İçindekiler
Bu makalede, çevre kirliliği önemi ve önceliği açısından pek de üst sıralarda yer almayan, ancak insan sağlığı için büyük önem taşıyan, kentlerdeki enerji sarfiyatını yakından etkileyen “ışık kirliliği” ile bunun insan sağlığını nasıl etkilediği ve söz konusu kirliliğin azaltılması için neler yapılabileceği araştırılmıştır.
Doğal seyrinde (kendiliğinden) gerçekleşen her şey bir düzen hâlindedir. Evrende var olan her enerji sonsuz bir düzen ve ritimle varlığını sürdürmektedir. Evrenden ayrı düşünülmemesi gereken insanoğlu da bu kozmik düzenin bir parçası olarak aynı ritim ve düzenle yaratılmıştır. Son günlerde önemi gittikçe artan insanın sirkadiyen ritim çalışmaları bunu bize apaçık göstermektedir. Yaşadığımız gezegende de her şey bir düzene tabidir. Gece – gündüz, mevsimler ve bunların döngüsünde evrenle kurduğumuz bağlantı gizlidir. Vücudumuz da aynı bu şekilde dizayn edilmiştir, evrenle, dünyayla uyumlu olmak üzere…
Doğaya Uyumlu Yaşam, Yeşil Binalar ve Akıllı Kentlerle Mümkündür
Doğanın düzeni kusursuz işlediğinde her şey tamdır, ancak günümüz teknoloji ve nüfus artışı ile doğanın düzenine müdahale ettiğimizde bu dengede bozulmalar ortaya çıkmaktadır. Dünyamızın kaynaklarını bilinçsizce kullandığımızda, “doğayla uyumlu değil doğaya rağmen” yaşamaya çalıştıkça dengeyi bozmaktayız. Bunun sonucu olarak da başta kendi sağlığımıza ve gezegenimizin sağlığını olumsuz yönde etkilemekteyiz. Sonuç olarak geldiğimiz nokta şudur ki; bozduğumuz dengeyi düzeltmeye çalışmakla uğraşmaktayız. Oysa en başında doğaya rağmen değil, doğaya uyumlu şehirler planlamaya odaklansaydık ülke olarak gelişim ve ekonomik büyüme açısından daha farklı gelişmelere odaklanmaz mıydık? Doğaya uyumlu yaşam ancak ve ancak yeşil binalar ve akıllı kentlerle mümkün olacaktır.
Sirkadiyen Ritim Nedir?
Sirkadiyen kelimesinin kökeni Latincedir. Latince “circa”, “etrafında” demektir, “diem” de “gün” anlamına gelir. İkisinin birleşimi, “günü yaşa” anlamına gelmekte olup sirkadiyen ritim ise 24 saatte bir kendini tekrar eden periyodik kalıplardır.
Yüzyıllardan bu yana tüm canlıların Güneş’e ve Dünya’nın ritmine adaptasyonu gözlenmesine rağmen bu durumun üzerinde durulmamıştır. 2000’li yıllara geldiğimizde ancak biyolojik saat konusu detaylarıyla araştırılmaya başlanmıştır. Burada ana nokta güneşi takip etmek, yakalamakta gizlidir. Bu sistem kısaca, güneş batmasıyla insan vücudundan salgılanmaya başlayan melatonin hormonuna işini yapması için izin vermektir.
Dünya var olduğundan beri dünya ve tüm canlılar gündüz faaliyetlerini gerçekleştirir. Gündüz hareket ve yiyecek vardır ancak akşam olduğunda tüm doğa uyumaya, dinlenmeye çekilir. Burada önemli faktör enerji kaynağı olarak güneşi kullanmamızda yatmaktadır. Doğal ışık kaynağı olan güneş battığında, vücut da melatonin hormonunun salgılanmasıyla dinlenmeye ve onarım işlemine başlar. Bu sebeple gece saatlerinde özellikle dalga boyu kısa mavi ışıklara maruz kalmamamız sağlık açısından oldukça önemlidir. Söz konusu yapay ışıklar bedenimizin sirkadiyen ritmini bozarak birçok sağlık sorununa sebep olur.
