İçindekiler
Sanayi Devrimi’nden sonra batıdaki hızlı şehirleşme süreçlerinin geriden takip edilmesi ve beledi hizmetlerin çok sonraları kurumsallaşması, Tanzimat’tan günümüze Türk şehirleri için imarın hep öncelikli konu olmasını sağlamıştır. Bu yaklaşım, şehircilikle ilgili mevzuatın isimlendirilmesinde de kendisini göstermiştir.
Tanzimat Dönemi’ndeki Ebniye ve Turuk Nizamnamesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ana hatları değişmeden Belediye Yapı ve Yollar Kanunu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Zaman içerisinde artan şehirleşme meseleleri ile birlikte bu alandaki düzenlemeler, 1956 yılında İmar Kanunu’na evrilmiştir.
İmar Mevzuatında Değişim Var Ancak Dönüşüm Yok
1985 yılında yürürlüğe giren ve imar – şehircilik alanındaki genel düzenlemeleri belirleyen 3194 sayılı İmar Kanunu’nun bütünlüğü, süreç içerisinde yapılan değişikliklerle bozulmuştur. İmar Kanunu’ndan sonra planlamaya ilişkin birçok kanun hükmünde kararname (KHK), yönetmelik, genelge, yasaları düzelten ve bunlara ek yapan kanun, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararı bulunmaktadır. Bu durum, imar ve planlamaya ilişkin münferit düzenlemelerin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Öyle ki yaklaşık 39 yıldır yürürlükte olan İmar Kanunu’nda 36 kez değişiklik yapılmıştır. 50 maddelik Kanunun 43 farklı maddesinde 63 defa değişiklik yapılmıştır.
Peki, tüm bunlara rağmen İmar Kanunu güncel mi? diye sorarsanız, maalesef olmadığını söyleyebilirim. Söylemi temellendirmek adına da bu noktada birkaç noktaya değinmek faydalı olacak.
İmar Kanunu Neden Güncel Değil?
Öncelikle Kanunun 8’inci maddesinde hâlâ bölge planlarını yapma ve yaptırma yetkisi tarif edilirken 2011 yılında kapatılan “Devlet Planlama Teşkilatı” işaret edilmektedir. Nitekim Kanunun günceli yakalamasındaki tek eksiklik bu da değildir. Kanun metninde “sürdürülebilirlik” kelimesi hiç geçmemekte, “dayanıklılık” kelimesi ise yalnızca yapı dayanıklılığı bağlamında ele alınmaktadır.
Yine iklim değişikliği konusu ise sadece kırsal alan planlamasında 2013 yılında yapılan değişiklikle “iklim duyarlı ve ekolojik özellikli plan” hazırlanması yönünde Kanunda yer almış, bunun dışında iklim değişikliğine değinilmemiştir. Diğer yandan Yasada “katılım” kelimesine ise sadece muhtarların köy tasarım rehberi hazırlıklarına katılımına atfen yer verilmiştir. Dolayısıyla İmar Kanunu sık sık değiştirilmiş olmasına rağmen bu değişiklikler Kanunun küresel planlama gündemini yakalamasını sağlayamamıştır.
Şehirleşme Sürecinde Yeni Bir Kırılma Noktasındayız
Türkiye’de şehirler ve şehirleşme süreci çeşitli aşamalardan geçmiş, günümüzde ise yeni bir kırılma noktasına gelinmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşturulmaya çalışılan düşük yoğunluklu modern şehirler hedefi, 1950’li ve 1980’li yıllarda meydana gelen ani, hızlı ve büyük göç dalgaları ile büyük sekteye uğramıştır. Şehirlerin kaldırabileceği düzeyin üzerindeki bu göçler, makro dengelerin bozulmasına ve bunun sonucu olarak da şehir mekânı ve yaşam standartlarına ilişkin ideallerin ikinci plana itilmesine neden olmuştur. Diğer bir ifadeyle ülkemizin maruz kaldığı hızlı şehirleşme süreci; yaşam kalitesi düşük, yüksek yoğunluklu ve altyapısı yetersiz şehirler üretmiştir.
Dolayısıyla mevcut İmar Kanunu’nun yasalaştığı 1980’lerde Türkiye’de şehirleşme oranı yaklaşık yüzde 50 düzeyindeyken, şehirleşme hızı yıllık yaklaşık yüzde 5 ile tarihin en yüksek seviyesine çıkmıştır. Bu nedenle İmar Kanunu’nun özü, hızlı şehirleşmeye cevap üretmek üzere yapılaşma süreçlerinin hızlandırılması ve gecekondulaşmanın önlenmesi için yasal imar süreçlerinin desteklenmesidir.
