İçindekiler
Son yıllarda; haberlerde, analizlerde ve hatta günlük konuşmalarda dahi “sürdürülebilirlik” sözcüğüne sıklıkla şahit olmaktayız. Gündemde yoğun şekilde rastladığımız sürdürülebilirlik konusundan kasıt ise “bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını gözeterek karşılamak” olarak özetlenebilir.
Geleceğe Dair Önlemler Almamız Gerekiyor
Kaynakları, üretimi, yaşamı, kısacası dünyamızı sürdürmeye dair endişeler günümüzde had safhadadır… Zira bu şekilde devam ederse aynı yaşam kalitesini sürdürmek için dünyamız yeterli olmayacaktır.
Yani acilen önlemler almamız gerekmektedir ve bunların önemli bir ayağı da kentlerin sürdürülebilirlik kriterleri göz önünde bulundurularak yeniden tasarlanmasıdır. İşte tam da bu noktada radikal bir paradigma değişimine ihtiyacımız vardır…
Peki kentler, sürdürülebilirlik noktasında alacağımız önlemlerin neden önemli bir ayağıdır?
Kentler doğal kaynakları en çok tüketen, kirlilik ve atık oluşturan alanlardır. Bu nedenle sürdürülebilirlik kavramı da genellikle şehirler üzerinden gündeme gelmektedir.
Sürdürülebilir Kentleşme için Arazi Kullanımı Doğru Planlanmalı
Doğa ile ahenkli olması gereken sürdürülebilir kentleşmeyi gerçekleştirmenin önemli araçlarından biri, arazi kullanımının doğru planlanmasıdır. Bu kapsamda şehirlerdeki yaşam, çalışma ve boş zaman geçirme bölgeleri arasında ulaşım mesafesinin en aza indirilmesine odaklanılmalı; yine kent içi alanlarda yoğunluklu olarak ana caddelere yer verilmelidir.
Sürdürülebilir kentsel gelişim sürecinde farklı kent modelleri idealize edilmiştir. Bu modellerin bazıları da hâlâ tartışma ve değerlendirme aşamasındadır.
Bahse konu farklı kent modellerine örnek vermek gerekirse kompakt kent modelinden bahsedilebilir…
Bu noktada küresel ölçekte İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) Kompakt Kent ve Avrupa Birliği (AB) Ekokent yaklaşımları öne çıkmıştır. OECD Kompakt Kent yaklaşımı baskın bir ekonomik perspektif taşımakta, ancak kültürel değerleri arka planda tuttuğu için eleştirilmektedir. AB Ekokent ise gelişmekte olan bir ülkenin ekonomik kaygılarını fazla önemsememekte, ekolojik duyarlılığın ve teknolojinin baskın olduğu özellikler taşımaktadır.
Kompakt Kent Modelinden Ne Anlıyoruz?
Kanaatimce kompakt kent, yoğunluklu yapılaşma kararları ile kentsel düzenin harmanlanarak toprakların en uygun ve en işlevli kullanımının hedeflendiği bir kentsel gelişim modelidir.
Kompakt form dar bir bölgede dip dibe dikey yapılaşmayı değil; planlı alanların yoğunluğu ile ulaşım noktaları, yeşil alanlar ve diğer donatı bölgeleri gibi kent fonksiyonlarının dengeli dağılımını içermektedir.
Bireylere Dar Alanda Konforlu Yaşam Sunmak Mümkün mü?
Kompakt form modelinde, kısıtlı bir bölgede donatı alanları ve ulaşım gibi pek çok fonksiyonun sunulduğu yaşam alanlarının oluşturulması hedeflenmektedir. Bu model yoğunluğun ve insan nüfusunun artışı ile kentsel mekândaki yaşam alanlarının azaltılması fikrine karşı ortaya çıkmıştır. Zira kompakt form modelinde şehirlerde sunulan fonksiyonların sayısının ve çeşitliliğinin arttırılması hedeflenmektedir.
Özetle bahsi geçen model, bireylere dar alanda konforlu bir yaşam sunmaktadır. Örneğin, her yere yürüyerek 20 dakikada ulaşmayı hedefleyen Melbourne gibi…
Kompakt Kentin Faydaları
Detaylandırmaya çalıştığımız kompakt kent modelinin faydalarını maddeler hâlinde aktarmak gerekirse şunları söyleyebiliriz:
- Toplu taşımaya, yürümeye ve bisiklet kullanımına teşvik edilmesi,
- Kent formunun yayılmasının engellenmesi,
- Tarıma elverişli toprakların korunması,
- Enerji tüketiminin ve karbon emisyonunun azaltılması,
- Kentsel hizmetlere ve imkânlara daha kolay ulaşılması,
- Altyapı sağlanmasının daha verimli olması,
- Merkezi kent alanlarının yenilenmesi ve yeniden canlandırılması,
- Sosyal ilişkilerin artması.
Metropollerde Kompakt Kent Modelinin Sıkıntıları
Kompakt kent modeli, sürdürülebilir gelişim hedefi doğrultusunda ideal görünse de metropollerde problemli bir yapı sunabilmektedir. Çünkü büyükşehirlerde kent mekânı artan nüfusu taşıyamamakta ve yerleşim, kent çeperine doğru yayılmaktadır.
Ardından bu şekilde büyüyen kentler ise çevresindeki doğal alanları yok etmektedir. Söz konusu genişlemenin otomobil teknolojisiyle desteklenmesi ve gelişen otoyol çalışmalarının etkisiyle dağınık bir büyüme gerçekleşmektedir.
Ayrıca bu süreç; kent içi alanlardaki toprak spekülasyonuna, yani arsaların gereğinden fazla değerlenmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle söz konusu model daha çok teorik bir fikir olarak kalmıştır.
Ancak bu sıkıntıları kısmen bertaraf ederek kompakt kent modelinin faydalarına ulaşmak imkânsız değildir. Evet Türkiye, gelişmekte olan bir ülkedir ve gelişmekten de vazgeçemez.
Öyleyse gelişimi engellemeyen ama kontrollü olarak sürdüren bir kompakt kent modelinin Türkiye’de ortaya konularak, şehirlerin yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu kapsamda şehir plancılarına yol haritası olacak, standartlara ilişkin bir referans kitapçığı hazırlanmalıdır.
Tüm bunların yanı sıra söz konusu değişimin yolu, şu yaklaşımlara sahip olmaktan geçmektedir:
- Çok farklı meslek disiplinleri arasında iş birliğinin benimsenmesi,
- Şehir yönetiminde katılımcılı anlayışa sahip olunması,
- Kentlilerin tüketim ve yaşam pratiklerinde değişime gidilmesi.
Uzaktan Çalışma, Kompakt Kent Modelini Destekliyor
Ülkemizdeki şehirlerin sağlıksız yayılımını önlemek amacıyla kararlar alınırken kompakt kent tasarım ilkeleri ve politikaları benimsenmelidir. Aslında bunu yaparken teknolojinin getirdiği bir fırsatı değerlendirmek de işi nispeten kolaylaştıracaktır. Zira akıllı şehirler, kompakt kent modeli ile birlikte değerlendirilebilir.
Son olarak teknoloji ile birlikte birçok ihtiyacın internet üzerinden giderilmesi sayesinde yolculuk ihtiyacı önemli derecede azalmış; birçok ticari ve idari iş uzaktan yönetilebilir hâle gelmiştir. Söz konusu gelişmeyi konumuzla bağdaştıracak olursak bu durum, kompakt kent tasarımı noktasında da ciddi bir avantaj sağlamaktadır.