İçindekiler
Bir önceki yazımızda yetkin mühendis konusunu işlemiştik. Bu defa yetkin ev sahibi tabirini kullanmak ve açıklamak istiyorum. İnşaat yapımını içeren bir işveren pozisyonundaysak veya birikimlerimizle ev sahibi olmak istiyorsak depreme karşı güvenli yapı konusunda bir yetkinliğimiz olmalı mı? Maalesef ülkemizdeki duruma göre öyle. Dikkat ederseniz başlıkta bir “veya” şeklinde bir seçenek var. Bunu açıklamaya çalışacağım bu yazıda. Depreme karşı güvenli yapılar için gerekli 4 yetkin kişiden biri olarak tanımlıyorum yetkin ev sahibi veya yetkin işvereni. Nedir bu 4 gerekli yetkinlik?
-
- Yetkin mühendis,
- Yetkin denetim,
- Yetkin müteahhit,
- Yetkin işveren veya yapı deprem performans kimlik belgesi.
Öncelikle işvereni, ev almak isteyen bir vatandaş olarak düşünelim. Bir ev almak isteyen vatandaşımızın alacağı yapının deprem güvenliği durumunu bilmesine imkân var mıdır? Eğer kendisi yetkin bir inşaat mühendisi değilse ya yapı müteahhidine güvenmek zorunda ya da eş dost tavsiyesine inanmak zorunda. “X binanın mühendisi de (veya müteahhidi) o binada oturuyormuş, kendisi için yapmış zaten” gibi hikâyeler kovalamak durumunda kalmakta.
Eğer yukarıda saydığım 4 yetkinliği bir araya getiremiyorsa bu vatandaşın kendi evini inşa etmeye çalışması da fayda etmeyecektir. Günümüz denetleme ve ruhsat kurumlarının verdiği onay ve ruhsatlara maalesef güvenilemeyeceğini geçirdiğimiz depremler bize gösterdi. Ayrıca imar afları, ruhsatlı bina yapmaya çalışan vatandaşın kendini cezalandırması gibi bir durum ortaya çıkardı. Tıpkı vergi aflarının düzenli vergisini ödeyen çalışanlar ve işverenlere karşı yarattığı haksız rekabet durumu gibi.
Kısa Sürede Çözüm: Yapı Deprem Kimlik Belgesi
Deprem güvenli yapılar için yukarıdaki olması gereken 4 yetkinliği kısa sürede ortaya çıkarmamız çok mümkün görünmüyor mevcut mühendis, müteahhit ve yapı stokumuza bakıldığında. Daha kısa sürede ne yapılabilir? Deprem Güçlendirme Derneği (DEGÜDER) olarak bir süredir dillendirmeye çalıştığımız Yapı Deprem Kimlik Belgesi (YDKB), mevcut olan veya yeni yapılacak yapıların tıpkı günümüzde enerji performans belgesine benzer bir sistem ile deprem performansına bir not/kimlik verilerek belgelendiğini, yapı girişlerinde bu belgelerin beyan edildiğini, tüm sigorta ve tapu işlemlerinde bu belgelerin işleme konulduğunu düşünelim.
Ev almak isteyenler böylece yapının durumunu görebilecek ve buna göre bir fiyatlama oluşacak. Yani daha yüksek performanslı yapının fiyatı daha iyi olacak. Böylece hem müteahhit daha yüksek puana sahip yapılar yapmaya veya elindeki yapıların performansını artırmaya çalışacak, hem de ev sahibi yapının performansının farkında olarak ve bir iyileştirme gerekiyorsa bunu bilerek alacak. Yüksek deprem performansına sahip yapıların sigorta primleri daha düşük olacak.
Depreme Dayanıklı Bina Gerçekte Ne Demek?
Burada deprem performansı konusuna açıklama getirmek istiyorum. Kısaca not düşmek isterim. Günümüz deprem yönetmeliğine göre depreme dayanıklı konut demek şiddetli bir depremde ciddi hasar alabilecek ama çökmeyecek yapı anlamına gelir. Yani hiç hasar görmeyecek anlamına gelmez. Bu kamuoyu tarafından yanlış anlaşılan bir konudur. Yani şiddetli bir deprem sonrası bir konut veya iş yeri binası yıkılmadı ama duvarları çatladı, hatta bazı duvarlarda çökmeler olduysa yapı görevini yerine getirmiş demektir. Deprem yönetmeliğine uygundur ama deprem sonrası tekrar kontrol edilmesi ve gerekiyorsa güçlendirilmesi gerekebilir. Yukarıda bahsettiğim yapı deprem kimlik belgesi olsaydı ev alırken bu konuyu da görüyor olurdunuz. Yani deprem performansı, yönetmeliğin çok üstünde örnek A performansına (deprem sonrası hemen kullanım performansı gösterecek yapılar) sahip olan bir yapıya paranız yetmiyorsa B performansına (yönetmelik şartlarını sağlayan depremde hasar görebilecek ama çökmeyecek, hayat kurtaracak) sahip bir yapı da alabilirdiniz. Ama depremde C veya D sınıfı bir yapı almazdınız. Eğer alırsanız daha uygun fiyata alıp sonrasında güçlendirmeniz gerektiğini bilirdiniz.
