İçindekiler
Şehir planlamacıları, çoğu zaman eski sosyo – mekânsal ilişkiler kavramlarını yeniden canlandırarak, çağdaş kentsel değişimin karmaşık dinamiklerini anlamaya çalışmaktadır. 1960’a kadar şehirlerin; yerel arazi kullanımı ve kalkınma politikalarına uygun, nüfus, sosyal yapı, ekonomik ve çevresel dinamiklerle iç içe geçtiği, fiziksel olarak bütünleşmiş yerler olduğu varsayılmıştır. Mekân ve yer arasındaki etkileşimle tanımlanan coğrafi araştırmalarda ise mekânsal analiz ön plana çıkmıştır.
Yer, coğrafi araştırmanın merkezindedir ve yalnızca fiziksel bir konumu değil aynı zamanda insanın deneyimleri ile isteklerini barındırdığı için daha geniş bir içeriğe sahiptir. Ayrıca zaman ve yer, uzay – zaman kadar temel olan zihinsel sürekliliklerdir ve bu da evrenin nihai gerçekliği olabilir.
Planlamacılar, Öklidyen Olmayan Planlama Biçimleri İçin Çabalamalı
1990’lı yıllara gelindiğinde şehirler; geniş çapta çeşitlilik gösterir hâle gelmiş, hatta parçalanmış ya da bölünmüş olarak tanımlanmıştır.
Söz konusu durumu ele almak adına da planlamacılar; şehirler ile yerler arasındaki zaman – uzay coğrafyalarını tanıyan ve öklidyen olmayan planlama biçimleri için çabalamalıdır. Bu, gerçek zamanlı yüz yüze etkileşimi içermeli ve soyut öklid mekânsal stratejilerden ziyade açık uçlu süreçlere ve dinamiklere odaklanmalıdır. Planlama; normatif, yenilikçi, politik, etkileşimli ve sosyal öğrenme temelleri açıkça tanımalı, çağdaş planlama teorisindeki gelişmeleri ve mekânsal sürdürülebilirlik üzerine yapılan tartışmaları da yansıtmalıdır.
Planlama, Nesneler ile Formlara Değil İlişkiler ile Süreçlere Odaklanmalı
Henri Lefebvre’nin mekân teorisinde vurgulandığı gibi mekân, insan ilişkilerini olduğu kadar sosyal, ekonomik ve politik ürünleri de dikkate alır. Planlama; önerilen formların sosyal, ekonomik ya da kültürel davranışlar üzerindeki etkisini göstererek nesneler ile formlara değil, ilişkiler ve süreçlere odaklanmalıdır. Varsayımlardaki bu değişim, arzu edilen kentsel formlar hakkındaki genellemelerin yerine; sosyal süreç ile kentsel form arasındaki ilişkinin çok değerlikli, çoğulcu ve kültürel açıdan duyarlı bir değerlendirmesini koymalıdır.
Günümüzün şehirleri genellikle fiziksel unsurların sürdürülebilirliğine yönelik yoğunlaştırılmış çabalarla karakterize edilmektedir. Kentler bunun yanında; ağ bağlantılı yollar, havaalanları, limanlar ve telekomünikasyon altyapıları sağlayarak değerli alanların ilişkisel ara bağlantısını da desteklemektedir. Bir şehrin açıklığına veya birleşikliğine ilişkin değerlendirmeler; kentsel dönüşümlerin yanı sıra mekânların, mahallelerin ve yaşam fırsatlarının içsel farklılaşmasını yaratmak ve tanımlamak için kentin maddi mekânları ile altyapı ağlarının nasıl inşa edildiğine odaklanmalıdır.
Çağdaş Kentsel Planlamada Öncelik Ne Olmalı?
Değişen zaman ve mekân algımıza göre şehir planlama yaklaşımlarının kentsel mekân ile ne şekilde etkileşim kurduğunu kavramamız önemlidir. 2010’lara kadar planlama uygulamalarında kullanılan 5 yıllık gelişme planı, 10 yıllık kalkınma planı gibi zaman kavramları günümüzün hızla değişen dinamiklerinde gerçekçi sonuçlar verememektedir. Planlama politikalarının geliştirme yöntemlerinde, uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerinin, kentin o zaman içindeki gerekliliklerine göre yeniden şekillendirilebilecek şekilde esnek ve adaptif olarak uygulanması gerekmektedir. Bu sebeple akıllı şehircilik gibi yeni iletişim teknolojilerinden destek almak olumlu sonuç verebilmektedir.
Katılımcı ve İnsan Merkezli Planlama Desteklenmeli
Son dönemde planlama yaklaşımlarında alternatif olarak yer oluşturma (place – making) şeklinde adlandırılan yer inşasına odaklanan, insan merkezli yaklaşımlar literatüre hakimdir. İnsanlar, uygulamaları ve sosyal süreçleri aracılığıyla mekânları şekillendirerek sosyal uyum ve sermaye yaratırlar. Yere dayalı politikalar, mekân merkezlidir. Ancak topluma danışmayı ve kişileri yetkilendirmeyi içeren politikalar ve insan merkezli planlama desteklenmelidir.
Kamusal Mekânlarda Fırsat Eşitliği ve Ortak kullanıma Yönelik Projeler Teşvik Edilmeli
Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz post – fordist dönemde dünya genelinde kentsel mekân; kentlerin diğer kentler ile ekonomik olarak rekabet edilebilirliğini sürdürmek adına akıllı şehircilik, ekoşehir vb. kentsel tasarım projelerinin üretilerek dünya içindeki sermayeden pay almaya yönelik global ve ekonomik bir yaklaşım sürdürmektedir. Buna karşın, sosyal açıdan değişen zaman algısında insanın kentteki yeri ve kentsel mekânı kullanım biçimleri ise üretim ve tüketim dengeleri üzerinden yeniden şekillenmektedir. Özellikle, yenilenen kamusal mekânlar üzerinde fırsat eşitliği ve tüm kentlilerin ortak kullanımına yönelik projeler teşvik edilerek değişen zaman içinde kentlilerin mekândaki eşitliği üzerinde daha çok düşünülmesi, kentin sosyal ve ekonomik açıdan dengeli şekilde gelişmesi için önemlidir.
Dönemlere Göre Kentsel Mekân Algıları ve Politikaları
Yazıya son vermeden önce dönemlere göre kentsel mekân algıları ve politikalarına hızlıca göz atmakta fayda bulunmaktadır: