İçindekiler
“Başkent Ankara ve Ulusalcı Mimari” yazı dizimizin birinci bölümünü okumak için tıklayınız…
Bankalar Caddesi ve Mongeri
Giulio Mongeri, Türkiye Cumhuriyeti’nin finans kuruluşlarının yapılarının burada yapılmasıyla bağımsız ekonominin merkezi hâline gelen Bankalar Caddesi’nde; Lozan’da imtiyazları kaldırılarak satın alınan Tütün Rejisi’nin yerini alan İnhisarlar Başmüdürlüğünün (1928), kurumsal yapısı geliştirilen Ziraat Bankası’nın (1926-1929) ve yerli yatırımcıları desteklemek için devlet eliyle kurulan ama özel bir kurum statüsü taşıyan Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü yapısını (1929) gerçekleştirir. Bankalar Caddesi’nde 1926 yılına tarihlenen ilk yapısı ise işvereni Türkiye Cumhuriyeti olmayan nadir yapılardan biri olan Osmanlı Bankasıdır.
Mongeri tarafından 1929 yılına kadar gerçekleştirilen yapılar sayesinde Türk ulusal ekonomisinin temsili, ulusalcı mimari ile yapılmış olur. Böylece gerçek bağımsızlığa, ekonomik bağımsızlık sağlanarak ulaşılabileceğinin farkında olan cumhuriyet yönetiminin vizyonu ve temsili de bu üslubun üstlendiği çağrışımlar üzerinden gerçekleşir. 1920’li yıllarda cadde üzerinde yapılan Lozan Palas ve Posta Sarayı yapıları da ulusalcı üslubun özelliklerini taşırlar. Bu durum, caddenin görüntüsünün 1929 yılına kadar homojen bir yapı içinde olmasını sağlamıştır. Ekonomi, yabancı devletlerin değil Türk devletinin elindedir ve ulusalcı mimari bu gerçeği somutlamaktadır.
Öte yandan 1929 yılını takiben Bankalar Caddesi’nde yapılan Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin dinamosu olacak Merkez Bankası (1931-1933, Clemens Holzmeister), Emlak ve Eytam Bankası (1933-1934, Clemens Holzmeister), Etibank (1935-1936, Sami Arsev) ve Sümerbank (1937-1938, Martin Elsaesser) yapılarıyla, ulusalcı üslup olumsuzlanmaya başlar. Aynı zamanda Viyana Kübiği’nin yüceltilmesine paralel olarak, devletin bağımsız ekonomisinin temsili rolü bu “yeni” mimariye geçer.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü Yapısı
Bankalar Caddesi’nin kuzeydoğu ucuna, Hakimiyet-i Milliye Meydanı’nın çeperine eklemlenerek konumlanan Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü yapısı, 1929 yılında tamamlandığında bugünkünden çok farklı bir kentsel mekân içinde yer almaktaydı.
Hakimiyet-i Milliye Meydanı’ndan Hükümet Meydanı’na ulaşan arter aracılığıyla tanımlanan köşe parsele oturan yapının güneyinde o zamanlar Taş Han yer almaktaydı. Türk Devleti’nin 1929 yılından itibaren izlemeye başladığı devletçi-korumacı ekonomi politikaları doğrultusunda kurduğu Sümerbank’ın (1933) merkez binasının, 1934’te Taş Han’ın bulunduğu parsele inşa edilmesi yapının algılanışını farklılaştırmış, köşe parseli ikincilleştirmiştir. Öte yandan Elasaesser’in projesi Hakimyet-i Milliye Meydanı’na elipsoidal bir form kazandırmakta, bu özellik yapıyla İş Bankası yapısı arasında bir uyum ortaya çıkarmaktadır.
Taş Han’ın önünde yer alan Justinien Sütunu’nun (Belkis Minaresi) yeri bu dönemde değiştirilerek Hükûmet Meydanı’na taşınmıştır. Hakimiyet-i Milliye Meydanı’nın güneydoğu kenarını tanımlayan cumhuriyet öncesi dönem yapılarından Dar-ül Muallim’in yapısının yangın sonucunda tahrip olması ve yerine 1955 yılında, Ulus Çarşısı ve İş Merkezi’nin yapımına başlanmasıyla, İş Bankası yapısının bulunduğu kentsel mekân farklılaşmıştır. Meydanda yer alan Zafer Anıtı ise meydanı genişletme için yeri değiştirilerek çarşının önünde bulunan avlunun köşe noktasına yerleştirilmiştir. Yapının kuzey cephesi, tamamlandığı dönemde Maliye Vekaleti’nin cadde tarafındaki bahçesine bakmaktaydı. Ancak izleyen yıllarda bu yapının güney cephesine yapılan zemin üzeri beş katlı blok da İş Bankası yapısının kentsel algısını değiştiren bir faktör olmuştur.