Burada A, B, C, D sınıflarını sadece örnek olarak veriyorum. Dünyada bunun örnekleri var. Hızlı bir çalışmayla bu sınıflamalar ve bu sınıflamanın nasıl ve kimler tarafından verilebileceği belirlenebilir. Ama tabi bu sınıflamayı yapacak kişi veya kurumların da bu konuda yetkin olması gerektiğini belirtmeme gerek yok.
Evi Alırken Yetkin Bir İnşaat Mühendisine Kontrol Ettirmeliyiz
Hâlihazırda böyle bir sistem olmadığına göre sade bir vatandaş ne yapabilir günümüz Türkiye’sinde? Başlıkta o yüzden “veya” koydum. Ancak bu önerim sadece bir farkındalık yaratmak ve geçiş döneminde bir açığı kapatmak üzerine. Önerim basitçe bir ev alırken veya sorgularken yapının konumu güneşi, seramiği, sosyal tesisleri vb. gibi özelliklerinden önce mimarının, inşaat mühendisinin (özellikle inşaat mühendisi yazıyorum sadece mimar değil) kim olduğu, tecrübesi, referansları gibi bir sorgulama yapılması faydalı olacaktır ama bu da yeterli değil. Satın almadan önce mutlaka yapının ve projesinin yetkin bir inşaat mühendisine kontrol ettirilmesini öneririm. Tıpkı bir araç alırken kontrol ettirdiğimiz oto raporlama firmaları gibi.
Günümüzde bu kontrolü profesyonel olarak yapacak yetkin mühendislik firmaları var. Tabi projesini vermek istemeyen veya gerçekten bilmeyen müteahhit veya satıcılar olabilir. O tür satıcılardan alım yapmayın zaten. İnanın 10 kişi bu şekilde bir satıcıya talepte bulunarak tepki verse satıcı veya müteahhitler bu konuda bir gereklilik duyacak, gerekli bilgileri edinecek ve daha baştan yetkin olmayan kişilerle çalışmayacaklardır. Sistem, bir nebze de olsa oto kontrol etkisi yaratacaktır.
Ekonomi mi, Can Güvenliği mi?
Bir de işveren tarafına bakalım. Yani profesyonel olarak yapı inşa eden firmalara. Günümüzde bir proje yaptırıp, yapıyı projesine uygun olarak inşa etmek sorumluluktan kurtarmıyor maalesef firmaları. Dünyada ciddi müteahhitlik firmalarının aynı zamanda ciddi mühendislik bölümleri vardır. Yapılacak işin mühendisliğinden emin olmak için gerek kendi bünyelerinde gerekse bağımsız firmalara bu kontrolleri yaptırıp sonrasında yapım taahhüdü altına girerler. Ülkemizde ise maalesef projelerin doğruluğu ve güvenliği konusu göz ardı edilebilme, ekonomi en öncelikli konu olabilmektedir.
Kendine inşaat yapan bir işveren dahi genellikle mühendisler arasında inşaatı (hem proje bedeli hem de yapım bedeli olarak) en ekonomik şekilde tasarlayanı tercih edebilmektedir. Bunun sonucu ise bir önceki yazımda ifade ettiğim sebeplerden dolayı maalesef felaket olabilmektedir. Son yıllarda bu konuda bir gelişme görüyorum. Ciddi müteahhitlik firmaları, yaptıkları taahhütlerin sağlıklı ve ilerde problem yaşatmayacak yapılar olabilmesi için kendi içinde böyle bir kontrol mekanizması olmasa bile yine konusunda yetkin müşavirlik firmaları aracılığı ile inşaatını yaptıkları tasarımları kontrol ettirmekte ve gerektiğinde müdahale edebilmektedirler. İşin aslı yapıda bir problem olduğunda kaynağın müteahhit mi yoksa tasarım mı olduğunun tespiti de her zaman kolay olmamaktadır. Bu yüzden en iyisi işi baştan sağlama almaktır. Yani o benim sorumluluğum demeyip kontrol, kontrol ve tekrar kontrol etmektir.