Bahsi geçen sebeple de aynı dönemde imar planlarını onaylama yetkisi yerel düzeyde belediyelere devredilmiştir. Ancak ülkemizde hem nüfus artış hızı yavaşlarken aynı zamanda şehirleşme hızı da önemli ölçüde azalmıştır. Dolayısıyla Kanunun çıkış dönemindeki öncelik ve yaklaşım günümüz şehirleşme sorunlarını ve gündemini yansıtmamaktadır. Zira gelişmiş ülkelerde olduğu gibi şehirleşme hızı düştükçe politikalar da yapı değiştirmektedir. Örneğin başlangıçta şehre yeni gelen kişiler için konut sağlama ihtiyacı ön plandayken, günümüzde yaşam kalitesinin arttırılması ve kaynakların sürdürülebilir kullanımı önemli hâle gelmiştir.
Statik İmar Planlamadan Dinamik Şehir Planlamaya Geçiş
Aktarmaya çalıştığım içerik ve gündem, Kanunun öngördüğü planlama araçlarının isimlendirmesine de yansımıştır. Zira tüm dünyada “şehir planı” olarak adlandırılan planlar bizde hâlâ “imar planı” şeklinde adlandırılmaktadır.
Dünyadaki diğer şehirlerden farklı olarak dinamik ve değişken bir yapıya sahip olan şehirlerimiz, afetlerin de olumsuz etkileri ile sürekli bir dönüşüm içerisine girmektedir. İmarın acil ve gerekli olduğu dönemde bu isimlendirmenin tercih edilmesi makul görülebilir. Ancak günümüzde şehirlerimizin ana gündemi dönüşüm, sürdürülebilirlik ve dirençlilik hâline gelmiştir.
Son yıllarda şehirleşme sürecimizin ana karakteri hâline gelen yüksek şehirleşme hızı, giderek yavaşlamıştır. Şehirleşme hızı düştükçe şehirleşme politikaları da boyut değiştirmektedir. Kentlerimizi etkileyen büyük krizlerle karşılaşmamız nedeniyle şehircilik gündemimiz de kökten değişmeye başlamıştır. 2020 yılında KOVID-19 pandemisi, 2021 yılında iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine bağlı olarak yaşanan sel – yangın felaketleri ile müsilaj krizi ve maalesef 2023 yılında yaşanan depremler; şehircilik gündemimizde dirençlilik konusunu ilk sıraya taşımıştır. Bu yıl gerçekleştirilecek yerel seçimlerden önce farklı siyasi partilerin yerel yönetim vizyonlarının ortak noktasının da “kentsel dirençlilik” olduğunu görmekteyiz.
Planlamada Zihniyet Dönüşümü Mevzuatla Başlatılmalı
Günümüz şehirlerinin karşılaştığı zorluklar, sadece yapılaşma ve imar düzenlemeleriyle çözülemez hâle gelmiştir. Şehirlerimizin sürdürülebilirlik, çevresel etki, iklim değişikliği ve toplumsal katılım gibi karmaşık konularla başa çıkabilmesi için daha kapsamlı bir yaklaşım benimsenmelidir.
Kent planlamasında dönüşümün diğer bir önemli unsuru da teknolojinin ve veri analizinin kullanımıdır. Akıllı şehir teknolojileri, şehirlerimizin kaynaklarının daha etkin kullanılmasını sağlayabilir, trafik yönetiminden enerji verimliliğine kadar birçok alanda kıymetli çözümler sunabilir. Bu nedenle geleceğin şehir planlaması sadece fiziksel altyapıyı değil, aynı zamanda dijital altyapıyı da kapsamalıdır.
Tüm bu sebeplerden hareketle şehircilik yaklaşımımızda köklü değişimleri yansıtacak bir düzenleme yapılmalıdır. Söz konusu düzenlemeyle şehirleşmeye sadece imar açısından bakan yaklaşım değiştirilmelidir. Özetle kenti; vizyonu, tarihi, coğrafyası, ekonomisi ve kültürü ile bir bütün olarak gören şehir planlama zihniyeti hayata geçirilmelidir. “İmar planı”, “imar kanunu” gibi yapılaşmaya odaklı mevzuat yerine “şehir planı”, “şehircilik kanunu” kavramlar kullanılmalıdır. Mevzuat hazırlanırken; kaynak kullanımı, akıllı altyapı ve kentler, iklim değişikliği ile diğer afetlere dirençli şehirler, katılımcı ve şeffaf planlama gibi kavram ile yaklaşımlar benimsenmelidir.