İçindekiler
Büyüyen Gıda Tedarik Problemi
Türkiye nüfusunun yaklaşık %93’ü kentlerde yaşıyor. Üstelik kentleşme oranı ve kent nüfusu artışı sadece bizde değil, tüm dünyada artmaya devam ediyor. Özellikle gelişmiş ülkelerde kırsal nüfus azalarak yerini kentsel nüfusa bırakıyor.
Dünyada 2007 yılında ilk kez kent nüfusu kırsalı geçmeye başladı. Bu durum ise beraberinde pek çok ihtiyacı ve sorunu getiriyor. Bahse konu sorunların başında ise sağlıklı gıdaya erişim geliyor.
İlk kentler oluştuğunda insanlar, gıda üretimini yakın yerlerde yapabiliyordu. Ancak zaman içerisinde kentler büyürken tarım arazileri küçüldü ve işgal edildi. Ardından da bahsi geçen araziler, nüfusa yetemez hâle geldi. Tüm bunların üstüne sürdürülebilirlik kriterleri de eklendiğinde ortaya inovatif çözümler çıkmaya başladı. Kent çiftlikleri ve seraları ise bu çözümlerin içerisinde önemli bir yer tutuyor.
Kentlerde Gıda Üretimi ve Gelişim
Geçmişten günümüze kalan kent bahçeleri, bu yöntemlerin çıkış fikrini oluşturmaktadır. Dünyada pek çok kentte olan bu bahçelerin ülkemizdeki meşhur örnekleri, hâlen ayakta kalmaya devam etmektedir.
İstanbul Kuzguncuk’taki kent ve Yedikule bostanları, şehrin vahşi yoğunluğu içerisinde varlığını sürdürmektedir. Yine Diyarbakır’ın çok eski “Hevsel Bahçeleri” de kent çiftliklerine köklü ve etkileyici bir örnektir. Devamında bazı belediyelerimizin çok doğru modellerle geliştirdiği hobi bahçeleri de bulunmaktadır.
Avrupa’da özellikle eski kamusal yapıların düzenlenmesi ve mevcut yeşil alanların gıda üretimine uygun çiftliklere dönüştürülmesi modelinde de işte bu eski yöntemlerden esinlenilmektedir.
Kentlerdeki arazi üretimi probleminden ötürü, mevcut yapıların çatılarında mikro bahçeler oluşturulması gibi farklı bir yöntem daha geliştirilmiştir. Genelde bu bahçeler, binada oturan insanların kullanımına ve sorumluluğuna verilmektedir. Çatı çiftlikleri sayesinde hem sağlıklı gıda üretimi yapılmakta hem yapının enerji verimliliği konusunda çeşitli avantajlar oluşturulmakta hem de insanların sosyalleşmesine yardımcı olunmaktadır.
Birleşmiş Milletlerin (BM) 17 Maddelik Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 2, 3, 8, 11 ve 12’ye katkı sağlayan bu modelin en büyük örneklerinden biri Paris’te kurulmaktadır. 15.000 m2’lik bir alanda oluşturulan Agripolis adındaki bu kent çiftliği ile pek çok insan için günde 900 kilogram sağlıklı ve ucuz gıda üretilebilecektir.
Meselenin Bir İş Hâline Gelmesi: Dikey Seralar
“Bir kente çiftlik kurabiliriz!” fikri ve teknolojik gelişmeler ile kentsel gıda üretimi için yeni model, “dikey seralar” olmuştur. Hidroponik ve akuaponik adı verilen toprağın kullanılmadığı, suyun içeriğine de sıvı ve gaz olarak gerekli mineraller eklenerek oluşturulan bu ekolojik ortamda; sebze/meyve yetiştiriciliği yapılabilmektedir.
Buna ek olarak robot ve sensör teknolojileri ile fide, budama, toplama ve benzeri pek çok işlem yapılabilmektedir. Dışarıdan bakıldığında 8 katlı bir apartman gibi görünen yapı, aslında dekarlarca büyüklükteki bir sera olmaktadır.
2021 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 1 milyar dolar seviyesine gelen bu çiftliklerin değerinin, 2026’da 9,7 milyar dolara ulaşması beklenmektedir. Ünlü perakende devi Walmart da dikey sera firmalarına yüklü yatırımlar yapmaktadır.
Şu anda 2.000 civarında olan bu dikey seraların her geçen gün daha da artması beklenmektedir. Zira 2050 yılında dünya nüfusu 10 milyarı aşacaktır ve bu nedenle şu anki gıda üretimimizi %70 civarında arttırmamız gerekecektir.
Büyük metropollerde mevcut yapıların revizyonu ve yeni yapılarda ayrılabilecek alanlarla, dikey seraların geliştirilmesi mümkün olabilmektedir. Hem varlık geliştirme hem de perakende ticareti yaparak yüksek getirili bir proje geliştirilebilmektedir.
Sorunlar ve Fırsatlar
Her yenilikçi fikir gibi bu model de bazı sorunlara sahiptir ve tartışmalara neden olabilmektedir. Bu sorunlara çözümler geliştirildiğinde ise bahse konu iş modeli çok daha verimli bir hâle gelecektir.
Dikey seralarda model gereği; yeşillik, çilek ve yemiş gibi belli başlı ürünler yetiştirilebilmektedir. Ancak söz konusu mekânlarda daha besleyici olan buğday, mısır ve soya gibi ürünler yetiştirmek henüz mümkün değildir. Bu durum da doğal olarak verimliliği kısıtlamaktadır.
Öte yandan yeni olan bu modellerde; ısıtma, aydınlatma ve diğer prosedürler için harcanan enerji de oldukça yüksektir. Öyle ki bu enerji oranı topraklı klasik üretime göre 100 kat, standart sera üretimine göre 15 kat fazla olarak verilebilir. Yüksek enerji ihtiyacı azaldıkça sürdürülebilirlik ve kârlılık çok daha artacaktır.
Son yıllarda bir başka alternatif beslenme ürünü olarak yenilebilir böcek üretimi de bu tip dikey seralarda yapılmaya başlanmıştır.
Çok yüksek oranlı protein miktarı, çok düşük karbon salımı ve geliştirme maliyeti ile bu ürünlerin de kent çiftliklerinde yakında yaygınlaşacağını söylemek yanlış olmayacaktır.