İçindekiler
Toplumsal çeşitlilik ve renklerimiz; günümüz dünyasında olabildiğince göz doldurmakta. Bu açıdan denebilir ki; toplumsal huzur kavramı sadece belli bir kesim ya da kesimlerin değil, tüm kesimlerin bütüncül ve kapsayıcı bir anlayışla; mutlu, huzurlu, sağlık ve güven dolu yaşamalarına bağlıdır. Bu doğrultuda şehircilik anlamında yapılacak her türlü müdahale, plan ve proje; o şehirde yaşayanların sosyolojik boyutu da dikkate alındığında gerçek anlamına kavuşacaktır. Böylece uygulama yapılan mahalle, şehir, bölge ve hatta ülkenin; mutluluğu ve en nihayetinde ekonomik ve kültürel kalkınmasına zemin hazırlanacaktır.
Kentlerimiz sadece teknik / planlama boyutu dikkate alınarak gerçek bir kimliğe ve ruha bürünemez. İçinde yaşayan insanların mutluluğu, bireyler arasındaki iletişim ve ahenk, kentlerimizin ruhunu etkilemektedir. Bu sebepledir ki, kent planlaması ve yapıların projelendirilmesinde sosyolojik boyutun önemi günümüz dünyasında göz ardı edilmemesi gereken faktörlerin başında gelmektedir. Bu yazımda dünyadaki ve özellikle de sosyal sorumluluk açısından ön plana çıkmış projelerden bahsetmek istiyorum.
Sosyolojik farklılıkları gözeten projeler, toplumların farklı ihtiyaçlarını, kültürel dinamiklerini ve sosyal yapılarındaki eşitsizlikleri dikkate alarak geliştirilen projelerdir. İşte bu anlamda dünyadan dikkat çeken bazı projeler:
Medellin Kentsel Dönüşüm Projeleri (Kolombiya)
Kolombiya’nın Antique bölgesinde yer alan Medellin, 1948 yılından itibaren suç ve şiddet oranının oldukça yüksek olmasıyla popüler olan bir şehirdi. Uyuşturucu kartelleri ve silahlı örgütler arasında bitmeyen savaş ortamı sebebiyle kentin popülaritesi 1990’lı yıllarda daha da arttı. Kent, bu özelliğiyle dünyada ilk ve tek olma özelliğiyle dikkat çekmekteydi.
1988’de belediye başkanlığı seçim sisteminin değişmesi, 1991’de katılımı benimseyen anayasa değişikliği ve 1990’da yeni devlet başkanının seçilmesi gibi değişimlerle “sosyal şehircilik” kavramı ön plana çıkarıldı. Böylece sadece 10 yıl gibi kısa bir sürede şehrin üzerindeki bu olumsuz görüş değişmeye başladı. Katılımcı ve sosyal şehircilik adıyla benimsenen yeni model, kentsel dönüşüm projeleri ile uygulamaya konulup etaplara bölündü. Uygulamanın kilit noktası ise; bölge halkı, STK’ler, silahlı örgütler tehdit olarak değil aksine projelerde paydaşlar olarak görüldü. Belirlenen bu paydaşlar tüm karar süreçlerinde aktif rol oynadı. Bu projede esas alınan; “yerinde dönüşüm” oldu.
Uyuşturucu kartelleriyle anılan Medellin, sosyal adaleti merkezine alan dönüşüm projeleriyle dünya çapında örnek bir şehir hâline geldi. Metrocable (teleferik) sistemi, dağlık bölgelerde yaşayan düşük gelirli insanların merkeze kolay ulaşımını sağladı. Kütüphane parkları, topluluk merkezleri ve kamusal alanlar, şehri daha güvenli ve yaşanabilir duruma getirdi.
Participatory Budgeting (Brezilya, Porto Alegre)
Porto Alegre, vatandaşların belediye bütçesi üzerinde doğrudan söz sahibi olduğu katılımcı bütçeleme modelini uygulayan ilk şehirlerden biri. Katılımcı bütçe, vatandaşların yerel kamu politikalarına katılımı teşvik eden bir yöntemdir.
Bu yöntem, kısa sürede Avrupa’yı da etkilemiştir. Özellikle yoksul kesimlerin öncelikli ihtiyaçlarının belirlenmesi için bu model, toplumsal eşitsizliği azaltmaya yardımcı oluyor. Amaç; vatandaş ile kamu kuruluşları arasında iş birliği ve güçlü bağlantılar sağlamak.