Üslup Özellikleri
Yapının Hakimiyet-i Milliye Meydanı’nı karşıladığı ön cephesinde çatı üzerine, kuruluş tarihi olarak seçilen 26 Ağustos 1924 tarihinin yazılı olduğu pano yerleştirilmesi, ulusal bağımsızlık düşüncesini, ekonomik bağımsızlık ve serbest girişimcilik düşünceleriyle bütünleştirmekte; bu düşüncelerin temsili, yapının üslubu aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Girişin başlıklarının mukarnaslı kolonlar ile vurgulanması, sivri kemerli nişler ve kemer üstlerinde yer alan bezemeler, pencere üçlemeleri, son katta yer alan üçlemelerin mahruti (baklavalı) başlıklı sütunlar ile inşa edilmesi yapının ulusalcı kimliğini kazanmasını sağlamaktadır. Öte yandan üslubun ögelerine yeni biçimlerin katılması ve düşeye yapılan vurgu, yapıya özgün bir görünüm katmıştır.
Köşesi elipsoidal bir şekilde yuvarlatılan üçgen plan üzerinden yükseltilen kütlede cephelerde balkon çıkmaları haricinde taşmalar gözlenmez. Düşey vurgu kütlenin tamamına hâkimdir. Pencereler düşey nişler içinde yer alırlar. Çatının, payandalarla taşınan geniş saçak çıkmaları ile değil de mukarnas taşmalı parapet duvarıyla bitirilmesi de düşey etkiyi artırmaktadır.
Yapının Hakimiyet-i Milliye Meydanı’na katıldığı ön cephesi, kentsel mekânla temas kurulan yüzey olup zengin bir üslup özelliği gösterir. Giriş saçağı barok dalgalı eğrisel bir formdadır ve bu form birinci kat pencerelerinde ve ikinci katta nişlerde kullanılmıştır. Eğrisellik bu cephede yer alan balkonların eliptik tasarlanmasıyla da kendini duyumsatır, cephe eklektik bir tasarım anlayışının işaretlerini verir. Yine bu cephede yer alan pencere üçlemelerinde, girişe göre simetrik olacak şekilde sağır nişlere yer verilmiştir. Sağır niş kullanımı ulusalcı üsluba uzak bir yaklaşımdır.
Yapının yan cephelerine ise ön cepheye benzemekle beraber daha sade biçim özellikleri hakimdir. Pilasterler aracılığıyla beş eşit parçaya ayrılan cephelerde düşey vurgu, uçlarda yükselen barok dalgalı, iki boyutlu-yüzeysel kulelerde toplanmıştır. Zemin kat düzeyinde, nişler içinde yer alan sivri kemer dizisinin sonuncusunda, yapının yan girişlerinden biri yer alır. Bu alternatif girişi vurgulamak için, burada barok dalgalı motif ve bezemeler kullanılmıştır. Orta katlarda yer alan pencerelerin, ikinci ve üçüncü katta dikdörtgen olması ve dördüncü katta sivri kemer ile tamamlanan nişler içinde yer alması ve bu katlarda kullanılan pilasterler, yapının düşey vurgusunu artırmaktadır.
Yapının özellikle ön cephesinde varlığını duyumsatan eğrisel çizgilerin düşey vurguyla bir arada olması kütleye barok bir hava katmakta, bu etki iç mekânda da karşılık bulmaktadır. Planın kalbi olan zemin kat hizmet holünü birbiriyle kesişen iki elips biçimlendirmektedir.
