İçindekiler
İklim değişikliğinin çok fazla gündemde olduğu ve etkilerinin yoğun olarak hissedildiği günümüzde, toplumdaki farkındalık giderek artmaktadır. Şehirlerimiz de bu farkındalığa paralel olarak sürdürülebilir kalkınma yolundaki düşük karbonlu gelecek vizyonlarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu vizyon doğrultusunda düşük karbonlu bir kalkınma sürecine ulaşabilmek için ayrıntılı ve iyi kurgulanmış bir plan gerekmektedir.
Küresel İklim Krizi İle Mücadelede Yerel Eylemlerin Önemi
Sera gazı emisyonlarıyla sonuçlanan küresel ekonomik büyümenin neden olduğu çevre ve insan sağlığı sorunları, 1970’lerin ikinci yarısından bu yana uluslararası kalkınmanın başlıca kaygısı olmuştur. 1990’larda hızlı sanayileşme, gelişme ve kentleşmenin canlanması nedeniyle, bu sorun insan sağlığını ve doğal dengeyi giderek daha fazla tehdit etmeye başlamıştır. Bu durum küresel ölçekte yeni bir kalkınma modelini zorunlu kılmış ve Birleşmiş Milletler (BM) konuyla ilgili küresel ölçekte ortak bir mutabakatla kalkınma gündemine yönelik yeni bir anlayış geliştirmeye başlamıştır. Bu doğrultuda sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk olarak 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun sonucu olan Brundtland Raporu’nda dile getirilmiş ve çevreyi, ekonomiyi ve kalkınmanın sosyal temellerini dengeleyen bütünleşik bir yaklaşım olarak ortaya konulmuştur.
1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda bu tanım üzerinde fikir birliğine varılmıştır. 2012 yılındaki BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansında ise dünya liderleri sürdürülebilir kalkınma konusundaki belirlenen 17 ana amaç ve 169 alt hedef üzerinde mutabakata varmış ve 2030 yılında bu hedeflere ulaşma yolundaki yol haritası Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiştir.
Bununla birlikte sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada en büyük tehditlerden birisi hâline gelen iklim değişikliği konusunda yaşanan gelişmeler bu alanda ilave tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede Paris Anlaşması, küresel ısınmayı 2°C’nin çok altında sınırlayarak ve endüstri öncesi seviyelere kıyasla 1,5°C ile sınırlandırma çabalarını sürdürerek iklim değişikliğini önlemek için küresel bir çerçeve ortaya koymaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından Aralık 2015’te ilan edilmesinden bu yana iklim değişikliği, küresel ve ulusal düzeyde ele alınmakta ve tüm dünyada siyasi gündemin ana konu başlıklarından birisi hâline gelmektedir.
İklim değişikliği doğası gereği küresel bir sorun olmasına rağmen hem yerel olarak hem de bireyler dahil tüm paydaşlar tarafından ele alınması gereken bir sorundur. Bu nedenle ülkeler emisyonlarını azaltmaya çalışırken, iklim değişikliği etkilerine en çok maruz kalan insanlar ve topluluklar bu etkilere karşı dayanıklılıklarını artırmak için de harekete geçmektedir.
Her ne kadar Birleşmiş Milletlerin verilerine göre bugün dünya nüfusunun yüzde 55’i şehirlerde yaşıyor olsa da 2050 yılına kadar bu oranın yüzde 68’e çıkması beklenmektedir. Ancak şehirler nüfuslarının çok ötesinde kaynak kullanımı ve emisyon salımına kaynaklık etmektedir. Şehirler, yüksek nüfus ve aşırı kaynak kullanımı ile yoğun altyapı gereksinimleri nedeniyle sera gazı emisyonlarının büyük bir bölümüne neden olmaktadır.
Şehirler bir yandan iklim değişikliğine neden olan faktörlerin kaynağını oluştururken diğer yandan bu değişikliğin oluşturduğu olumsuz etkilere de maruz kalmaktadır. İklim değişikliğinin; kentsel alanlarda ısı stresi, aşırı yağış, sel, toprak kayması, hava kirliliği, kuraklık, su kıtlığı, deniz seviyesinin yükselmesi ve fırtına dalgalanmalarından kaynaklanan riskler dahil olmak üzere birçok riski artırdığı kabul edilmektedir. Bu nedenle dünyanın dört bir yanındaki şehirler iklim değişikliğiyle mücadele konusunda küresel, ulusal ve yerel ölçekteki iş birlikleri ile birlikte çalışmaya devam etmektedir.
Yerel İklim Eylem Planlamasında Uluslararası İş Birlikleri
Küresel ölçekte bu mücadelede yer alan organizasyonlardan birisi de İklim ve Enerji için Belediye Başkanları Küresel Sözleşmesidir (GCoM). Bu organizasyon, 6 kıta ve 142 ülkeden 12.000’den fazla şehir ve yerel yönetimin taahhüdüne dayanmaktadır ve kentsel iklim liderliği için en büyük küresel ittifaklardan birisidir. Ülkemizden de birçok yerel yönetimin taraf olduğu bu sözleşme yerel ölçekte şehirlerin karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik taahhütlerini kamuoyu ile paylaşması, bu taahhütlere ulaşmaya yönelik eylem planlarının ilan edilmesi ve düzenli olarak raporlanması ile izlenmesini hedeflemektedir.
