İçindekiler
Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) tarafından 2000 yılından bu yana her yıl düzenlenen ve bu seneki ana teması “Depremle Yaşamak İçin: Çelik Yapı” olan organizasyonda, Şubat 2023 depremleri yapısal anlamda değerlendirilerek sonuç ve öneriler üretildi. “Zaman daralıyor!” vurgusunun yapıldığı etkinlikte; depreme dirençli yapılar inşa edilebilmesi için gereken çözümlere odaklanılarak, sektör paydaşlarının bir araya gelmesi yönünde çağrı yapıldı.
25. Yapısal Çelik Günü’nün açılış konuşmalarını; Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) Yönetim Kurulu Başkanı Yener Gür’eş, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdür Yardımcısı Atila Erenler ve Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan yaptı.
Yener Gür’eş: Bu Ülke İçin En Büyük Tehdit Depremdir
Gayrimenkul sektöründeki değişimin iki nedeni bulunduğunu; bunlardan birinin, deprem riski nedeniyle kentsel dönüşüm, diğerinin ise teknolojide yaşanan gelişmeler olduğunu aktaran Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) Yönetim Kurulu Başkanı Yener Gür’eş, sözlerine şöyle devam etti:
“Gelişen teknolojiyi anlayanlar ve yakalayanlar dünya pazarındaki rekabet gücünü muhafaza edebilecek, diğerleri ise teknolojiyi yakalayanlara hizmet etmeye devam edecek.
Sonucu facia olan doğal olaylar yaşayınca insan bunun sonunda diyor ki; ‘Bu ülke için en büyük tehdit nedir?’ Bu ülke için en büyük tehdit depremdir. Tabii buna, etik değerlerdeki erozyonu ve sorunlara karşı rasyonel çözüm üretemeyişimizi de eklemek mümkün.
“Şubat 2023 Depremlerinde Hiçbir Çelik Yapının Göçmemesi Tesadüf Değil”
6 Şubat 2023’te meydana gelen ve 17 ilimizi etkileyen Kahramanmaraş merkezli depreme biraz daha yakından bakacak olursak, deprem sonrasında yayınlana resmî rakamlara göre; 262 bin 475 yapı göçtü veya sonradan yıkıldı, yaklaşık 55 bin can kaybımız var. Bu depremde hiçbir çelik yapı göçmedi. Bu bir tesadüf değil.
Bundan sonraki depremlerde 10 binlerce insanın hayatını kaybetmemesi, 100 binlerce binanın yıkılmaması, 100 milyarlarca dolar ekonomik kayba uğranmaması için tek çare, depremde yıkılmayacak yapılar yapmak.”
Atila Erenler: Hafif Çelik Yapılar İçin Yönetmelik Hazırlığımız Var
Mühendisliğin hâlâ sadece bir ‘hesap’ olarak görüldüğünü ancak bu anlayışın değişmesi gerektiğini vurgulayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Mesleki Hizmetler Genel Müdür Yardımcısı Atila Erenler, şu ifadeleri dile getirdi:
“1975 yönetmeliğiyle çalışırken oluşan, 2023 Kahramanmaraş depreminde yapılardaki hasarları görmüşsünüzdür, özellikle davranışı bilen mühendislik anlayışında çok ilerleme olmadığını görüyoruz. Mühendislik hâlâ salt bir hesap olarak görülüyor. Çıktılara, renklere bakılıp ilerlenen bir iş gibi görülüyor. Mühendislik camiasının gelişmesiyle umarım bu anlayış daha ileriye gider.
“Deprem Dirençli Bir Yapılaşmayı Hedefliyoruz”
2016 – 2017 yıllarında müstakil bir çelik yönetmeliği yayınlandı. Ahşap yapılar yönetmeliğide yayınlandı, seneye yürürlüğe girecek. Hafif çelik yapılar için de şu anda böyle bir hazırlığımız var. Üstyapı stokunu iyileştirmek ve depreme dirençli bir yapılaşmayı sağlamak için gayret sarf ediyoruz.
Bu konuda hem tasarımcıların hem imalatçıların hem de mimar – mühendislerin bilgisi, tecrübesi ve olgunluğu çok önemli. Erdemli insanlara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.”
Dr. Veysel Yayan: Firmalarımızın Yapısal Çelik Üretim Kapasitesi 6,5 Milyon Ton
Ülkemizde şu anda 49 tane yapısal çelik üreticisi olduğunu aktaran Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Dr. Veysel Yayan’ın açıklamalarından satırbaşları şu şekilde:
“Türkiye’deki yapısal çelik firmalarının toplam üretim kapasitesi 6,5 milyon ton seviyesine ulaşmış vaziyette. Tüketim miktarı ise 2 milyon 351 bin ton. Bunun yanında 2 milyon 917 bin ton da ihracatımız var. Sıkıntılı günlerde ihracatı hemen durdurup, iç piyasaya verebiliyorsunuz. Bunu, 2023 Kahramanmaraş depreminde yaşadık. Konteynerler için yapısal çeliğe ihtiyaç duyuldu ve bakanlıklar tarafından o dönemde ihracatın durdurulup, önceliğin konteyner üreticilerine verilmesi talep edildi. Biz de memnuniyetle bunu gerçekleştirdik.
