İçindekiler
Dünyanın en değerli turizm yapıları, doğal ve tarihî güzelliklerin korunarak kullanıldığı bölgelerde yer almaktadır. Bu kıymetli turizm yapılarının önemli bir kısmı da eski eser tarihî alanlardır. Bahsettiğim yapıların bazıları otel bazıları müze olarak yerli ve yabancı ziyaretçilere hizmet etmektedir. Böylelikle turizmden de büyük gelir sağlanmaktadır.
Gelişmiş Ülkelerdeki Mimaride Tarihî Dokuya Önem Veriliyor
Gelişmiş ülkelerde tarihî ve doğal çevre karakterine sahip olan yapılara önem verilmektedir. Örneklendirecek olursak bunu St. Petersburg’da görmek mümkündür. Zira bahse konu bölgede eski kent olduğu gibi korunmuş, yeni şehir planı tasarlanırken bu kent dokusunun dışı seçilmiştir. Yani modern mimari karakterindeki dev kütleli turizm yapıları, bu eski kent dokusunun dışında yer almaktadır.
Yine gelişmiş ülkelerde eski eserlerin otele dönüştürülerek kullanılması da restorasyon ilkelerine uygun olarak yapılmış; ilave yapılar olsa da eski eserlerle yarışmayacak şekilde bir tasarım yaklaşımı benimsenmiştir.
Dünyada Doğru Örnekler Mevcut
Dünyadaki doğru örnekleri daha yakından incelemek gerekirse tarihî kent dokusu yoğun olan Roma’da, neden aralardan rezidansların yükselmediğini anlamamız gerekmektedir. Diğer taraftan mafyasıyla meşhur olan İtalya’da dahi gerçek rantın bilgiyi doğru kullanmak olduğu anlaşılmıştır. Bu ülkede de rezidanslar tabii ki vardır. Ancak bu yapılar, eski kent dokusunun dışında planlanan yeni kent merkezlerinde şehir planı projelerine uygun olarak inşa edilmiştir. Onlar için en değerli şey, tarihî eserlerin yoğun olduğu eski kent dokusudur. Zira mafyanın merkezi Sicilya’da bile bu yapılar yıkılmamıştır, hâlen ayaktadır.
Tüm bu yaklaşımlar ise alanında uzmanlık edinmiş üst düzey meslek sahibi kişilerin iş birliğiyle ortaya çıkmaktadır.
Mimari ve Mühendislik Harmanlanmalı
Bir ülkede mimarinin ve mühendisliğin ustaca harmanlanması, o toplumun bilim düzeyini gösteren bir ipucudur. Meslekte ehil olmak ise dünyanın en değerli şey olarak kabul ettiği doğal ve tarihî dokunun imza atılan projelerde doğru yorumlanmasıdır.
Ülkemizin her köşesi doğal ve tarihî zenginlik içindeyken maalesef bu yapılar, bilinçli şekilde korunamamaktadır. Hatta tarihî belge niteliği taşıyan bu yapılar yok edilmekte ya da çarpık kentleşmenin bir parçası hâline getirilmektedir. Ne yazık ki ülkemizde eski – yeni ayrımı doğru yapılamamakta, makro ölçekte bu yaklaşım uygulamaya alınamamaktadır.
Temel sorunlarımızdan biri, çok başarılı olmasına rağmen 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun çoğu sektör tarafından anlaşılamamasıdır. Rahmetli Doç. Dr. Emre Madran’ın bu konuda çok emeği ve çabası olmuştur. Ancak sivil toplum kuruluşlarının da bahsettiğim noktada yetersiz olduğu, ortaya çıkan hatalı uygulamalardan anlaşılmaktadır.
Ülkemizde her şeyi yapmak mümkündür. Ancak plansızlık ya da yanlış planlardan doğan yaklaşımlarla mücevher kıymetindeki değerlerimizin yok edilmesi kimseye yarar sağlamamaktadır. Bunun yanı sıra yine değerlerimizin yok edilmesi; toplumsal kargaşa yaşatmakta, dünyanın belki de en değerli yapılarını ve çevresini koruyamadığımız için turizm alanında hak ettiğimiz zirveyi yakalamamıza engel olmaktadır.
Bir Yapının Cephesi Dahi Kültürü Yansıtır
Bahsettiğim yapıların korunarak kullanımının sağlanmasında, mesleki deneyim ve yetenek oldukça önemlidir. Bunun yanı sıra bir yapının cephesi, sadece o yapının mülkiyet sahibine ait sayılmaz. Sadece bir binanın cephesi dahi; bulunduğu mahallenin, bölgenin ve hatta ülkenin kültürünü yansıtan en önemli unsurlardan biridir.
Bugün herkes tarafından bilinen Eyfel Kulesi, zamanında Fransa halkının çok tepkisini çekmiştir. Ancak çelik konstrüksiyonun simgesi ve zamanının ilk örneklerinden olan bu yapı; zamanla mühendislik harikası sayılmış, bir anıt eser özelliğiyle bilimin gücü olarak yıllar sonra Paris’in simgesi hâline gelmiştir.
Uzman Yaklaşımla Turizm Gelirleri de Artar
Mimari yaklaşımlarda uzmanlık aranması, yapının bulunduğu bölgenin hatta ülkenin tanıtılması, turizm gelirlerinin arttırılması açısından en önemli unsurlardandır.
Yine az evvel altını çizdiğimiz gibi özellikle doğal ve geleneksel mimari karakterin yoğun olduğu koruma alanlarında mimari yapılaşmanın nasıl olması gerektiği konusunda Avrupa’nın pek çok ülkesinde olumlu örnekler bulunmaktadır. Bu emsal yerler, turizme açılmasıyla birlikte dünyada en çok gelir sağlanan bölgelerdir. Söz konusu mimari yapıların turizm açısından değer kazanması ise bu tarihî ve doğal eserlerin doğru bir şekilde korunarak günümüze yansıtılabilmesine bağlıdır.
Devamında tarihî yapıların bulunduğu bölgede inşa edilen yeni yapılarda da restorasyon bilinciyle hareket edilmeli, yapılardaki eski eserleri ve doğal dokuyu tahrip edecek işlemlerden kaçınılmalıdır. Bu tip yaklaşımlar; bahse konu yapının büyüklüğünden bağımsız şekilde bulunduğu bölgeye büyük bir değer kazandırabilir.