İçindekiler
Hipnoz Nedir?
Hipnoz, telkine yatkınlık hâlidir. Hayatımız boyunca, trans derinliği yüzeyselden koma hâline kadar uzanan farklı skalalarda hipnozları yaşamaktayız. Her hipnoz, trans ile başlamaktadır. Trans ise bizce, derin farkındalık durumudur. Hipnoterapi de hipnoz ile tedavi yöntemidir.
İnsan bilinci saniyede birkaç bitlik bilgiyi işleyebilirken, bilinçaltı saniyede milyonlarca veriyi işleyebilmektedir. Günlük hayatımızda ise sürekli olarak içsel ya da dışsal, eskilerin tabiriyle enfüsî ya da afaki telkinlere maruz kalmaktayız. Bizce aydın, münevver insanlar; kendilerine dayatılan telkinlerin faydalı olanlarını alıp, zararlı olanlarını atabilen uyanık kimselerdir.
Kentlerin Bilinç Üzerindeki Etkisi
Kent hipnozu; şehrin yaşanmışlıklarının, dokusunun üzerinde yaşayan bireylerin bilinçaltına gönderdiği telkinlerdir. Bu; bazen bir mimari yapıdan, bazen bir harabeden, bazen ise muhitin ikliminden gelebilir.
Bir kente girdiğinizde devasa banka binaları ve devasa özel hastaneler görüyorsanız, o şehrin insanlarının ilaç şirketleri ve faizcilerin elinde esir olduğunu idrak eder bilinçaltı.
Mesela elinde okul çantası ile Merkezefendi’den Pazar Tekke’ye yürüyen bir genç; yıkık surların burçlarından geçerken elbette bilecek ki, aşılması gereken surlar var bu dünya hayatında.
Mesela dolaşırken Beyoğlu sokaklarında bir şair, görünce Ağa Camii’ni, Nazım Hikmet gibi;
“Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen, Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen!” deyiverir farkında olmasa da.
Mesela sırtında küçücük dünyası, yanında yetim kardeşleri ile ebeveynlerinin naaşlarına basarak göçerken 10 yaşındaki Gazzeli bir çocuk, insanın evrendeki en vahşi ve yıkıcı varlık olabilme potansiyelini iliklerine kadar hisseder bir ömür boyu.
Hipnokentler Neden Önemli?
Tüm bunların farkında olan ehil kimseler ve yeryüzündeki erdemli insanlar, hipnokentler veya kentler içerisinde hipnosemtler kurmalıdır. Böyle kurtarılmış alanlarda; yıpranmış insanlar rehabilite olur, gençler ufka bakan vizyonla donatılır ve her şeyden önemlisi derin farkındalık sahibi olur insanlar.
Anadolu toprakları bunu tarihte başarmıştı, yine başarabilir. Örneğin, Likyalılar kurdukları tiyatrolar ve orada sergilenen sahnelerle dünyanın en yiğit savaşçılarını çıkardılar. Sanat eseri kaya mezarlarıyla ölümün bir son olmadığını, hayatın bir devamı olduğunu işlediler bilinçaltlarına.
Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Türkler de doğa ile uyumlu huzur dolu kentler inşa ettiler. Ahmet Yüksel Özemre’nin “Hasretini Çektiğim Üsküdar” kitabında anlatılan Üsküdar tasavvuru aslında tam bir hipnokent tasviridir.