İçindekiler
Bu satırlara başlamak o kadar zor ki… Ortalama bir haftanın sonunda ancak biraz kendimize gelebildik. Üzerine on yıllarca konuşacağımız, düşüneceğimiz ve çalışacağımız belki de ülke tarihinin akışını değiştirecek büyüklükte bir felaketi yaşadık. Yıkımın büyüklüğü o kadar büyük ki daha önceki hiçbir deprem afeti bilgisine uymuyor, uyduramıyoruz. 1999 Marmara Depremi’nin insanlar üzerinde yarattığı psikolojik tahribat hâlen bilinçaltında iken milyonlarca insanımız bu etkileri çok uzun süre daha taşıyacak. Bunlarla birlikte yıkımın boyutları ve şekilleri belirdikçe yapılanlar ve yapılmayanlar da daha net ortaya çıktı.
Türkiye’de Yaşanan Büyük Depremler ve Sonuçları
Çok uzağa gitmeden yakın geçmişten bakacak olursak öncelikle Büyük Erzincan Depremi’nden sonra kent yeniden kurularak tüm yapılar en fazla 4 ya da 5 kat olacak şekilde inşa edildi ve bu süreç hâlâ devam ediyor. 1999 Marmara Depremi’nden sonra ise literatüre yeni yapım yöntemleri, hazır beton, yapı denetim ve yeniden hazırlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik ortaya çıktı.
Erzincan gibi Adapazarı’nda da yüksek katlı yapılaşmaya izin verilmedi. 2011’deki Van Depremi’nin ardından da literatürümüze kentsel dönüşüm girdi. Bu kavram o kadar hızlı girdi ki 2023’e gelene kadar hem Kanunda (6306 sayılı Kanun) hem de yönetmeliklerinde sayısız değişiklik yapıldı. Dirençli kentleşme amacı ile çıkılan yol; değerli bölgelerde emlak geliştirme, tapusuz gecekondu bölgelerinde ise büyük çaplı kat karşılığı toplu konut işleri olarak karşımıza çıktı. 2020’deki Elazığ ve İzmir’i vuran Ege Denizi Depremi ile de Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) hızla konut üretmesi üzerine bir model geliştirildi.
Özetle daha sistematik ve bütüncül çözümler üretmek yerine tam tersine anlık ve plansız eylemlere doğru gittik. Bugün de görüyoruz ki bir yılda 4-5 katlı konutlar yapacağız dışında bir çözüm düşünülmüyor. Peki, gerçekten böyle mi olmalı?
Depreme Yönelik Adımlarımız, Devrim Olmak Zorunda!
Gelecekte bu felaketten daha büyük bir bedel ödememek için artık konuları daha farklı ve daha devrimsel şekilde ele almalıyız. “Apartmanları tekrar yapacağız” yerine “Yaşamı tekrar kurgulayacağız” demek zorundayız. Zira kentlerde sadece binalar değil anılar ve hayaller de yıkıldı. Gerekirse geniş çaplı bağımsız bir düşünce kuruluşu inşa ederek gerçekçi, geleceğe yönelik ve akılcı çözümler üretmemiz gerekiyor.
Kendi adıma ve uzmanlık konularım ışığında deprem öncesinden beri süregelen ve bu afette karşımıza çıkanların birleşimi olarak bazı yaklaşımlarımı aktarmak istiyorum. Bu yaklaşımları kurumsal yönetim anlayışı ve teknik bakış açısı şeklinde iki ana başlıkta özetlemem mümkün.
Depreme Karşı Kurumsal Yönetim Anlayışımızda Her Şeyi Baştan Yazalım
- Japonya’nın yaşadığı atom bombası felaketlerinin, ülkede daha küçüklükten başlayarak eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu biliyoruz. Biz de artık okul öncesi çağdan başlayarak depremin gerçekliğini, tarihini, gücünü ve yapılması gerekenleri çok yoğun bir şekilde çocuklara ve gençlere aktarmak zorundayız.
