İçindekiler
Pek çoğumuzun aşina olduğu sürdürülebilirlik kavramı, gelecek nesillerin gereksinimlerini karşılama yeteneğine zarar vermeden kendi ihtiyaçlarımızı giderme anlamına gelmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı nispeten yeni bir fikir olsa da bir bütün olarak köklerini; sosyal adalet, korumacılık, enternasyonalizm ve birçok farklı hareketten almıştır.
Sürdürülebilirlik kavramı, aklımıza hep çevresel sürdürülebilirliği getirmektedir. Ancak doğal kaynakların yanı sıra sosyal ve ekonomik kaynaklara da ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında sürdürülebilirlik sadece çevreciliği değil, sosyal eşitlik ve ekonomik kalkınma konularını da kapsamaktadır. Hatta bu noktalar, sürdürülebilirlik kavramının temel taşlarındandır…
Sürdürülebilirlik ile Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim İlişkisi
Bu noktada Türkçeye; Çevresel, Sosyal ve Kurumsal Yönetişim olarak da çevrilebilen Environmental Social Governance (ESG) kavramı ortaya çıkmıştır. ESG yaklaşımının tohumları, 1950’li yıllarda sosyal açıdan sorumlu yatırım yapma konusunda hassas firmaların ortaya çıkmasıyla atılmıştır.
ESG yatırımı; genellikle sürdürülebilir, sosyal açıdan sorumlu ve görev duygusu ile hareket eden yatırımları ifade etmektedir. ESG, bir işletmeye veya şirkete yapılan yatırımın; çevresel, ekonomik, sosyal etki açısından sürdürülebilirliğini ve etik olup olmadığını ölçmek için kullanılmaktadır. Özetle bu yaklaşım, sürdürülebilirliğin çevresel konuların ötesine geçmesi adına bütünsel bir bakış açısı sunmaktadır.
Çevresel sürdürülebilirlik konularının altında karbon gazı emisyonu, temiz ve yeşil enerji ile iklim değişikliği gibi başlıklar sıralanmaktadır. Sosyal kaygılar kapsamında da sosyal fayda, kapsayıcılık, çeşitlilik, insan, hayvan ve tüketici hakları gibi konular öne çıkmaktadır. Devamında kurumsal yönetişim bacağında ise yönetim yapısı, istihdam ilişkileri, çalışan faydaları ile yan faydalar ve esenlik gibi konu başlıklarına değinilmektedir.
Her gün daha fazla yatırımcı ile üretici, kararlarını desteklemek için ESG ve iklim verilerini izlemekte ve yatırımlarını bu dinamiklere göre yönlendirmektedir. Dolayısıyla çevreye, insana ve topluma dokunan her işletme, ESG’yi bir kılavuz olarak seçmelidir.
Tüm iş dünyasına uygulanabilecek bu kavramın, şüphesiz ki her sektör için farklı bir ölçüm kıstası ve çıktısı olacaktır. Nitekim ilaç şirketlerinden gıda Ro-Ro taşımacılığına, finansal hizmetlerden inşaat sektörüne farklı alanlarda aktif birçok firma ESG adına attığı adımları raporlamayı; müşterilerine, iş ortaklarına ve genel anlamıyla topluma karşı bir sorumluluk olarak görmeye başlamıştır. Bu noktada Birleşmiş Milletler (BM) gibi kuruluşlar da ESG kriterlerinin nasıl ölçülmesi ve raporlanması gerektiğini detaylı bir şekilde anlatan kılavuzlar yayımlamıştır.
Gayrimenkul Sektörü Açısından ESG Ne İfade Etmektedir?
Gayrimenkul sektörü uzunca zamandır maalesef salt rant amaçlı yapılan, sosyal ve çevresel hassasiyetin minimumda olduğu yatırımlarla ön planda görünmüştür. Öte yandan özellikle yeni tip koronavirüs (COVID-19) pandemisi ile birlikte de bu trend, tersine dönmeye başlamıştır.
Gayrimenkul sektörünün çevresel, sosyal ve yönetişimsel etkilerine dair olan farkındalığı, yatırımcı ve geliştiriciler tarafından günden güne artmaktadır. Bunun temel sebebi; gayrimenkul ürünlerinin kullanıcılarının ve kreditörlerinin bu yönde geliştirdikleri hassasiyet olmaktadır. Çünkü içinde kullanıcıları olmadığı takdirde her bir gayrimenkul ürünü, soğuk ve yaşam belirtisi göstermeyen cisimlerden farksızdır.
