İçindekiler
Yazıma başlarken 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen, 11 ili etkileyen deprem ve sonrasında yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
11 ilde yaşanan yıkımın ardından 8 Şubat 2023 tarihinde bölgede olağanüstü hâl ilan edildi. Bölgede yerleşme ve yapılaşma usullerinin belirlenmesi amacıyla 24 Şubat 2023 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayınlandı.
Kararname maddelerindeki planlama süreçleri ile ilgili düzenlemeleri aşağıda özetleyecek ve her madde altında görüş bildireceğim.
Deprem Bölgesinde Tek Yetkili: T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı
Bölgede planlama ve inşaat sürecinde Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın yeni yerleşim yerlerinin tespitine ilişkin görev ve yetkileri saklı kalmak kaydıyla, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tek yetkili olarak belirlendi.
Planlama süreci ile ilgili olarak tüm yetki tek bir kurumda, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında toplanmıştır. Yetkinin tek elde toplanmasıyla diğer kurum ve yerel yönetimlerin dahil edilmediği bir süreçte yerel dinamiklerin iyi analiz edilmesi mümkün olmayacaktır. Yine diğer kurumlar veya yerel yönetimler tarafından daha önce planlanmış veya planlama sürecinde olan projelerin/çalışmaların dikkate alınmadığı bir süreç; özellikle kırsal alanlarda yerel dinamiklerin göz ardı edilmesine neden olacaktır.
Gerekli Hâllerde Mera Alanları ve Ormanlar Yerleşime Açılacak
Yeni yerleşim yerlerinin tespitinde gereklilik bulunması hâlinde 4342 sayılı Mera Kanunu ile 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ek 16’ncı maddesinde belirtilen alanlar da kullanılabilir.
Yeni yerleşim yerlerinin tespitinde zeminin iyi olduğu bölgelerde gerekli hâllerde mera alanları ile ormanlar yerleşime açılacaktır. Ancak zaten kentleşme ile tehdit altında olan mera ve orman alanları için bu düzenleme ile yeni bir tehdit unsuru oluşmuştur. Bölgede tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan nüfusun yüksek olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin tamamında mera ve orman alanlarının öncelikle korunması hedeflenmelidir.
Depremin tetiklediği toprak kaymaları, heyelanlar ile bölgede ciddi bir kayıp söz konusudur. Yağışlar ile bu afetler tetiklenmektedir. Tüm bu etkenler bir arada değerlendirilerek mera ve orman alanlarının korunması hedeflenmelidir. Elbette zemin özelliğine göre gerekli görülmesi hâlinde bu alanlar kullanıma açılabilir. Ancak bunlar belirli bir plan dahilinde çok kısıtlı düzeyde yapılmalı ve bölge halkının görüşü alınmalıdır.
Vasıf Değişikliği Resen Yapılacak
Yeni yerleşim yerlerinin tespitine yönelik belirlenen alanlarda vasıf değişikliği gereken yerlerin resen vasıf değişikliği yapılır ve bu yerler Hazine adına tescil olunur. Bu işlemler ilgili kurumlara bildirilir.
Yeni yerleşim alanlarının tespitinde belirlenen bölgelerin vasıf değişikliği resen yapılacak olup; diğer kurumlar dikkate alınmayacaktır. Bu alanlarda özellikle kırsalı desteklemeye yönelik diğer kurumlar tarafından süregelen projelerin varlığı durumunda ise bu projeler devre dışı bırakılacaktır. Bu da kırsal alanlarda telafi edilemez etkilere neden olacaktır.
Planlama Süreci Devre Dışı Bırakıldı
Köy yerleşme alanları dâhil belirlenen kesin iskân alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin, jeolojik etüt raporu ve zemin etüt raporu doğrultusunda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak vaziyet planına ve düzenlenecek yapı ruhsatına göre uygulama yapılır. Bu alanlarda T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanan plan ve parselasyon planlarında, 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun plan ve parselasyon ile ilgili işlemlerindeki askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu alanlarda taşınmaz mülkiyeti veya imar hakları kısmen veya tamamen başka bir alana aktarılabilir. Bu haklar, takas ve trampa işlemlerine konu edilebilir.
