İçindekiler
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak paydalarından biri de sanayi üretim kapasiteleri ve altyapılarıdır. Ekonomik tartışmalarda bu konu, çok farklı yönleri ile değerlendirilir. Genel anlamda üretim kapasitesi ne kadar artarsa ülkenin de o kadar güçleneceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Cumhuriyetin kurulmasının ardından 1950’li yıllara kadar devlet ağırlıklı gelişen Türk sanayisi, özellikle 1960’lardan sonra çok daha fazla özel sektöre kaymış ve daha da liberal bir hâle dönüşmüştür. Dünyada sanayinin gelişmesi, bu dönemlerde özelleşmiş bölgeler ve tesisler ile hızlanmıştır. Belli sektörlerin bir araya geldiği sanayi bölgeleri artmıştır.
Türkiye’de de ilk resmî organize sanayi bölgesi (OSB) 1962’de Bursa’da hayata geçmiştir. Kim bilir Bursa’nın günümüzde de iyi sanayicileri barındırmasının altında belki de bu girişim yatmaktadır. Dünyadaki en başarılı örnekleri verdiğimiz organize sanayi bölgeleri sistemi de bu şekilde doğmuştur.
Türkiye’de Organize Sanayi Bölgeleri
Günümüzde Türkiye’de OSB’ler, ağırlıklı olarak kamu eliyle hayata geçirilmektedir. Ancak son zamanlarda özel OSB’ler de kurulmuştur. Bölgelerin bağlı olduğu Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) verilerini biraz inceleyerek bu sistemin ulaştığı noktayı daha iyi anlayabiliriz.
2022 yılında kurulu ve kurulma aşamasında olan OSB sayısı 379’dur ve bu bölgeler toplamda 118.000 hektarlık 58.832 parselde hizmet vermektedir.
Bu bölgelerin %90 gibi büyük bir oranı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlıdır. Ancak birkaç yıl önce özellikle tarımsal faaliyetlerin sanayileşmesini hızlandırmak amacıyla yapılan düzenlemelerin sonucunda T.C. Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı gıda, sera ya da hayvancılık temelli ihtisas organizeler de kurulmuştur.
İlk yıllarda OSB’lerde hemen her türlü sanayi dalı faaliyet gösterirken, son yıllarda ihtisaslaşma hızlanmıştır. Savunma, deri, makine, tekstil ya da teknoloji tabanlı özel ihtisas bölgeleri de faaliyete geçmiştir. Bu kadar hızlı ve yoğun büyüme gösteren bahse konu sistemin temelinde kısmen özerklik modeli yatmaktadır. OSB’ler sınırları içerisinde imar planlarına göre yönetimi ve bütçeyi kendileri idare etmektedir. İnşaat ruhsatları, arıtma sistemleri ya da lojistik hizmetleri gibi önemli konularda kendi yönetimleri yetkili olduğu için bürokrasi olarak çok hızlı kararlar alınabilmektedir.
Her ne kadar yönetmelikler ve kanunlar nezdinde çok fazla detaya ve olanağa sahip olsa da mevcut OSB sisteminin bana göre önemli eksiklikleri bulunmaktadır. Şimdi bunları başlıklar hâlinde inceleyip öneriler sunalım.
Sanayi Bölgeleri Neye Göre Kurulur?
Mevzuatta yeni bölge kurulurken mevcut parsellerin faal olması göz önünde bulundurulsa da ilin sosyoekonomik yapısı, altyapı imkânları ya da kentleşme kurgularının ne derece dikkate alındığı belirsizdir. Türkiye ortalamasında kişi başına yaklaşık 14 m2 sanayi alanı düşmektedir. Kimi illerde bu miktar 115 m2 iken kimilerinde 2 m2’dir.
Bu veriler ışığında illerin nüfusundan bağımsız olarak çok dağınık bir tablo görülmektedir. Çözüm ise şehrin stratejik gelişme planları çerçevesinde ihtiyaç duyduğu alanların tespit edilmesi ve bir kapasite öngörüsü yapılmasıdır.
İnsanlar Nerede Yaşayacak?
Günümüzde OSB’lerde yaklaşık 2,2 milyon kişi istihdam edilmektedir. Yani parsel başına yaklaşık 40 kişi… Her yeni OSB de yaklaşık 155 parsel ve yaklaşık 6.200 yeni istihdam demektir. Bu da yaklaşık 20.000 kişilik bir nüfusun barınma ihtiyacı anlamına gelir.
Bazı OSB’ler kent ile bütünleşik iken bazıları kentlerin çok dışında yer almaktadır. Bunca insanın barınma ve taşınma gibi durumları sorun yaratabilmektedir. OSB imar planları içerisinde konut yerleşimi bulunmamaktadır. Ancak gelişmiş ülkelerde sanayi alanları kurulurken, o bölgede bir yaşam alanı ve kent dokusu da yaratılmalıdır.
Çözüm için OSB’ler kurulurken belli bir bölge kentleşme alanı olarak düşünülebilir. Buradaki konutların inşası, sanayici ya da OSB tarafından sağlanabilir. Örneğin lojman statüsünde değerlendirilerek ister kiralama ister uzun süre ödemeli bir konut edindirme modeli geliştirilebilir. Evine ve işine sahip çıkan çalışanlar ile daha sürdürülebilir bir iş hayatı oluşturulabilir.
Peki ya Finansman?
Sanayiciler ve üreticiler refleksleri gereği sermayelerini her zaman işe yatırmayı tercih ederler. Onlar aslında birer gayrimenkul yatırımcısı değildirler. Ülkemizdeki sistem, arazilerin tahsis edilerek üzerine yatırımcının fabrikasını inşa etmesi üzerine kuruludur. Arazi fiyatlarının özellikle daha gelişmiş şehir ve bölgelerde çok yüksek olması da buralarda ayrı bir rant sistemi oluşmasına yol açar.
Birkaç yıl önce yapılan değişikliklerle OSB’lerin gayrimenkul yatırım ortaklığı kurabilmesi ve geliştirici olabilmesi konusunda bir düzenlemeye imza atıldı. Şu ana kadar bildiğim bir girişim olmadı ancak bu önemli bir değişiklik…
Arazi devlet tarafından kamulaştırılır, OSB yönetimine devredilir. OSB ise planlamayı yapar ve üst tesisleri de inşa ederek sanayiciye kiralayabilir. Bu sayede sanayici sermayesini koruyarak güvenli ve uzun vadeli bir kontrat alır, OSB sürdürülebilir bir nakit akışı üretir. Bu büyük nakit akışı da başka yatırımcıları cezbedebilir…
Bu üç konu hakkında daha fazla çalışarak Türk sanayisini ve bölgelerini çok daha ileriye götürmemiz mümkün olacaktır…