- Şehir planlama anlayışını hektar başına insan yoğunluğu, yol genişliği, kamuya terk edilecek alanlar gibi mevzuat sınırlarının dışında değerlendirerek bölgenin yerel gerçekliği ile yaşamın bütüncül geleceğini inşa edecek bir bakış açısına çevirmeliyiz.
- Plan ve imar değişiklikleri ile konutta oluşan rantı ortadan kaldırmalıyız. “Şimdi al sonra çok değerlenecek satarsın” anlayışı ile konutların el değiştirme sıklığını azaltmak zorundayız.
- Mühendislik hizmeti yetkin mühendislik sistemi ile çok yüksek bir kaliteye erişmelidir. Basit yazılımlar ile ucuz proje tasarımı sistemi tamamen ortadan kaldırılmak zorundadır.
- Amaç yıkılan yapının suçlusunu aramak değil binanın yıkılmamasını sağlayacak bir mekanizmayı geliştirmek olmalıdır. Bunun için bir mali mesuliyet sistemi kurgulanmalıdır.
- Yapı müteahhitliği sistemi baştan ele alınarak yüksek teknik yeterlilik ve sorumluluk alabilme anlayışına göre oluşturulmalıdır. Her müteahhit her türde inşaatı yapmamalıdır.
- Yakın fay etkisinin boyutları, bize bu deprem ile birlikte farklı bir durumu gösterdi. Kent planlarında fay etkilerinin çok daha farklı ele alınması gerekiyor.
- Şehirlerin nüfus yoğunluğunu daha homojen hâle getirmeliyiz. Daha mikro kentler kurgulamalıyız.
Depremlerin Etkisini Azaltmak İçin Teknik Bağlamda Yapılması Gerekenler
- Sismik izolatör kullanımı özellikle sismik aktivitenin ve riskin yüksek olduğu bölgelerde ve belli kat yüksekliğinde derhal zorunluluk hâline gelmelidir.
- Taşıyıcı olmayan ve yapı içindeki hareketli elemanların (hastane ekipmanları, tarihî eserler, data merkezleri vb.) sismik izolatör kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
- Özellikle teknik ahşap (CLT) ve hadde ya da hafif çelik ile yapı üretimi konusunda daha fazla regülasyon geliştirilmelidir. Bunların kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
- Endüstriyel yapım yöntemleri, modüler yapı ünitelerinin daha fazla gelişmesi ve yaygınlaşması için regülasyonlar ve devlet teşvikleri oluşturulmalıdır.
- Yapı tasarımında daha fazla ve mikro ölçekte tasarım kriterleri belirlenmelidir. İmar yönetmelikleri de yerelleşmelidir.
- Afet sonrası kullanılmak üzere geliştirilecek barınma, insani ihtiyaç ve lojistik çözümler konularında yapılacak AR-GE ve ÜR-GE çalışmaları daha fazla desteklenmeli, özel sektör ve akademide bu yönde yapılacak çalışmalar özendirilmelidir.
- Çok daha fazla veriye ihtiyacımız olduğu için yapı sağlığı izlemeleri arttırılmalı, daha fazla jeofizik çalışma yapılmalı ve daha fazla zemin verisi oluşturulmalıdır.
- Sismik riskin yüksek olduğu yerlerdeki kritik endüstriyel tesisler gerekirse yer değiştirmeli ya da yedekleme yapılmalıdır. Şirketlerin tesislerinin yerini değiştirme taleplerine devlet yer göstererek, çalışanlarına da gerekli sosyal ortam ve barınma çözümlerini üreterek yol gösterici olmalıdır.
Bu Devrimi Başarabiliriz!
Çok radikal ve reformist kararlar alıp bunları hayata geçirmediğimiz müddetçe acılara boğulmaya devam edeceğimizi yine gördük. Ancak umut ve ciddiyet ile her şeyi başarabiliriz. Bir daha bu acıları yaşamamak dileğiyle.
Ülkemize geçmiş olsun…