Bu düzenleme ile bölgedeki planlama süreci devre dışı bırakılmıştır. Yeni yerleşim alanlarının yer seçiminde sadece jeolojik etüt ve zemin etüt raporlarının dikkate alınacağı belirtilmiştir. Yer seçiminde jeolojik ve jeoteknik etüt ilk aşama olup, sonrasında mikro bölgeleme çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Mekânsal analiz çalışmalarının yanında, sosyal ve ekonomik veriler de mekânla ilişkilendirilerek güncellenen hâlihazır haritalar varlığında planlama sürecinin başlaması ve tamamlanması gerekmektedir.
Sadece vaziyet planına dayalı yapı ruhsatı düzenlenmesi ve yapıların inşası ile güvenli ve afet dirençli yeni yaşam alanlarının yaratılması mümkün değildir. Bakanlık tarafından hazırlanacak planlarda; askı, ilan, itiraz süreci uygulanmayacak olup halk katılımı devre dışı bırakılmıştır. Bu afeti yaşamış, kayıpları olan burada yaşayacak halkın katılımının göz ardı edilmesi hem bölgeden ayrılan halkı bölgeye geri çekmek için bir dezavantaj oluşturacak hem de orta vadede bölgeden ayrılmayı engellemenin önünü kapatacaktır. Hızlıca yeni yerleşim alanı üretme politikası ile yapılan bu düzenleme, afet dirençli yeni yerleşim alanları için yeterli olmayacaktır.
Afete Dirençli Kentler İçin Katılımcı Politikaya İhtiyaç Var
Yaşadığımız afet sonrası kentlerimizde ve kırsal alanlarda afet sonrası müdahalenin ne kadar zor ve maliyetli, kayıpların ise ne kadar büyük olduğunu bir kez daha öğrendik. Ülkemizin afet öncesi riskleri azaltan, afetlere dirençli yerleşim alanlarının oluşturulması için katılımcı bir politika ile planlama süreçlerinin kuralına göre işleyeceği bir mekanizmaya ihtiyacı bulunmaktadır. Bölge planlarından parselasyon planına kadar tüm aşamalar dikkatlice gerçekleştirilmelidir.
Gelişen teknoloji ile sahadan veri üretimi kolaylaşmıştır. Öyle ki verilerin bilgi teknolojileri ile işlenmesi ile oldukça karmaşık olan analizler, çok kısa süre içerisinde bilgisayar başında yapılabilir duruma gelmiştir. Öncelikle planlamaya altlık oluşturacak bölge verilerinin yenilenmesi ve temin edilmesi, ardından katılımcı bir süreç ile planlamaya başlanması gerekmektedir.
Hızlı Müdahale ile Yeni Sorunlara Gebe Alanlar Yaratılmamalı
Elbette kayıplarımız çok fazla ve bunun için hızlı bir müdahale de gerekmektedir. Ancak hızlı müdahale amacı ile uzun vadede yeni sorunlara gebe yeni yerleşim alanları yaratılmamalıdır. Bilim insanlarının, alanında uzman kişilerin ve yerel halkın dahil edildiği kurullar hızlıca oluşturularak planlama sürecine dahil edilmelidir.
Ticareti, sanayisi, turizmi, kültürel varlıkları, kamusal alanları, yeşil ve açık alanları, sosyal donatı alanları, ulaşım olanakları gibi tüm donatıları ile bir bütün olarak yeni yerleşim alanları tasarlanmalı ve inşa edilmelidir. Yeni yerleşim alanlarının tasarımında mevcut kent dokuları da göz önünde bulundurulmalı ve mevcut kentsel alanlar, kırsal alanlar ile entegre edilmelidir.
Japonya’da Benzer Olayda Yeni Yerleşim Alanları 9 Yılda İnşa Edildi
Burada Japonya/Tohoku’dan bir örnek vermenin yerinde olacağı kanaatindeyim. 2011 yılında yaşanan deprem ve tsunami ile bölgede 19.759 kişi hayatını kaybetmiştir. Yapıları ağır hasar alan ve yıkılan halka yönelik de geçici barınma alanları yapılmıştır. Yeni yerleşim alanlarının inşası ise 9 yıla yakın bir sürede gerçekleşmiştir. Bu süreçte halkın planlama sürecine katılımı sağlanmıştır. Yaşanan afetin ölçeği doğrultusunda riskler yeniden hesaplanmış ve yeni risklerin önlenmesi hedeflenerek, yeni yerleşim alanları inşa edilmiştir. Tohoku’nun ülkemiz tarafından incelenmesi gereken bir örnek olduğu görüşündeyim.
Kaynakça:
- GİSP Ankara 22/03/2023 tarihli Yuvarlak Masa Toplantısı
- TMMOB Şehir Plancıları Odası yayınları