Avrupalı göçmenlerin çoğunlukta olduğu bu şehirde, 1988 yılında Brezilya Anayasası ile 1989 yılında bu model hayata geçirilmiştir. Katılımcı bütçe süreci, geleneksel oy verme süreci gibi işlememektedir. Süreç; düşük gelirli kent sakinlerine, gençlere, özellikle dışlanan kişi ve gruplara öncelik verecek şekilde tasarlanmıştır. Uygulama sürecinde öncelikle kentin sorunları tartışılmakta, sonrasında bu çıktılar bütçe komisyonu ile görüşülüp tartışılmaktadır. Daha sonra kaynak tahsisi ve yatırım planı hazırlanmaktadır. Uygulamada görüldüğü üzere karar sürecine vatandaş ve sivil toplum kuruluşları dahil edilmektedir. Bütçenin bir kısmının nereye harcanacağı ortak karar ile belirlenir.
Porto Alegre ile başlayan bu uygulama 1989 yılından bu yana hızla yayılarak şu an yaklaşık 1600 kentte uygulanmaktadır. Bu uygulamanın yarattığı değişimler ise;
- Katılımcılık ve aidiyeti artırmak,
- Açıklık ve şeffaflık sağlamak,
- Uzlaşmacı ve iş birliğine dayalı bir model olmak,
- Kaynak kullanımı ve rasyonel karar almak,
- Sivil toplum kuruluşları ve aktif vatandaşlığın gelişmesi olarak sıralanabilir.
Superblocks / Süper Bloklar (İspanya, Barselona)
Barselona, araç trafiğini azaltarak yayalara ve topluluk yaşamına öncelik veren süper blok modelini geliştirdi. Bu model, mahalle içindeki sosyal ilişkileri güçlendirirken çevre dostu bir şehirleşmeyi teşvik ediyor.
Peki nedir bu süper bloklar? Şehirdeki 3×3 bloklardan oluşan alanlar birleştirilerek “süper bloklar” oluşturulur. Bu süper blokların içindeki yollar araç trafiğine büyük ölçüde kapatılır, sadece yerel araçlar, servis araçları ve acil durum araçları giriş yapabilir. Ana yollar süper blokların çevresinde kalırken, iç kısımlar yayalaştırılmış ve yeşillendirilmiş sosyal alanlara dönüştürülür. Proje 2016 yılında pilot bölgelerde uygulanmaya başlandı. Özellikle Poblenou, Sant Antoni, Gràcia gibi semtlerde yaygın şekilde hayata geçirildi. Yapılan araştırmalara göre süper blokların olduğu bölgelerde hava kalitesi iyileşti, trafik kaynaklı ölümler azaldı ve mahalle sakinleri daha aktif bir yaşam tarzına geçti.
Better Shelter (İsveç)
IKEA ve BM Mülteci Ajansı’nın ortak projesi olan Better Shelter, mültecilere daha güvenli ve uzun ömürlü barınma çözümleri sunuyor. Modüler yapısıyla taşınabilir olan bu barınaklar, mültecilerin insanca yaşamasını sağlayacak şekilde tasarlandı. Better Shelter, 2015’ten itibaren dünya çapında 70’ten fazla ülkede kullanılmaya başlandı. Suriye, Irak, Bangladeş, Yunanistan, Etiyopya ve Kolombiya gibi kriz bölgelerinde mülteci kamplarında yaygın olarak kullanılmakta.
Projedeki yapıların temel özellikleri; düz paketlenmiş modüler tasarım sayesinde parçalar hâlinde sevk edilir, kolay taşınır ve monte edilir olmalarıdır. Geleneksel çadırların aksine, bu yapılar çelik çerçeveli ve UV korumalı polimer panellerden yapılmış, 3 yıl dayanacak şekilde tasarlanmıştır. İçerisinde güneş paneliyle çalışan bir lamba ve USB şarj noktası bulunur. 17,5 metrekare büyüklüğündedir, 5 kişilik bir aile için yeterli alan sağlar ve çadırlara göre daha iyi ısı yalıtımı sunar. 4 – 6 saat içinde monte edilebilir ve özel alet gerektirmez.
Söz konusu proje; çadırlara göre daha sürdürülebilir bir çözüm sunar. Çadırlar birkaç ay içinde yıpranırken, Better Shelter uzun süre kullanılabilir. Ayrıca bu projeyle mültecilerin yaşam kalitesini artırılması, daha güvenli, sağlam ve mahremiyet sunan bir yaşam alanı hedeflenmiştir. Kriz bölgelerine hızlı yardım ulaştırılmasını kolaylaştırır. Düz paketli tasarımı sayesinde daha fazla barınak, daha düşük maliyetle ve hızlı bir şekilde dünyanın dört bir yanına taşınabilmektedir.
