İçindekiler
Hatırlayanlarınız olacaktır hemen pandemi öncesi 14/02/2020 tarihli 7221 sayılı Yasa ile hayatımıza “değer artış payı” isminde yeni bir yükümlülük girmişti. Uygulamaya ilişkin yönetmeliğin yayınlandığı 15 Eylül 2020’den itibaren de bu yeni yükümlülüğün detayları belli olmuştu. Söz konusu düzenlemenin aşağıda detaylarını açıklamaya çalışacağım bir hükmü, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan başvuru sonucu iptal edildi. Bu yazıda söz konusu iptal kararını incelemeye çalışacağım.
Değer Artış Payı Nedir?
Kısaca İmar Kanunu’na eklenen ek 8. maddede değer artış payı (DAP), “taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değeri” olarak tanımlanmıştır. Yine yasa hükmünde taşınmaz maliklerinin tamamının talebi ile yasa ve yönetmelikte belirtilen şekilde yapılacak plan değişiklikleri sonucu oluşacak bu artan değerin tümünün kamuya aktarılması yer almıştır. Yani eski planla yeni plan arasında oluşan değer artışının tamamı, DAP olarak kamuya aktarılacaktır. Söz konusu düzenlemede yer alan “artan değerinin tamamı” ibaresi, AYM’de dava konusu edilmiştir.
Konuyla ilgili olarak 23 Ekim 2020 tarihinde yazdığım makalemi aşağıdaki şekilde bitirmiştim:
İmar planı değişikliği ile oluşan değer artışından kamuya pay verilmesi (kaldı ki burada pay vermeden değil artışın tamamının idareye aktarılmasından bahsediyoruz) ilk başta mantıklı gelse de ‘çok özel durumlar’ hariç acaba kaç tane taşınmaz maliki oluşacak değer artışının tamamını idarenin alacağı bir imar planı değişikliği talebinde bulunacak çok merak ediyorum doğrusu. Kaldı ki söz konusu plan değişikliğini idare kendiliğinden yapsa taşınmaz maliki cebinden tek kuruş DAP çıkmayacak olduktan sonra…
Yasa daha önceki hükümetler döneminde gündeme getirildiğinde oran yüzde 100 olarak düşünülmemişti. Eğer değer artışının tamamı kamuya gitmiyorsa yapılacak fizibiliteye uygun olması durumunda taşınmaz maliklerinin böyle bir başvuruda bulunma imkânı olabilecekti. Ancak mevcut yasada oran yüzde 100 olarak belirlenince uygulamada bu yasanın gerçek hayatta çokça karşımıza çıkacağını beklemiyorum. Önümüzdeki dönemde yaşayıp göreceğiz.
Tahmin ettiğim gibi konu tam da “oluşacak değer artışının tamamının” DAP olarak kamuya aktarılması noktasından, iptal istemiyle AYM’ye götürüldü. AYM ise 04/10/2023 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/05/2023 tarihli (E: 2020/42 K:2023/99) kararı ile 03/05/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’na eklenen ek 8’inci maddenin 4’üncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “artan değerinin tamamı” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine, oy birliğiyle karar verdi.
Ne, Neden İptal Oldu?
Öncelikle DAP uygulamasının genel olarak iptal edilmediğinin altını çizmekte yarar var. AYM karar hükmünden de anlaşılacağı gibi iptal sadece taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucu kıymetinde artış olan arsanın artan değerinin tamamı üzerinden hesaplanması konusu ile sınırlı tutuldu. Bu iptalin yaratacağı boşluğun önüne geçilebilmesi için de iptalin yürürlüğü konusunda 9 aylık bir süre verildi.
Bir vergici olarak sizlerle paylaşmak istediğim husus, aslında bu iptalin gerekçesi. Anayasa Mahkemesi söz konusu iptal kararında son dönemde kararlarında sıklıkla vurgu yaptığı “ölçülülük” ilkesini esas almış. Gelin ilgili kısmı, birlikte Karar’dan aynen okuyalım:
(…) Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
(…) Yapılan imar uygulaması sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılmasında kamusal yarar bulunmakla birlikte bu yolla maliklere aşırı ve orantısız bir külfet yüklenmemelidir. Bu bağlamda malikin, imar uygulamasından elde ettiği yarar ile değerinde artış olan arsanın artan değerinin değer artış payı olarak kamuya aktarılan kısmı arasında bir kıyaslama yapılmalıdır. Bu çerçevede imar uygulaması sonucunda taşınmazın değerinde meydana gelen artış ile idareye devredilen kısmının değeri arasında açık bir dengesizliğin bulunması durumunda malike yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olduğundan söz edilebilir.