“Depremlerde Yaşadığımız Kayıpları, Alacağımız Tedbirlerle Engellemek Zorundayız”
Zor zamanlarda bunları yapıyoruz ama mühim olan zor zamanlarda bu sıkıntıları yaşamamak. Bizdekine benzer depremler Meksika’da, Japonya’da olduğunda böyle tablolarla karşılaşılmıyor. İran’da bile benzeri depremlerde bizdeki kadar kayıp olmuyor. Bu bizim müstahak olduğumuz bir durum değil. Mutlaka ve mutlaka insani birtakım tedbirlerle, itibarımızı çok ciddi derecede olumsuz etkileyen bu durumu engellemek mecburiyetindeyiz.
“Yapısal Çelik Üretim Kapasitemizi 59 Milyon Tona Çıkarabilecek Durumdayız”
Türkiye’deki yapısal çelik firmalarının toplam üretim kapasitesini 6,5 milyon ton olarak açıkladım ancak bu kapasite, bütün limitlerimizi göstermiyor. 59 milyon ton çelik üretme kapasitemiz var. Böyle bir talebi gördüğümüz zaman, bu miktarı üretebilecek durumdayız.”
Prof. Dr. Naci Görür: Dünya Var Oldukça Depremler Devam Edecek
Açılış konuşmalarının ardından “Deprem ile Yaşamak” başlığıyla gerçekleştirilen özel oturumda ise Bilim Akademisi Üyesi, Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür konuştu.
Toplum içerisinde depreme ilişkin birçok yanlış tanımın olduğunu belirten ve depreme dirençli kentler inşa etmek için ilk önce depremin ne olduğunu tam anlamıyla öğrenmek gerektiğini savunan Görür, şu ifadeleri kullandı:
“Depremin ne olduğunu gerçekten anlamayan bir millet, gerektiği gibi önlem almayı da beceremez. 21. yüzyılda bir toplumun; depremin, dünyanın bir davranış şekli olduğunu ve dünya var oldukça depremlerin de süreceğini bilmesi lazım. Ülkemiz daha milyonlarca sene bu depremlere maruz kalacak. Depremleri anlayabilmemiz için de önce dünyamızın yapısını bilmemiz lazım.
İnsanlar depremlerde hayatını kaybedince üzülüyoruz ama depremlerin olmaması demek, dünyanın ölmesi demektir. Depremler, dünyanın kalp atışlarıdır. Eğer deprem yoksa dünya ölü bir gök cismidir. Ölü gök cisimlerinin hiçbirinde deprem yoktur.
“Bilimle İlerleyen Ülkelerde İnsanlar Depremlerden Dolayı Hayatını Kaybetmiyor”
Deprem, insanları öldürmek için olmuyor. Aklı başında ülkelerin insanları, bilim yolunda ilerleyen insanlar; ‘deprem bizim kaderimizdir, mukadderattır, başa gelen çekilir’ demek yerine, bilimi kullanarak önlemler almışlardır. Bunun sonucunda; bizde binlerce kişi göçük altında hayatını kaybederken, o ülkelerde en fazla 3 – 5 kişi tesadüfen ölüyor…
Sorulması gereken soru şu: Ülkeyi depremlerden kurtarıp, deprem dirençli yapacak mıyız, yapmayacak mıyız? Bilim şunu gösteriyor: ‘Aklınızı başınıza toplayın, deprem dirençli ülkeyi, kentleri inşa edin.
“İstanbul Depreme Kesinlikle Hazır Değil”
Türkiye’de 500’den fazla aktif fay var, biz çoğunun tekerrür periyodunu, özelliklerini yeterince bilmiyoruz. Eğer bilmiş olsaydık, hangi fayın ne zaman deprem üreteceğini, yıl olarak, önceden söyleyebilirdik. Tarihi kayıtlardan yola çıkarak; Kuzey Anadolu Fayı’nın, özellikle Marmara kesiminde, ne kadar ve hangi periyotlarda deprem ürettiğini biliyoruz.
Kuzey Anadolu’nun Marmara Fayı, aşağı yukarı her 250 yılda, artı / eksi 10 – 15 senede bir deprem üretiyor. Onun için biz, ‘İstanbul’da deprem olacak’ diye uyarıp duruyoruz. Çünkü 250 sene doldu! Bunu biz ne iktidara ne de muhalefete anlatabiliyoruz. Kentte tamamen korumasız, bilgisiz 16 milyon insan var. 1999 yılından beri ‘önlem alın’ diyoruz. Bugün İstanbul depreme kesinlikle hazır değil.
