İçindekiler
Türkiye Alışveriş Merkezi İstatistikleri ve Son Durum
Türkiye’nin AVM sürecine kısaca bakıp hafızamızı tazeleyelim… 2002 yılında 42 AVM’ye ve yaklaşık 1.450.000 metrekare kiralanabilir alana sahip iken 2022 yılında 448 AVM ve 14.000.000 metrekare kiralanabilir alana sahip bir ülke olduk.
İnşaat halinde olan projelerle beraber 2024 yılı sonuna kadar AVM sayısının 475’i bulması bekleniyor. Bu yatırımların %80’i yerli, %20’si yabancı sermaye ile yapıldı. Bu da son 20 yılda organize perakende sektörüne ciddi bir yatırım yapıldığının ispatı olarak karşımıza çıktı.
Son yıllarda yayınlanan yönetmelikler, yürürlüğe giren kanunlar, önemli regülasyonlar, pandemiden kaynaklı olarak alınamayan kiralar ve genel giderler, AVM projelerine yapılacak yatırımları göreceli hâle getirmiş ve yatırım dönüş sürelerini uzatmış durumda. Buna etki edenler arasında ise; dövizle kiralama yasağı, Borçlar Kanunu’nda yapılan değişiklikler, marka değeri yüksek işletmeler için AVM yatırımcısının yaptığı sübvanseleri sayabiliriz.
Alışveriş Merkezleri Hakkında Yönetmelik
Bilindiği üzere 2016 yılının Şubat ayında Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, “Alışveriş Merkezleri Hakkında Yönetmelik” çalışmasını yaptı. Bu çalışmaya ek olarak Ticaret Bakanlığı, aynı yılın aralık ayında ve 2020 yılının temmuz ayında da çeşitli değişiklikler yaparak 2022 yılının ağustos ayında yeni bir yönetmelik daha yayınlandı. Şimdiden okurken sıkıldığınızı tahmin edebiliyorum…
Asıl sorulması gereken soru, “Bu durum 448 AVM’ye nasıl yansıyacak?” Şeffaflık ve denetim amaçlı düzenlenen bu yönetmelikler, AVM’lerde beklenen etkiyi yaratmayacaktır. Deneyimlerimden biliyorum. Her AVM’nin kendine özgü yapısı içerisinde; ziyaretçi profili, yöneticisi, marka karması, yatırımcı sübvanseleri, ortaklık yapısı ve yatırım maliyeti gibi değişkenleri vardır.
Bu kadar farklı disiplinlere sahip işletmeleri ortak bir kanunla yönetmeye çalışmak, istenen sonucu vermeyecektir. Şimdiden olacakları söyleyeyim, markalar ayrı AVM yatırımcısı ayrı sorunlar yaşayacak. Hâlihazırda yönetmelikler sonrasında problem yaşayan bir sistem, başka bir problemin içine dâhil olacak.
Sonuç olarak gerçekleştirilen müdahalelerin, mevcut durumda bir değişiklik yaratmadığını gözlemliyoruz. Konunun detaylarını bir sonraki yazımda daha uzun anlatmaya çalışacağım…
Bu durum, “Cobra Effect” olarak bilinen gerçek bir olayı da hafızamda tekrar canlandırdı.
Kobra Etkisi Nedir?
1858-1947 yılları arasında süren Hindistan’daki “Britanya Hindistan’ı” döneminin başlarında İngiliz yetkililer, Delhi bölgesinin ekolojik sistemi nedeniyle ciddi bir sorun yaşarlar. Bu süre zarfında zehirli kobralar şehrin her tarafına yayılıp İngiliz yerleşimcilerin büyük bir kâbusu haline gelir.
Kobra yılanları sorunundan kurtulmak için Delhi’deki İngiliz yetkililer, derisi teslim edilen her kobra için para ödülü vereceklerini açıklarlar. Başlangıçta bu fikir büyük ölçüde başarılı olur. Para ödülü, Delhi halkını kobra avcısına çevirir, fakat zaman geçtikçe daha fazla kazanç elde etmek isteyen Delhi halkı, sistemden yararlanıp evlerinde kobra yılanı yetiştirmeye başlar. Durumu fark eden yetkililer ise ödül sisteminden vazgeçme kararı alır.
Böylece Delhi halkı, değersiz hale gelen kobralarla birlikte aynı evin içinde yaşamak zorunda kalır. Para ödülünün iptal edilmesi üzerine birçok “ödül avcısı”, evinde yetiştirdiği kobraları sokağa bırakır. Bunun sonucunda Delhi sokaklarındaki kobra yılanlarının sayısı, ödül sisteminden önceki sayının bile üstüne çıkar.
“Yönetmelikler Sonrası İşletme Sürdürülebilirliği” yazı dizimizin ikinci bölümünü okumak için tıklayınız…