Yapay aydınlatmalar, sosyal jet – lag (gece yaşayıp gündüz dinlenen bir beden), vardiyalı çalışma ve gece saatlerinde beslenme tüm o iç saatimizin düzenini bozan etmenlerin başında gelmektedir. Vücudun sirkadiyen ritmi bozulduğunda; obezite, kalp ve damar hastalıkları, kanser, sindirim sistemi sorunları, diyabet, depresyon, uyku sorunları gibi birçok sağlık sorunlarına zemin hazırlamaktadır.
Bu ritmi sekteye uğratan en önemli etmenlerden biri 21. yüzyılda hızla yayılan nüfus ve teknolojinin etkisiyle özellikle mavi ışık yayan elektronik aletler ve şehirlerde gereksiz kullanılan yapay ışıklandırmalar, yani ışık kirliliğidir. Özellikle bu cihazlara gece maruz kalmak doğayla uyumlanmamızın bozulmasına, dolayısıyla sirkadiyen ritmimizin bozulmasına sebep olmaktadır. Biz bu makalede sirkadiyen ritmimizi bozan etkenlerden olan ışık kirliliği üzerinde duracağız.
Işık Kirliliği Nedir, Neden Tehlikelidir?
Işık kirliliği; yanlış yerde, yanlış miktarda, yanlış yönde ve yanlış zamanda ışık kullanılmasıdır. Bir diğer ifadeyle, ışığın canlıları rahatsız edecek şekilde ve ihtiyaçtan fazlasının kullanılması olarak tanımlanabilir.
Çevre sorunları denildiğinde ilk etapta belki de akla gelmeyen ışık kirliliği son yıllarda dikkat çekmeye başlamıştır. Bu bağlamda birçok ülkede konuyla ilgili dernekler ve komiteler oluşmaya başlamıştır. ABD’de kurulan “Uluslararası Karanlık Gökyüzü Birliği” 68 ülkeden 2917 üyeye sahiptir. İngiltere’de “Karanlık Gökyüzü İçin Kampanya”, Japonya’da “Yıldızlı Gökyüzünü Koruma Birliği” kurulmuş, ilk ışık haritası 1973 yılında çıkarılmış ve İtalya’da 4 ekim, “Işık Kirliliği Ulusal Günü” ilan edilmiştir.
Ülkemizde de Işık Kirliliği Çalışma Grubu, 1998 yılında kurularak çalışmalarına başlamıştır. Tüm bu çalışmaların amacı özelliklerle kentlerde ışık kirliliğini insan ve çevre sağlığı açısından değerlendirip ortaya koymak ve ışık kirliliğini en aza indiren çalışmalar yapmaktır.
Gereğinden fazla ve yanlış yerlerde ışık kullanmak hem sağlığımızı etkilemekte hem de ışığı üretmek için harcanan enerjinin önemli bir kısmının boşa gitmesine neden olmaktadır. Enerji maliyeti açısından Işık Kirliliği Çalışma Grubu’nun 2012 yılında yaptığı çalışmaya göre İstanbul’da uzaya kaçan yani boşa harcanan elektrik enerjisinin maliyeti 2012 yılı itibarıyla 2,5 milyon TL’den fazladır.
Işık kirliliği yoluyla atmosferi kirlettiğimiz açıktır ve yanlış dış aydınlatma doğal çevreyi de olumsuz etkilemektedir. Tüm canlılar olmak üzere özellikle böcekler, memeliler, sürüngenler, kuşlar, balıklar ve bitkilerin yaşama alanlarını etkilemekte, dengelerini bozmakta ve ölümlerine sebebiyet vermektedir. Öte yandan taşımacılık sisteminde; yansımadan kaynaklanan sorunlar sürücüleri olumsuz etkilemektedir. Özellikle orta refüjlerde bitki olmayan alanlar sürücüler için tehlike yaratabilmektedir. Gökyüzüne kaçan fazla ışık, astronomik gözlemleri de olumsuz etkilemektedir.
Işık Kirliliğinin Türleri Nelerdir?
Gökyüzü Parıltısı
Işık kirliliğinin en yaygın türlerinden biri gökyüzü parıltısıdır. Yapay kaynaklardan yukarı doğru yayılan fazla ışık, atmosferdeki bulutlar, sis veya küçük parçacıklar gibi aerosoller tarafından saçılır. Bu saçılma çok uzaklardan görülebilen yaygın bir parıltı oluşturur.