Sözleşme imzalayan taraflar, iklim değişikliğinin etkilerinin hafifletilmesi ve adaptasyon için entegre bir yaklaşım benimsemeyi taahhüt etmektedir. Taraflar, sözleşmeyi imzaladıkları ilk iki yıl süresince, 2030 yılına kadar CO2 emisyonlarını en az yüzde 40 oranında azaltmak ve iklim değişikliğine karşı esnekliği artırmak amacıyla Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı (SECAP) geliştirmektedir. Sözleşmeye taraf olan yerel yönetimler iklim eylemleri ve sürdürülebilir enerji alnında yürüttükleri projeleri “Covenant of Mayor” platformu üzerinden paylaşmakta, iyi uygulama örneklerini bu platformda kullanıcılara duyurmaktadır. SECAP’larını tamamlayan belediyeler izleme ve değerlendirme faaliyetleri kapsamında Covenant of Mayors merkezine düzenli raporlar iletmekte ve bu raporlar ile karbon salımını azaltma stratejilerine dönük gelişmeleri paylaşmaktadır.
Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planlarının Amacı
SECAP’lar, şehirlerin hem karbon emisyonlarını azaltmayı hem de iklim değişikliğine karşı dirençlerini artırmayı hedefleyen stratejiler sunar. Bu nedenle hazırlanan yerel iklim eylem planlarında stratejik hedef ve önceliklerin yanında bunlara hayata geçirmeye yönelik somut yatırım önceliklerini ve finansman alternatifleri de ele alınır. Bu planların temel amaçları şunlardır:
Karbon Emisyonlarının Azaltılması
SECAP’lar, yerel yönetimlerin enerji kullanımını optimize ederek fosil yakıt kullanımını azaltmasını ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmasını hedefler. Bu, enerji verimliliği önlemleri ve düşük karbon teknolojilerinin yaygınlaştırılması ile sağlanır.
İklim Değişikliğine Uyum
Sadece emisyonları azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda iklim değişikliğinin getirdiği risklere karşı şehirlerin daha dayanıklı hâle getirilmesini amaçlar. Bu, altyapının iklim koşullarına uyumlu hâle getirilmesi, sel, aşırı sıcaklık gibi risklere karşı hazırlıklı olunması gibi önlemleri kapsar.
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Yaygınlaştırılması
Güneş, rüzgar, biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı teşvik edilerek enerji arz güvenliğinin artırılması ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması hedeflenir.
SECAP’ın Temel Bileşenleri
Enerji Tüketimi ve Emisyon Envanteri (BEI)
SECAP hazırlık sürecinde, şehirlerin mevcut enerji tüketimlerini ve sera gazı emisyonlarını detaylı bir şekilde analiz eden bir envanter hazırlanır. Bu envanter hem mevcut durumu anlamak hem de ilerlemeyi ölçmek için bir temel oluşturur.
Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı (SEAP)
Şehirlerin enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için atacakları adımları belirleyen bir yol haritasıdır. SEAP kapsamında enerji tasarrufu, kamu ve özel binalarda enerji verimliliği önlemleri, ulaşımda düşük karbonlu çözümler gibi somut projeler geliştirilir.
İklim Uyum Eylem Planı
İklim değişikliğinin mevcut ve gelecekteki etkilerine karşı yerel yönetimlerin nasıl hazırlanacağını belirleyen bu plan; altyapı yatırımları, acil durum planları ve risk yönetimi stratejilerini içerir.
SECAP Neden Önemli?
Yerel Yönetimler İçin Rehber
SECAP, yerel yönetimlerin iklim değişikliği ve enerji verimliliği konusundaki stratejik kararlarını yönlendiren önemli bir araçtır. Şehirler, bu planlar aracılığıyla sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmaya daha yakın hale gelir.
AB Politikalarıyla Uyum
SECAP, Avrupa Birliği’nin 2030 İklim ve Enerji Çerçevesi hedefleriyle uyumludur ve yerel yönetimlerin bu hedeflere katkı sunmasını sağlar. Bu çerçevede, sera gazı emisyonlarının %55 azaltılması ve yenilenebilir enerji kullanımının artırılması gibi hedeflere katkı sunar.
Finansman Olanakları
SECAP’ın uygulanması, şehirlerin ulusal ve uluslararası finansman kaynaklarına erişimini kolaylaştırır. Birçok uluslararası finansman programı, SECAP’lar aracılığıyla geliştirilen projelere destek verir.
İklim Değişikliğine Karşı Türkiye’deki Durum
Güncel durum itibarıyla Türkiye’den 78 belediye (20 büyükşehir, 43 büyükşehir ilçe, 6 il belediyesi, 8 ilçe belediyesi ve 1 belde belediyesi) CoM imzacısı olmuştur. Diğer yandan ülkemizde de yerel yönetimler yerel iklim değişikliği eylem planlarını hazırlama süreçlerine devam etmektedir. Birçok politika belgesinde yer alan politika hedefleri doğrultusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Yerel İklim Değişikliği Eylem Planlarına (YİDEP) yönelik mevzuat taslaklarını hazırlamış ve başta büyükşehir belediyeleri olmak üzere plan hazırlıklarında önemli aşamalar kat edilmiştir.
Yerel iklim eyleminin güçlendirilmesi amacıyla yürütülen Türkiye’de Yerel İklim Eylemi için AB Ortaklığı Projesi kapsamında belirlenen altı pilot ilin (Isparta, Ordu, Antalya, Kahramanmaraş, Kastamonu ve Elazığ) öncü bir rol üstlenerek Yerel İklim Değişikliği Eylem Planlarını (YİDEP) hazırlaması hedeflenmiştir. Diğer yandan “Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Eyleminin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında Konya, Muğla, Sakarya ve Samsun olmak üzere 4 pilot belediye için yerel uyum stratejileri ve eylem planları hazırlanmaktadır. Ayrıca İLBANK koordinasyonunda yürütülen Sürdürülebilir Şehirler Projesi kapsamında Adana ve Manisa illerinde Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planları tamamlanmıştır.