İçindekiler
Ülkemizde gayrimenkul sektöründe paydaşların önceliklerinin başında, ne yazık ki ekonomik kaygılar gelmektedir. Bu durum son 70 yılda artan kente göç ve buna bağlı kentleşme ile evrimleşerek felsefi bir hâl almıştır. Hızlı kentleşmenin sonucunda artan konut ihtiyacı, girişimciler için fırsatlar oluşturmuştur. Bu dönemlerde devlet, konut ihtiyacı sorunlarının üstesinden gelebilmek için girişimcilere; yasal, finansal ve teknik açıdan birçok destek vermiştir. Müteahhitlik, kooperatifçilik gibi alanlarda konut üretme imkânlarında kolaylıklar sağlanmıştır. Yöntemler değişse de felsefe olarak iktisadi bakış açısı genellikle aynı kalmıştır.
Türkiye’de Yaşamanın En Önemli Gerçeği: Deprem
Türkiye’de yaşamanın en önemli gerçeklerinden biri depremdir. Nitekim tarih boyunca bu bereketli topraklar, defalarca deprem gerçeğiyle acı şekilde yüzleşmiştir.
17 Ağustos 1999 Depremi ile konut üretimi ve deprem ilişkisinin ne kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Yapı denetim uygulamaları, yapı güçlendirme faaliyetleri, kentsel dönüşüm gibi birçok önemli müessese hayatımıza girmiştir. Teknik olanakların elverdiği ölçüde yapılar daha denetlenebilir hâle getirilmeye çalışılmaktadır ve artan denetim imkânları sayesinde sektördeki paydaşlar arasındaki güven artmıştır.
Öte yandan sektördeki ekonomik öncelikler ve politik kaygılar ise güveni sarsmaktadır. Günü kurtaran, sürdürülebilir olmayan kararlar ihtiyaç duyulan çözümler değildir. Deprem gerçeğine rağmen alınan kararlardan çok, deprem gerçeğini kabul eden kararlara ihtiyaç vardır.
Türkiye Deprem Haritası
T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yayınlanan Türkiye Deprem Tehlike Haritası harita incelendiğinde, ülkemizin büyük bir bölümünün deprem gerçeğiyle her an karşılaşabileceği gözler önüne serilmektedir.
Depremle Mücadelede Ekonomik Öncelikler Bir Kenara Bırakılmalı
Hepimizin bildiği gibi konutlar, deprem ile en çok ilişkisi olan gayrimenkullerdir. Değerleri ise bu durumlardan çok fazla etkilenir. 1999 yılından sonra denetimlerin artması ve güvenilir kaynaklara ulaşılabilmesi konut sektörünün canlanmasında asli unsurlardandır. Öte yandan depreme dayanıklılığı azalmış konutların ve yönetmelik öncesi yapıların değerleri buna bağlı olarak düşüktür. Söz konusu değer düşüklüğünden olacak malikler, maddi kayıp endişesiyle bina risk analizlerinden kaçınmaktadır. Depremin yıkıcı etkisinin azaltılabilmesi için kentsel dönüşüm imkânlarının sağlanmasında ekonomik öncelikler bir ölçüde kenara bırakılabilmelidir.
Ülkemizi derinden etkileyen 6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerinde yıkılan yapıların çoğunun 1999 yılı öncesinde inşa edildiği görülmüştür. Ancak bu durum bizi yanıltmamalıdır, zira ihmal ve tasarım hataları olan yeni binaların da depreme dayanamadıklarına şahit olunmuştur.
Art arda gelen iki büyük deprem ne ülkemizde ne de dünyada çok rastlanan bir durum değildir. İki şiddetli depremi de yaşayıp ayakta kalabilen birçok yapının olması da bütün bu yıkıma rağmen depreme karşı mücadele edilebileceğini göstermesi açısından mutluluk vericidir.
Yapılaşma, Fay Hatlarına Karşı Korunaklı Zeminlere Taşınmalı
Artık acilen tüm şehirlerimizdeki yapılaşmanın, uygun tasarımlarla fay hatlarına karşı korunaklı zeminlere taşınması gerekmektedir. Yapılacak yeni uygulama imar planları ile şehirler baştan aşağı yenilenmelidir. Kentsel dönüşüm; tarafsız, bağımsız kurumlar tarafından planlanabilmelidir.
Ülkemizde yaşanan depremlerden sonra özellikle ihtiyaç sahiplerinin konutları, maalesef değerinin altına alınabilmektedir. Yeni şehir planlaması ile gayrimenkul değerleri değişecektir ve tüm bu süreçler adil ve bağımsız bir şekilde yürütülebilmelidir.
Sürdürülebilir kentsel dönüşüm için çevresel ve sosyal boyutların nispeten daha fazla öncelik hâline getirilmesi gerekmektedir. Böylece günü kurtaran değil, uzun vadeli; denetlenebilir ve sürdürülebilir çözümler ortaya konulabilir. Bu durum konutların ekonomik değerinden daha fazla fayda sağlayacaktır. Özetle depreme hazırlıklı olmak için sürdürülebilir stratejilere ihtiyacımız bulunmaktadır.