Işık Tacizi
Geceleri istenmeyen, sirkadiyen ritmimizi bozan yapay ışıklar, evlerimizin pencerelerinden sızarak sağlığımızı tehdit etmektedir.
Kamaşma
Gece karanlıkta aşırı parlak ışınlar yüksek oranda zıtlık oluşturur ve görünürlüğü azaltır. Bu da rahatsızlığa sebebiyet verdiği gibi kör noktalar oluşturarak güvensiz alanların oluşmasına sebep olmaktadır.
Işık Kirliliğine Karşı Alınabilecek Önlemler
Tüm çevresel sorunlarda olduğu gibi ışık kirliliğini de engelleyecek yaklaşım, akıllı kent uygulamaları ve bu bağlamda üretilecek yeşil binalar olacaktır.
Işık Kirliliğine Karşı Teknik Anlamda İzlenecek Yollar
Işığın gökyüzüne yönelmesini engellemek ve yalnızca aydınlatılması istenen yere yöneltmek.
- Birim enerji başına daha çok ışık veren kaynakları kullanmak. Zamanlayıcılar kullanarak, gereksiz aydınlatmaları (örneğin reklam ve ilan ışıklandırmaları, bina dış cephe aydınlatmaları) gece yarısından sonra kapatmak. Ayrıca söz konusu alanlarda aydınlatmalar yukarıdan aşağıya doğru yapılmalıdır. Böylece ışık asıl amaçlanan yere düşer ve oradan da yere yansıması sağlanmış olacaktır.
- Ağaç ve çalıların özellikle yansımanın fazla olduğu ve aydınlatmaların uygun kullanılmadığı yerlerde doğru yerleştirilmesi, ışık kirliliğine karşı etkili bir çözüm olacaktır.
- Hangi çeşit lambaların nerelerde kullanılacağı kurallara bağlanarak yasal önemler alınmalıdır.
Işık Kirliliğine Karşı Planlama Aşamasında İzlenecek Yollar
- Yeni kent alanlarının yer seçimi, ışık durumuna göre hesaplanmalı; binalar, caddeler ve sokaklar doğal ışık kaynağı olan güneşten maksimum şekilde yararlanacak şekilde planlanmalıdır.
- Cadde ve kaldırım aydınlatmaları, gökyüzüne kaçan ışığın minimuma indirilmesini sağlamak amacıyla bitkilerle birlikte kullanılmalıdır.
- Aydınlatmalar kent estetiğini, tarihini ve dokusunu ortaya çıkaracak şekilde yapılmalıdır.
- Yapılacak dış aydınlatmalarda ışık kaynakları, fotometrik değerleri bilinen armatürler ile gerekli hesaplar yapılarak yerleştirilmelidir.
- Zamanlayıcılar kullanılmalı ve aydınlık düzey algılayıcı tesisatlar kurulmalıdır.
- Yoğun kentsel yapılaşmanın mevcut olduğu alanlarda bina yüzey ve çatıların, kaldırım ve caddelerin bitkilendirilmesi ile yansıyan ışığın önüne geçilmelidir.
- Eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları ile halkın, konu hakkında bilinçlendirilerek mücadeleye katılımları teşvik edilmelidir.
Sonuç olarak ışık ve aydınlatma sistemleri ancak doğru ve yerinde kullanıldığında doğayla bağlantılı olan biyolojik iç saatimizi yönetebilir böylece sağlığımızı koruyabiliriz. En önemlisi “sağlıkla” yaş alabiliriz. Ülke ekonomisi açısından, aydınlatma için daha az enerji harcar ve içinde yaşadığımız samanyolu galaksisini çocukluğumuzdaki gibi izleyebiliriz. Böylece suç oranı düşer ve kendimizi daha güvende hissederiz.
Şehir planlama ve yönetimi açısından her konuda olduğu gibi bu makale konusunda da kendi ışığımızı biraz kısıp, sahne ışığını doğaya bırakmamız elzemdir. Planlanan akıllı kent projelerinde “Vakit, doğanın parlamasına izin verme vakti” görüşü temel alındığında doğanın bize ödülü oldukça cömert olacaktır.