İçindekiler
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “mülkiyetin korunması” başlıklı birinci maddesi şöyledir: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.”
Anayasa’nın 35. maddesinde temel bir hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir.
Mülkiyet hakkının kullanılması ve kutsallığı konusunda yukarıda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’dan alıntıladığım maddelerden de anlaşıldığı üzere önemli olan nokta, kişiye ait mülke saygı gösterilmesi ve kullanımına yasalar çerçevesinde izin verilmesi gerektiğidir.
İmar Planlarındaki Donatı Alanları Mülkiyet Hakkına Müdahale Ediyor
Büyüyen ve değişen şehirlerin ihtiyacı olan her türlü alt ve üstyapıların yapımı konusunda zamanla farklı ölçekte imar planları oluşturulmaktadır. Bu planlarda donatı alanı olarak nitelendirilen; park, yol, yeşil alan, okul vb. kamu alanlarının birçoğunun özel/tüzel kişilere ait araziler üzerine konduğu bilinmektedir.
Yapılan bu imar planlarında kamu hizmetine ayrılan yerler, henüz bir kamulaştırma yapılmayıp fiilen de taşınmaza el atılmadığı için mülkiyet hakkından yoksun bırakma sonucu doğurmamakla birlikte malikin mülkiyet hakkından doğan haklarını önemli ölçüde kısıtlamaktadır.
Bu donatı alanları kamu hizmeti alanı olarak ayrıldıkları için taşınmaz üzerinde inşaat yapılması mümkün olamadığı gibi bu durumun; taşınmazın satış, bağış, ipotek ve diğer irtifak haklarının tesisi yönünden yapılacak işlemler ve rayiç değeri bakımından da olumsuz etkileri bulunmaktadır.
Bu bağlamda imar uygulamalarının imar planlarında donatı alanı olarak belirlenmesinin, mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur.
Mülkiyet Hakkına Yönelik Müdahale İçin İki Temel Şart!
Anayasa’nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının genel olarak hangi koşullarda kısıtlanabileceği ve aynı zamanda mülkten yoksun bırakma şartlarının genel çerçevesi de belirlenmiştir.
İlgili maddenin son fıkrasında mülkiyet hakkı kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle, devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır.
Anayasa’nın bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir.
Anayasa’ya göre mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirlenmiştir. Malikin mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken, kişi temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa’nın 13. maddesinin de göz önüne alınması gerekmektedir.
Söz konusu madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa’nın ilgili maddelerinde bilinen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması ve kamu yararı amacı taşıması gerekmektedir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinin birinci fıkrasında; İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri, malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın birbirleri ve yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyelerin yetkili olduğu belirtilmiştir.
Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılmaktadır. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu faydası gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân vermektedir. Böylece mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır.
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak kıstaslardan biri olan ölçülülük, “hukuk devleti” ilkesinden doğmaktadır. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir.
Kamulaştırmada Süre: Beş Yıl
Kanun koyucu, imar uygulamalarının geniş alanları kapsaması nedeniyle ve bütçeye yeterli ödeneğin konulması amacıyla kamulaştırmanın beş yıllık süre içinde tamamlanmasını öngörmüştür.
Mülkiyetin kamu yararı amacıyla kontrolüne ilişkin söz konusu müdahaleler bakımından kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu takdir yetkisi çerçevesinde söz konusu kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi yönünden fiili ve hukuki engeller sebebiyle malikin makul ve belirli bir süre boyunca bu kısıtlamalara katlanması beklenebilir.
Bu sürenin uzaması hâlinde söz konusu kısıtlamalar, taşınmaz malikine yüklenen külfeti ağırlaştıracağı gibi kısıtlılık süresinin uzamasına bağlı olarak malikin zararını karşılayabilecek herhangi bir giderim imkânının bulunmaması da malike aşırı bir külfet yüklenmesine sebep olur.
Buna karşılık Anayasa Mahkemesi norm denetimi kapsamında verdiği kararında, uygulama imar planının onaylanması sonrasında beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen planda kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin şahsi olarak malike aşırı bir külfet yükleyeceğini ifade etmiştir (AYM, E.2016/196, K.2018/34, 28/3/2018, Ss 22-24).
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda da aynı yaklaşımını sürdürmüş ve imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazların uzun süre kamulaştırılmamasına yönelik şikâyetleri incelediği bireysel başvurularda, uygulama imar planının kesinleşmesinin üzerinden beş yıl geçtiği ve taşınmazların kamulaştırılmadığı olaylarda mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (RG: 31907).
İmar Planından Dolayı Mülkiyet Hakkı Kısıtlanan Malikler Ne Yapmalı?
Mülkiyet hakkının kısıtlanması ve kamu yararı için kullanılması hususunda uluslararası hukuk ve Anayasa Mahkemesi’nin tanımış olduğu yetkileri kullanma hakkı verilen kamu kurumları, bu yetkileri kullanma konusundaki izni, program dahilinde ve en fazla beş yıl içerisinde kamulaştırmayı yapması ya da mülkiyet hakkı kısıtlılığından doğan mağduriyetin giderilmesi için yukarıda belirttiğimiz kararı alarak onaylamışlardır.
Söz konusu karar, 29.09.2022 tarih ve 31907 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak ilan edilmiştir. Bundan sonraki aşamada mülkiyet hakkı imar planından dolayı kısıtlanan malikler Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını gerekçe göstererek yasal yollara başvurmalıdırlar.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile yıllarca çözülmeyen imar planı kaynaklı donatı alanları sorunu, hiç olmazsa beş yıllık süre ile sınırlandırılmış, mağdur edilen malikler açısından bir nebze de olsa problemin çözümü sağlanmıştır. Bundan sonra kamu kurumları, arsa/arazilerin üzerine konulacak donatı alanları için daha dikkatli işlem yapacak ve taşınmaz sahiplerinin mağdur edilmesine neden olan süreci yıllarca sürüncemede bırakamayacaktır.