Kural, taşınmaz maliklerinin tamamının talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı değişikliği sonucunda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak kamuya aktarılmasını öngörmektedir. Kişinin herhangi bir zahmete veya maliyete katlanmadan kamunun gerçekleştirdiği imar uygulaması nedeniyle taşınmazında ortaya çıkan değer artışından kamunun yüksek oranlarda pay alması, her zaman için mülkiyet hakkı yönünden kişiye aşırı bir külfet yüklendiği sonucuna varılması için yeterli değildir. Bununla birlikte imar faaliyetlerinden dolayı bazı kimselerin mal varlığında meydana gelen değer artışından pay alınması, toplumsal ihtiyaçları gidermeyi esas alan kamu hizmetlerinin aksamadan yürütülebilmesini sağlamaya yönelik finansmanın oluşturulması amacına hizmet etmekte ise de değer artışının tamamının değer artış payı olarak alınmasının vergi, resim ve harç benzeri mali yükümlülük niteliğindeki değer artış payının oranının makul ve kabul edilebilir ölçüleri aştığı ve malike aşırı bir külfet yüklenmesine yol açtığı sonucuna varılmıştır.
Kural bu hâliyle maliklerin, imar uygulamasından elde ettikleri yarar ile yüklendikleri külfet arasında ortaya çıkan açık bir dengesizliğin önlenmesine imkân tanımamaktadır. Diğer bir ifadeyle imar uygulaması sonucu taşınmazın değerinde ortaya çıkan değer artışının tamamının kamuya aktarılması suretiyle topluma bırakılan ekonomik değer ile imar uygulamasının, taşınmazın geride kalan kısmına sağladığı ekonomik katkı arasında makul bir orantının sağlanmasına ilişkin güvencelerin kuralda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda değerinde artış olan arsanın artan değerinin tamamının değer artış payı olarak alınmasını öngören kuralın makul ve kabul edilebilir ölçülere uygun olmadığı, malike aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozduğu ve bu itibarla orantısız bir sınırlamaya neden olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bana göre çok net ve aslında yapılan / yapılacak her türlü vergi düzenlemesinde mutlaka göz önünde tutulması gereken bir karar. AYM, kararında çok açık bir şekilde imar uygulaması sonucu taşınmazın değerinde ortaya çıkan değer artışının tamamının kamuya aktarılması suretiyle topluma bırakılan ekonomik değer ile imar uygulamasının, taşınmazın geride kalan kısmına sağladığı ekonomik katkı arasında makul bir orantının sağlanmasına ilişkin güvencelerin kuralda bulunmadığını ve bunun da malike aşırı bir külfet yüklediğini ifade etmiştir. Yine bu itibarla Mahkeme, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin malik aleyhine bozulduğunu ve orantısız bir sınırlamaya neden olunduğunu belirtmiştir.
Şimdi Ne Olacak?
AYM Kararında aşağıdaki ifadeler kullanılarak iptal hükmünün yürürlüğe girmesi için 9 aylık süre verilmiştir:
7221 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesi ile anılan Kanun’un 12. maddesiyle 3194 sayılı Kanun’a eklenen ek 8. maddenin dördüncü fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ‘artan değerinin tamamı’ ibaresinin iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu cümleye ve ibareye ilişkin iptal hükümlerinin kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
Beklenen, bu dokuz aylık sürede İmar Kanunu’nun ilgili maddesinde AYM kararında belirtilen hukuksuzluğun düzeltilmesine yönelik bir düzenleme yapılmasıdır. Yeni hüküm çok büyük ihtimalle konunun ilk gündeme geldiği yıllardaki düzenleme taslağında olduğu gibi değer artışının tamamı olarak değil, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi koruyan “orantılı” bir yüzdeye bağlanması şeklinde düzenlenecektir.
O zamana kadar ise söz konusu madde yürürlüğe girdiği tarihten bugüne dek olduğu gibi maliklerden bu yönde bir imar değişikliği talebi gelmeyecektir.