İçindekiler
Dünya bir an bile yerinde durmuyor, gelişimini her dakika sürdürüyor. Bu gelişim de insan hayatının tüm alanlarında bazı değişiklikleri beraberinde getiriyor. Söz konusu yeniliklere kimi zaman zorunluluktan uyum sağlanıyorken kimi zamansa “trend” ya da “moda” denen akımlara ayak uydurulmaya çalışılıyor. Bu durum giyimden fiziksel alanlara kadar geniş bir çerçevede karşımıza çıkıyor. Aslında her iki örnek de insanın kendisini tanımladığı bölgeler arasında yer alıyor ve bireyler bu gibi alanlara kendilerini yansıtma konusunda oldukça istekliler.
İnsanlar; yaşadıkları, vakit geçirdikleri mekânları ihtiyaçlarına göre güncellemekten kimi zaman keyif alıyor. Kimi zaman ise bu güncelleme insanların karşılarına bir gereklilik olarak çıkıyor.
Her ne kadar uzaktan çalışma sistemi hayatımıza girmiş olsa da hâlâ ofisler “iş” denildiğinde aklımızdaki ilk adresler… Temelde tanımı tek olup herkes tarafından aynı şey anlaşılıyor olsa da bu mekânlar, pek çok farklı sonucu beraberinde getiren tasarım anlayışlarına sahip şekilde gelişiyor.
Bugün ofis alanlarına baktığımızda tercihe göre şekillenen mekânlarda kimseye ait özel bir oda olmayacak kadar açık ofis anlayışını benimsemiş ve bu sayede hiyerarşiden fiziksel olarak uzaklaşmış şirketleri görebiliyoruz. Bunun yanı sıra açık ofisi hiç tercih etmeyen, herkese ait bir oda tasarımını uygun bulan firmalara da rastlamak tabii ki mümkün…
Açık Ofis, Zannettiğimiz Kadar Yeni Bir İcat Değil
Aslında açık ofis, zannettiğimiz kadar da yeni bir “icat” değil. Zira bazı çevrelerce Antik Mısırlı katipler ile Orta Çağ rahiplerinin kayıt ve arşiv alanı olarak kullandıkları “scriptorium”ların, bugünkü açık ofislerin habercisi sayıldığı kabul ediliyor.
1900’lü yılların başında modern örnekleri görünen açık ofis düzeni, yalnızca odaların ortadan kalkması demek değildi. Mekânda kullanıcıların sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı, iş dışında katma değerli fonksiyonlara yer verilecek uygulamalar yapıldı. Hiyerarşik düzenden kopuşu da sağlayan açık ofis düzeni, 1950’lerden sonra daha sık rastlanan bir uygulama hâline geldi.
Katılımcılığın artmasını sağlayan bu çözümde ofis çalışanları arasındaki iletişim artarken, insanlar arasındaki sınırlar da değişime uğradı. Bu da farklı gruplar arasındaki iletişimi, dolayısıyla çalışmaları kuvvetlendirerek iş çıktı kalitesinin artmasına katkı sağladı. Açık ofis uygulaması günden güne gelişirken alanlara mekânı zenginleştiren ögeler de eklenerek konsept tamamlanmaya başladı. Bu sırada ortaya çıkan ses gibi sorunlar ise uygun çözümlerle giderildi ve daha sağlıklı çalışma ortamları elde edilmeye devam etti.
1970’lerde Avrupa’da Açık Ofis ile Odalı Sistem Birleştirildi
Doğru havalandırma, çalışanların kendilerine ait çalışma ve odaklanma alanı ihtiyaçları gibi bazı gereksinimler doğrultusunda 1970’lerde Avrupa’da açık ofis ile odalı sistem birleştirildi. Bu noktada Amerika’da ortaya çıkan çözüm ise günümüzde şirketlerin kendi kullanımında olan alanlarda sıklıkla kullandığı “cubicle” sistemiydi. Bu sistemde masalar ve kişinin tekil çalışma alanları daha özel ve kişiselleştirmeye açık şekilde düzenlenmişti. Yüksek olmayan fiziksel ayırıcılarla oluşturulan istasyonlar, iletişimin devamlılığını sağladığından açık ofiste elde edilen faydaları da engellemiyordu. Bu açıdan hem açık ofis hem de kişiselleştirme arayanlar için mükemmel bir çözüm ortaya konmuş oldu ki faydası görülen sistem bugün de yaygın olarak kullanılıyor.
Açık Ofisler, Değişen Koşullara Göre Kolayca Düzenlenebiliyor
İşverenler ofis alanlarını oluştururken tasarımın; ekonomik tarafını, iş çıktısına ve çalışan mutluluğuna etkisini şirket vizyon ve misyonuyla beraber değerlendirerek bir planlama yapıyor. Açık ofis alanlarının verimliliğe katkılarının yanında işverene sağladığı faydalardan bir diğeri de değişen koşullara göre alanı yeniden düzenleyebilme noktasında oluşturduğu kolaylık… Açık ofislerde yüksek masraflara girmeden hızlı düzenlemeler, odalı sisteme göre çok daha basit. Nitekim bu yerleşim çok sayıda duvarı ortadan kaldırıyor, ışık ve hava akışının kesilmeden uzun mesafelerce devam edebilmesini sağlıyor.
Söylediğimiz gibi ofisler de diğer tüm mekânlar gibi ihtiyaca ve gerekliliklere göre değişerek gelişmeye devam ediyor. Bugün açık ofis kavramının daha ötesinde mekândan bağımsız çalışma alanlarını konuşuyor ve deneyimliyoruz.
Özgür Çalışma İsteği, İnsanları Rahat Hissedilen Mekânlara İtiyor
Çalışanların masasının belli olmadığı ortak çalışma alanlarında örgütsel kimlik duygusu kaybı endişesi, pandemi döneminde artan esnek ofis kullanım oranlarıyla bir miktar giderildi. Özellikle genç neslin “özgür çalışma” beklentisi, onları rahat hissettikleri mekânlarda çalışmaya itti. Yeni nesil olarak isimlendiremeyeceğimiz kesim de pandemide sürekli evde, aynı yerde olmaktan sıkılıp daha farklı mekân arayışlarına gitti. Böylece özgür çalışmanın keyfini hissedip yeni nesille birlikte mesai yapmaya başlamanın da etkisiyle esnek ofis alanları/çözümleri giderek benimsendi, işverenler ile çalışanların önemli bir kısmı sabit ve kişiselleştirilmiş masalarda ısrarcı olmayı bıraktı.
Bununla beraber insan kaynakları profesyonellerinin pandemiyle ortaya çıkan yeni çalışma modellerinin getirdiği zorluk ve sorunları ortadan kaldırmaya yönelik geliştirdiği projeler de hayatı kolaylaştırdı ve insanların tercih ettikleri, daha üretken olabildikleri şekilde çalışmalarının önündeki engelleri büyük oranda ortadan kaldırdı.
Geriye dönüp baktığımızda; küçük, tasarımı ve üretkenliği artıran ögeler üzerinde fazla düşünülmemiş odalardan oluşan çalışma alanlarından bugüne çok şeyin değiştiğini görüyoruz. Bugün geldiğimiz noktaya alışmaya çalışırken gelecekte ne gibi ihtiyaçlara, nasıl çözümler üretileceğini şimdiden tahmin etmek sizce ne kadar kolay?