İçindekiler
Dünyanın dört bir yanında kadın haklarının ve eşitliğin kutlandığı gün olan 8 Mart, yalnızca bir kutlamadan çok daha fazlası: Bir farkındalık çağrısı, bir dayanışma sesi ve umut dolu bir geleceğin inşası için büyük bir adım…
Bu yıl, 8 Mart’ı yıkıcı sonuçlara yol açabilen depremler ve kadına yönelik şiddet gerçeği ile ele almak hem toplumsal hem de bireysel gücün ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Depremden sonra geride kalan enkazlar kadar, şiddetin görünmeyen yaraları da hayatları temelinden sarsabiliyor.
Peki, biz bu yıkıcı sonuçları değiştirmek için ne yapabiliriz?
Deprem ve Kadınlar
Depremler; yaş, cinsiyet ya da sosyal statü gözetmeden herkesi etkilese de istatistikler afetlerden en çok zarar görenler arasında kadınlar ve çocukların ilk sırada geldiğini gösteriyor. Acil durumlar, kadınların fiziksel ve psikolojik olarak daha savunmasız kaldığı ortamlara yol açabiliyor. Geçici barınma alanlarında güvenlik riskleri artarken, temel hijyen ve sağlık hizmetlerine erişim de zorlaşabiliyor.
Bu noktada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Tıpkı binaları depremden koruyacak güvenli yapı sistemleri tasarladığımız gibi, kadınların da hayatlarını koruyacak sistemleri nasıl inşa edebiliriz?
Kadına Yönelik Şiddet: Sessiz Bir Deprem
Kadına şiddet, tıpkı beklenmedik bir deprem gibi aniden ortaya çıkarak geri dönüşü zor yaralar bırakabilir. Toplumların temel yapı taşları olan kadınlar; fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetle sarsıldığında bundan yalnızca bireysel hayatlar değil, geleceğimiz de derinden etkilenir. Şiddetin yol açtığı yıkım, bazen gözle görülür izler bırakırken bazen de içten içe çöküşe sebep olur. Ancak her iki durumda da tahribat büyüktür ve uzun vadede yıkıcı sonuçları vardır.
Deprem anında sağlam temellere sahip binalar nasıl ayakta kalabiliyorsa, kadınlar da güçlü bir destek sistemiyle ayakta kalabilir. Bu destek, sadece bireysel farkındalıkla değil toplumsal bilinç ve kurumların etkin işleyişiyle de şekillenir. Hukuki mekanizmaların işlerliği, sığınma evlerinin yeterliliği, kadınların ekonomik olarak bağımsız olmasını sağlayan politikalar ve eğitime verilen önem, kadınların yaşamını güvence altına alabilecek güçlü temellerdir.
Yalnızca fiziksel zarar vermekten ibaret olmayan şiddet; duygusal, ekonomik, cinsel ve psikolojik yönleriyle de kadınları yıpratır. Bir kadın, maruz kaldığı şiddeti anlatmakta ne kadar zorlanıyorsa, bizler de bu sessiz çığlığı duymakta o kadar gecikiyoruz. Bu yüzden yalnızca bireysel farkındalığımızı artırmakla kalmamalı, toplumsal olarak dayanışma göstermeliyiz. Komşumuz, arkadaşımız, iş arkadaşımız ya da hiç tanımadığımız bir kadın sessizce yardım bekliyor olabilir. Onlara uzatılan bir yardım eli hayat kurtarabilir.
Birlikte Daha Güçlüyüz
Bu yıl 8 Mart’ta, sadece kutlama yapmak yerine depremlere ve kadına yönelik şiddete karşı dayanıklı bir toplum inşa etmenin yollarını arayalım. Kadınların haklarına saygılı, onları koruyan ve güçlendiren bir toplum yaratmak hepimizin sorumluluğu. Güçlü ve eşit bireylerden oluşan bir toplum, şiddete karşı en büyük kalkandır.
Binalarımızı depreme karşı güçlendirirken, kadınların yaşam haklarını da aynı kararlılıkla savunmalıyız. Unutmayalım ki, bir toplumun gerçek gücü, en savunmasız olanları nasıl koruduğuyla ölçülür. Eğitim, farkındalık ve dayanışma, bizi bu hedefe bir adım daha yaklaştıracaktır.
“Sesimi duyan var mı?” sorusu yalnızca enkaz altında kalan birinin çığlığı değil aynı zamanda toplumsal baskı ve şiddet karşısında sesi duyulmayan kadınların da haykırışıdır. Biz duyalım ki, onlar karanlıkta kalmasınlar.