ESG’nin gayrimenkul sektörü özelindeki konu başlıkları ve hassasiyetleri, bu maddelerle sınırlı olmamakla beraber, aşağıdaki gibi sıralanabilmektedir:
Çevresel Etki
- Enerji ve su sarfiyatı,
- Atık yönetimi,
- Net sıfır karbon,
- Hava kalitesi,
- Ekoloji & biyoçeşitlilik,
- Yakın çevre ile etkileşim,
- İnşaatta yerel malzemelerin kullanılması, ham madde taşıma seyahatlerinin azaltılması.
Sosyal Etki
- Güvenlik,
- Temiz su ve havaya erişim,
- Yeşil alan ile sosyal ve kültürel tesislere erişim,
- Yaşayan, çalışan ve ziyaretçilerin esenliği ile sağlığı,
- Eğitim ve istihdam olanaklarına erişim,
- Canlı ve güvenli kamusal alanlar/mahalleler,
- Kiracı haklarının korunması ve memnuniyeti,
- Barınma imkânları ve erişilebilir kiralar,
- Yerel işletmelere verilen destekler,
- Planlamaya katılım,
- Mekânsal, sosyal ve iş hayatı açısından kapsayıcılık/çeşitlilik,
- Engelsiz mekânlar.
Kurumsal Yönetişim
- Her kıdemde kapsayıcılık ve çeşitlilik (özellikle karma yönetim kurulu),
- Adil ücret ve yan haklar,
- Adil ticaret,
- Vergi yönetimi ve şeffaflığı,
- İş etiği,
- Saygılı iletişim,
- İş-özel hayat dengesi,
- Fırsat eşitliği ve adil yetenek yönetimi,
- İş ortaklıkları kurulumunda sürdürülebilirlik, adil ticaret ve sosyal adalet temalarına özen gösteren firmalar ile ortaklıklar kurulması.
Yaptırımlar, Yatırımcıları Bu Alana İtiyor
Yeşil finansman ürünlerinin yaygınlaşması, sürdürülebilir yatırımlara sağlanan teşvikler, hatta sürdürülebilirlik ilkelerini göz ardı eden kurumlara finansman sağlanmaması veya iş ortaklıklarının geliştirilmemesi gibi yaptırımlar da işin finansal bacağını oluşturmaktadır. Tüm bu gelişmeler de yatırımcıları, tüm yatırımlarını ESG kriterleri doğrultusunda kurgulamaya zorunlu hâle getirmektedir.
Bu bağlamda finansal hizmetler ve gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren birçok firma da büyüme ve yönetim stratejilerine ESG’yi dâhil etmiştir. Araştırma kuruluşu Delloite’un 2020 yılında mali işler müdürleri (CFO) ile gerçekleştirdiği araştırmaya göre bu sektörlerde aktif 114 firmanın, çalışmalarına ESG stratejilerini entegre ettikleri sonucuna ulaşılmıştır.
Önem sırasına göre bahsi geçen kararların arkasında yer alan 3 temel husus ise ESG’nin şirket stratejisinin bir parçası olarak görülmesi, uzun dönem performans kriterleri için ESG’nin zaruri olması ve yatırımcı ile kreditörlerin beklentilerinin hassasiyetle giderilmesi olarak öne çıkmaktadır.
Öte yandan ESG’nin E’sini oluşturan çevresel sürdürülebilirlik, sosyal ve kurumsal yönetişim konularına kıyasla her zaman daha ön planda olmuştur. ESG’nin sürdürülebilirlik kavramından ayrışmasının temel etkenleri olan sosyal ve kurumsal yönetişim konularının da firmaların stratejik planlama çerçevelerine dâhil edilmesi gerekliliği unutulmamalıdır.
Son olarak ise ESG kriterleri günü kurtaran kısa vadeli çözümler olarak görülmemeli, uzun vadeli stratejilere entegre edilmeli ve “sürdürülebilir sürdürülebilirlik” sadece gayrimenkul sektörünün değil, tüm alanlarda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların hedefi olmalıdır.