Sonuç
Ulusalcı mimari, İstanbul’da gerçekleştirilen çeşitli kamu yapıları aracılığıyla varlığını duyurur. Ancak ulusalcı ideolojinin tesirinde ortaya çıkan bu üslupta, ulusal sermayenin temsili olan yapılar, Türkiye Cumhuriyeti kurularak ekonomik bağımsızlığın kazanılmaya başladığı bir dönemde, Ankara’da ortaya konabilir. Bu dönemde Türkçülüğün yegane ideoloji hâline gelmesiyle ulusal kavramı kesin bir şekilde Osmanlı’dan ayrışarak Türklüğü ifade etmeye başlar ve ulusalcı mimari üslubu, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal mimarisi konumuna gelir.
Cumhuriyet yönetimi, yeni rejimin kararlılığını, kurulan devletin başkentini hızla imar ederek gösterir. Bu dönemde ilk etapta gerçekleştirilen kamu yapılarına Türk ulusalcı mimarlığı biçim vermiştir. Bu üslupta gerçekleştirilen Giulio Mongeri’nin tasarımı ve ulusal sermayenin temsili olan yapılar ise Bankalar Caddesi’nde yükselmiştir.
Böylelikle Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılıp başkentin İstanbul’dan Ankara’ya kaymasına koşut olarak, kaynağını antik Yunan ve Rönesans mimarilerinden alan canlandırmacı mimarinin şekil verdiği ve bu mimarinin oluşturduğu imge aracılığıyla yabancı sermayenin varlığını ve gücünü duyumsattığı, imparatorluğun sömürgeciliğini imleyen Galata Bankalar Caddesi’nin yerine Ankara’da, kaynağı Selçuklu, Osmanlı ve en nihayetinde Türk klasik mimarileri olan ulusalcı mimarinin biçim verdiği, ulusal bağımsızlığı imleyen ulusal finans merkezi, Bankalar Caddesi kurulmuş olur.
Giulio Mongeri’nin Bankalar Caddesi’ndeki ve Ankara’daki son yapıtı olan Türkiye İş Bankası Genel Müdürlüğü yapısı, üslup özellikleri bakımından Ankara’da gerçekleştirdiği diğer yapılarına ve ulusalcı Türk mimarların bu üsluptaki yapılarına göre daha özgün bir karakter taşımaktadır. Mongeri bu yapısında diğer yapılarında görmediğimiz yoğunlukta sentezci bir yol izlemiştir.
Mongeri’nin böyle bir tasarım anlayışına yönelmesinin sebebi, İş Bankasının yeni rejim için oynaması gereken rolde gizli olmalıdır. Tüm yatırımların devlet eliyle gerçekleştiği ve ulusal bir ekonominin kurulması için serbest girişimlerin desteklendiği bir ortamda Türkiye İş Bankası, öncü bir rol üstlenmektedir. Mimaride Türk klasisizmi daha çok kamu yapıları üzerinde deneyimlenmiştir ve dolayısıyla da ister istemez devletin kimliğini yansıtmaktadır. Bu bakımdan Mongeri’nin devlet kurumu yapısı gibi görünmeyen ve serbest girişimciliği temsil eden bir yapı gerçekleştirmesi, aynı zamanda ulusalcı kimliği de bununla bütünleştirmesi gerekmektedir. Öte yandan yapının, 1926 yılından itibaren ulusalcı mimarinin olumsuzlanmaya başlandığı, Cumhuriyet rejiminin yabancı mimarlara ve “yeni” üsluba yöneldiği bir dönemde gerçekleştirilmesi, Mongeri’yi bu üslubu biraz daha ileriye taşımaya ve geliştirmeye teşvik etmiş olmalıdır.
Ön cephesiyle Cumhuriyet tarihinin en önemli kentsel mekânına katılan yapıt, yansıtmakta olduğu “şenlik ve zafer” havasıyla adeta ulusal sermayeyi ve bankacılığı müjdelemektedir. Ön cephesindeki çatı üzerine, kuruluş günü olarak seçilen 26 Ağustos 1924 tarihinin yazılı olduğu bir pano yerleştirilen yapı, ulusal bağımsızlık düşüncesini, ekonomik bağımsızlık ve serbest girişimcilik düşünceleriyle kentsel bir dekor içinde bütünleştirmektedir.
İş Bankası Genel Müdürlüğü yapısı, ulusalcı mimarinin biçemleriyle beraber başka tarihsel üslupların özelliklerini de içeren zengin bir tasarımdır. Yapı, bu yönüyle sanat tarihçileri için zengin bir araştırma alanı olarak ortaya çıkmakta ve bu niteliklerin deşifre edilmesini beklemektedir.