İçindekiler
COP Nedir?
İklim krizi, ancak topyekûn bir hareketle aşılabilir…
Günümüzde küresel ölçekte iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik en önemli araçlardan biri de iklim zirveleridir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı, iklim değişikliği üzerine yıllık değerlendirmeler yapmak adına düzenleniyor. Kısa adı COP (Conference of the Parties / Taraflar Konferansı) olan zirveler, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi‘ne taraf ülkelerin katılımıyla düzenlenmektedir.
Çerçeve Sözleşmenin 1994 yılında yürürlüğe girmesinden bu yana her yıl farklı ülkelerde düzenlenen bu konferanslar, küresel ve ulusal düzeyde iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını geliştirmeyi hedeflemektedir. İlk taraflar konferansı 1995 yılında Almanya’nın Berlin şehrinde düzenlenmiştir. Önemli dönüm noktalarından biri, Paris İklim Anlaşması’nın 2015 yılında COP 21’de kabul edilmesidir.
COP29’un Gündemi Neydi?
Bakü’de dağ fare doğurdu…
Bu yılki toplantının ana gündem maddesi, iklim krizine en büyük katkıda bulunan varlıklı ülkelerin, iklim felaketlerinden daha çok etkilenen yoksul ülkelere finansman sağlamasıydı. Zirveden, bu ülkelerin 2035’e kadar toplamda 250 milyar dolar aktarmayı taahhüt ettiği bir iklim anlaşması önerisi çıktı. Bu miktar, 15 yıl önce belirlenen yıllık 100 milyar dolarlık hedefin iki katından fazla olsa da yoksul ülkelerin talep ettiği güncel rakamın dörtte birinden daha azdır.
Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin gölgesinde gerçekleşen zirve, düşük beklentilerle başladı ve bu beklentilerin de altında sonuçlandı. İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının ana sorumluları, tarihsel sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınarak “temizlik parasını ödememeye” devam ediyorlar.
Türkiye’nin COP Serüveni: Farkındalıktan Stratejik Önceliklendirmeye
Taraf ülkeleri sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde iş birliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını korumaya teşvik eden sözleşmeye Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihinde dahil oldu. Türkiye, Kyoto Protokolü’nün kabul edildiği 1997’deki COP 3’ten itibaren sözleşme kapsamındaki konumunun değiştirilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Glasgow’da düzenlenen COP 26 öncesinde yapılan müzakerelerde ilerleme kaydedilmiş ve Paris Anlaşması 7 Ekim 2021’de Cumhurbaşkanı kararı ile onaylanmıştır.
Bu tarihten sonra, biraz da gecikmeli olarak Türkiye’nin iklim politikaları şekillenmeye başlamıştır. Glasgow’daki COP 26 zirvesinde Türkiye, 2053’te karbon nötr olma hedefini açıklamış, COP 27’de ise Ulusal Katkı Beyanı’nı (NDC) güncelleyerek 2030 yılı için emisyon azaltım hedefini yüzde 41’e yükseltmiştir.
2023’te Dubai’de düzenlenen COP28 zirvesine Türkiye, 1000’den fazla katılımcı göndermiş ve en kalabalık yedinci delegasyon olmuştur. COP 28’de Ulusal Katkı Beyanı’nı güncellemeyen Türkiye, Kayıp ve Zarar Fonu ile Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanmak için girişimlerde bulunmuş ve İklim Eylemi İçin Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu (CHAMP) gibi oluşumlarda yer almıştır.
Bakü’de düzenlenen COP29 ise Türkiye için katılım rekoruna sahne oldu. 1.862 kişilik bir delegasyon gönderen Türkiye, üçüncü en kalabalık katılımı sağladı. Zirvede, “2053 Uzun Vadeli İklim Değişikliği Strateji Belgesi” açıklandı, birincil enerji içinde yenilenebilirin payını yüzde 50’ye çıkarma hedefi duyuruldu ve ilk şeffaflık raporu sunuldu.
Türkiye’nin COP serüvenini özetlemek gerekirse, COP26’ya kadar “savunma zirveleri”, COP26’dan sonra ise “farkındalık oluşturma zirveleri” olarak bir ayrım yapmak mümkündür. Eğer 2026’da düzenlenecek COP31’e Türkiye ev sahipliği yaparsa, bu tarihten sonraki zirveler “stratejik yönelim ve paradigma değişikliği zirveleri” olarak değerlendirilebilir.
Yeni Paradigma Ne Olmalı?
Reaktif koruma yaklaşımından proaktif ekonomik dönüşüm yaklaşımına geçiş yapmalıyız…
Türkiye hem iklim değişikliğinin kırılganlıklarına hem de ana ticaret partnerlerinin iklim politikalarının etkilerine maruz kalmaktadır. Yeşil ekonomiye geçiş, Türkiye için bir seçenek değil zorunluluktur. İklim politikalarımız, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirme gibi pasif bir yaklaşımdan, ekonomik yapımızda köklü dönüşümleri kapsayan bir yapıya evrilmelidir. Kırılganlıkları engellemeye yönelik reaktif politikalar, Türkiye’yi zorluklarla karşı karşıya bırakacaktır. Bu nedenle, krizleri fırsata çevirecek proaktif kararlar alınması gerekmektedir.
Bu süreçte sadece küçük değişiklikler ve sınırlı iyileştirmelerle ilerlenemez… Ezberlerimizi ve iş yapış biçimlerimizi tamamen yeniden tasarlamalıyız. Ancak bu şekilde, sürdürülebilir ve dirençli bir geleceğin kapılarını aralayabiliriz. Bu bağlamda, yıl sonuna kadar Meclis gündemine gelmesi planlanan İklim Kanunu önemli bir dönüm noktası olabilir. Ancak, kamusal düzenlemelerden ziyade özel sektörün yenilikçi yaklaşımları ön plana çıkmaktadır. Nitekim, birçok bakanlıktan önce Ticaret Bakanlığı, AB Yeşil Mutabakatı çerçevesinde bir eylem planı hazırlayarak önemli bir yol haritası paylaşmıştır.
İlhan Tekeli’nin “Osmanlı’nın utangaç modernitesinden, erken Cumhuriyet’in köktenci modernitesine” geçişi tanımlayan yaklaşımından esinlenerek, Türkiye’nin mevcut utangaç iklim politikalarından radikal ve köklü bir iklim dönüşümüne geçmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Yeşil Mutabakat ve Türkiye: Köprü mü, Duvar mı?
AB’nin Yeşil Mutabakat hamlesi, dünya ekonomisinin karbon nötr hedefiyle yeniden şekillenmesi için bir dönüm noktasıdır. Ancak bu dönüşüm, Türkiye gibi ülkeler için hem bir köprü hem de bir duvar olma potansiyeline sahiptir. Köprü, yeşil ekonomiye uyum sağlayarak ticari ve ekonomik iş birliklerini derinleştirmek anlamına gelirken, duvar ise Türkiye’nin karbon yoğun sektörlerine yönelik yeni bariyerler oluşturabilir.
Bugün Türkiye’nin en büyük ihracat kalemleri arasında yer alan çelik, otomotiv ve tekstil gibi sektörler, karbon ayak izlerini azaltma noktasında zorlu bir sınavla karşı karşıya. Ancak bu kriz, yeni nesil teknolojilerle üretim süreçlerini dönüştürme ve yeşil ekonominin lider ülkelerinden biri olma şansı sunuyor. Türkiye’nin bu dönüşümdeki başarısı, yalnızca yasal düzenlemelerle değil, aynı zamanda özel sektörün yenilikçi ve öncü yaklaşımlarıyla mümkün olacaktır.