Barınaklar iç mekân aydınlatması ve enerji ihtiyacı düşünülerek tasarlanmıştır. Güneş enerjili lambalar sayesinde elektriksiz bölgelerde de kullanılabilir. Bu proje, insani krizlerde konut ihtiyacına yönelik yenilikçi bir mühendislik ve tasarım çözümü olarak kabul edilmekte. Birçok ödül kazanmış olan bu barınakların ülkemizde de kentsel dönüşüm veya afet sonrası barınmaz projelerinde kullanılabileceği düşünülmektedir.
Sonuç: Ayrıştıran Kimlikler Yerine Ortak Hedeflere İhtiyacımız Var
Sonuç olarak; bu projeler, kentleşme, konut, ulaşım ve topluluk katılımı gibi farklı alanlarda sosyolojik farklılıkları dikkate alan ve toplumsal faydayı önceleyen yaklaşımların nasıl başarılı sonuçlar doğurabileceğini gösteriyor. Her birinde farklı bir kavram ön plana çıkmaktadır. Medellin’de “Sosyal Şehircilik”, Porto Alegre’de “Katılımcı Bütçe”, Barselona’da “Süper Bloklar” ve İsveç’te “Better Shelter.”
Yazımı sonlandırırken 1954 yılında sosyal psikolog Muzaffer Şerif tarafında geliştirilen Robbers Cave deneyinden kısaca bahsederek konuyu toparlamak istiyorum.
Robbers Cave Deneyi (1954), sosyal psikolog Muzaffer Şerif tarafından, grup kimliği, rekabet ve çatışma dinamiklerini incelemek için yapıldı. Deneyin aşamaları kısaca şu şekilde;
- Grup Oluşumu: 11 – 12 yaşındaki 22 erkek çocuk, habersizce (kartallar ve çıngıraklı yılanlar olarak) iki gruba ayrıldı. Grup içinde dayanışma güçlendirildi.
- Rekabet ve Çatışma: İki grup karşı karşıya getirildi, ödüllü yarışmalar düzenlendi. Sonuçta düşmanlık, saldırganlık ve önyargı gelişti.
- Çatışmayı Çözme: Gruplar ortak hedeflere yönlendirildi (örneğin, kampın su kaynağını tamir etme vb.). İş birliği sayesinde düşmanlık azaldı.
Bu deneyin sonuçlarında ise; grup aidiyetinin ön yargıyı artırdığı, rekabetin çatışmaya yol açtığı ve buna rağmen ortak amacın ise düşmanlığı azalttığı gözlemlendi.
Deney 2. Dünya Savaşı’nın etkisiyle ortaya çıkan etkileri anlamak için tasarlanmasına rağmen günümüz dünyasında da geçerliliğini hâlen korumaktadır. Aslında çatışmanın asıl kaynağı insanın tabiatında değil, toplumsal yapıda oluşmaktadır. Ortak amacı olan gruplar çatışma hâlinde bile olsalar çözüme ulaşabilmektedirler. Dünyada ve ülkemizde ayrıştırılan, dışlanan sosyal grupları bir araya getirmek için ortak hedef ve çıkarlar yaratıldığında daha yaşanabilir bir gelecek, daha yaşanabilir şehirler imkânsız değildir. Bizi ayrıştıran kimlikler yerine, ortak hedeflere hepimizin ihtiyacı var.
Yazarlarımızdan Harita Yüksek Mühendisi ve EkoAvrasya Vakfı Genel Sekreter Yardımcısı Yasemin Kuleyin‘in, kentlerde sosyal dinamiklere uygun, kapsayıcı bir sürdürülebilirliğin sağlanması adına bütüncül, katılımcı ve şeffaf çalışmaların nasıl olması gerektiğine dair detayları içeren, “Kâğıttaki Çizgiler, Topraktaki Hayatlar: Türkiye’nin Yerel Gerçeklikleri Haritaya Sığmıyor” başlıklı yazısını okumak için tıklayınız.
Kaynaklar:
• Selçuk Şirin – Bakışınızı Değiştirecek 10 Deney: İnsan
• Dr. Öğr. Üyesi İsmail Güneş – Porto Alegre, Paris ve Seul Katılımcı Bütçe Modelleri, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi / Cilt: 22, Sayı: 2, Haziran 2020, 537-554
• Süper Bloklar: Barselona’nın Araçsız Alanları Daha Katılımcı ve Sağlıklı bir Kent Hayatı Sunuyor
• Evrim Töre – Bir Katılım Aracı Olarak Kentsel Tasarım: Medellin Mucizesi, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication – TOJDAC ISSN: 2146-5193, January 2018 Volume 8 Issue 1, p.19-36