hasar görmekle beraber), katlanmış plaklar halinde toptan göçmüş olmamaları ve içindekilerin sağ olarak çıkabilmeleri gerekirdi. Bu çerçevede; deprem yönetmeliğinin ana ilkesine aykırı olarak yapıların inşa sürecinde gerek kullanılmış olan malzeme ve işçilikte, gerekse de yapı tasarımında ilgili mevzuat ve yönetmelik hükümlerinin göz ardı edildiği sonucuna varıyoruz.
İkinci Depremde Yeni İnşa Edilen Binaların Göçmesi de İhtimal Dâhilindedir
Yapılan incelmelerde, yıkılan binaların önemli bir bölümünün 1999 depremi öncesinde yapılmış oldukları anlaşılmakla beraber, bu tarihten sonra inşa edilen yeni binaların da göçmüş oldukları tespit edilmiştir. 1999 sonrası yapılan binaların hasar görmeyeceği; hatta tasarım ve uygulamada ihmalin söz konusu olduğu yeni yapıların da göçme ihtimali olabileceği göz ardı edilmemelidir.
Bir deprem bölgesinde 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde iki büyük bağımsız depremin on ili kapsayan coğrafya içinde görülmesi, bu kadar kısa sürede ve yakın segmentlerde olması pek rastlanır bir durum değildir. Kısa sürede gelen ikinci depremde yapı; donatılarını kaybetmiş, süneklik sınırını aşmış ve enerji tüketimini tamamlamışsa, yeni inşa edilmiş olsa bile göçme moduna ulaşması ihtimal dâhilindedir.
İlk Depremden Sonra Binaları Terk Etmemek Büyük Hata
Çok kısa bir zaman aralığında ve yakın bir segmentte, ikinci büyük deprem hesapta olmayan bir senaryo oluşturmuş, zaten yorgun olan binalar göçmüştür. Buradan gelecek uyarı; ilk depremden sonra gerekli incelemeler yapılmadan asla binaya girilmemesidir. Hatta daha sonrasında onarım ve güçlendirme olmadan yapı kullanıma açılmamalıdır.
Deprem Sonrası Planlama ve Atılabilecek Adımlar
Aşağıdaki hususlar, deprem sonrası atılacak ilk somut ve gerçekçi adımlar gibi duruyor:
- Afet ve deprem işlerini kendi personeli ile yönetecek bakanlık düzeyinde kurum ihdas edilmesi,
- Uygulama ve denetimlerden taviz vermeyecek biçimde gerek mevzuatlar bütününde gerekse de inşaatların yapımı safhasında etkin olan ve disiplini öne çıkaran kararlar alınarak yeni programlar ile prosesler oluşturulması,
- Deprem bölgeleme haritalarında ve zaten çok ayrıntılı/hassas biçimde hazırlanmış olan mevcut deprem yönetmeliğinde, yeni oluşan şartların ve verilerin (örneğin; kısa sürede ve yakın segmentlerde aynı büyüklükte iki depremin meydana gelme olasılığı gibi) ele alınması, gerekli olan ilavelerin yapılması,
- Yüksek yoğunluklu kent merkezi konumlarının, deprem kuşağı koşullarına göre üst ölçekli imar planlarında dikkate alınması, gerekli olan revize işlemlerinin yapılması, özellikle Hatay gibi illerde şehircilik anlayışına yeni bir soluk getirilmesi,
- Yapı denetim mevzuatının yeniden dizayn edilmesi, sistemin müteahhit etki alanından çıkarılarak disiplini öne alan hükümlerin oluşturulması,
- Özellikle Japonya’da uygulanan inşaat teknikleri (X, K, V şeklinde çapraz bağlantılı güçlendiriciler, enerji azaltan sönümleyici elemanlar, sismik yalıtma yöntemi vb.) konularında farkındalığın arttırılması ve uygulama alanlarının genişletilmesi,
- Yüksek riskli deprem bölgelerinde ahşap, çelik, prefabrik yapı sistemlerinin uygulama alanlarının genişletilerek teşvik edilmesi.