Levha sınırları mademki deprem üretiyor, levha sınırlarındaki yerleşim alanlarını deprem dirençli yapacaksın. Tek yolu bu. Bu zondaki bütün yapılaşmayı kontrol edeceksin. Özgün mimariyi, planlamayı, tasarımı, inşaatı, malzemeyi, mühendislik hizmetlerini ve ehil müteahhitleri, bu zonun içerisine sokacaksın. Bu zonun içerisinde öyle yerler var ki, 10 – 20 – 30 katlı ev yaptırmayacaksın. Ama bizim memlekette buna karar veren rantın kendisi! Devlet, vatandaşının can güvenliğini sağlamak zorunda. Bunu ne devlet biliyor ne de halk biliyor. Halkın da öyle bir derdi yok… Bir açmazın içindeyiz.
“Depreme Karşı Dirençli Yapı Malzemelerinin Başında Çelik Yer Alıyor”
Bu zonlar içerisinde egemen olan yapılaşma, çelik binalar olmalı. Bu, dünyanın her yerinde böyledir. Çökmeye karşı, depreme karşı dirençli olan yapı malzemelerinin başında çelik geliyor.”
Selami Gürel: Ülkemizde Çeliği, Konut Yapımında Bir Türlü Kullanamadık
“Depremle Yaşamak İçin Yapısal Çelik Gücünü Kullanmalıyız” başlıklı panelde ise Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Selami Gürel’in moderatörlüğünde düzenlendi.
“Deprem ülkesi olan ülkemizde çeliği, içinde yaşadığımız konut yapımında bir türlü kullanamadık” diyen Gürel, “Konumuz; 1 – 2 katlı değil, çok katlı binalar. Özellikle kentsel dönüşüm…” şeklinde konuştu.
Ali Kurt: Yapısal Çelik Sektörünün Potansiyelini, Projelerimizle Kamuoyuna Duyurmak İstiyoruz
KİPTAŞ’ın Türkiye’de ilk kez, tamamını çelik malzemelerle inşa edeceği 250 adet sosyal konut projesini hayata geçirmek için çalışmalarına devam ettiğini belirten İBB Şehircilik Grubu Başkanı Ali Kurt, şöyle konuştu:
“Biz bu projeyi yaptığımız zaman kamu otoritesi de bu sektöre ilgi duyacak. ‘Hafif çelik’ dediğiniz zaman tüketicide olumsuz bir algı oluyor. Biz bu olumsuz algıları kırmak, bu işin sürdürülebilir olduğunu, gerekli yerde yapılabilir olduğunu göstermek adına KİPTAŞ ile bu projeyi hayata geçireceğiz ve bunun kamuoyuna faydasını duyurmak için büyükşehir belediye başkanımız da süreci sıkı bir şekilde takip ediyor. Amacımız, sektörün mevcuttaki potansiyelini kamuoyuna duyurmak.”
Engin Keçeli: 24 Ayda Bitecek İş, Çelik İmalatıyla 6 Ayda Bitiyor
Yapı malzemesi olarak çeliğin kullanımının kolay ve uygulama süresinin kısa olduğuna dikkat çeken İNDER Yönetim Kurulu Başkanı Engin Keçeli, şöyle dedi:
“Şu anda İstinye’de bir binayı güçlendiriyoruz, binanın çatısını 20 sene önce çelik yapmışım, şimdi o çelikle Yeşilpınar’da kreş yapıyorum. Betonu hurdacıya veriyorum, çelikle kreş yapıyorum. Çelik işte bu!
Çeliğin uygulaması çok kolay, uygulama süresi çok düşük. Sonuçta müteahhit cebindeki paraya bakar… Bizim aklımızda hep ‘Çelik, betonarmeden yüzde 20 pahalıdır’ diye kalmış… Oturduk bir hesap yaptık, sadece kaba inşaat maliyeti yüzde 20 daha yüksek. Ama dönüyorsunuz; 24 ayda bitireceğiniz işi, çelik imalatıyla 6 ayda bitiriyorsunuz. 18 aylık masrafınız cebinizde kalıyor.”
Neşecan Çekici: Şehirler Artık İnsana Odaklı Yaklaşımlarıyla Öne Çıkıyor
GYODER Yönetim Kurulu Başkanı Neşecan Çekici, GYODER bünyesinde oluşturdukları 4T Vizyonu (teknoloji, tasarım, tabiat, toplum) doğrultusunda sektöre katmayı hedefledikleri yol haritasına değindi. Yapı sektöründe betonarme teknolojisinin daha ne kadar devam edeceğine dair değerlendirmelerini de aktaran Çekici, şöyle konuştu:
Artık dünyada mali performans yetmiyor. Şehirler artık mali performanslarıyla değil, insana odaklı yaklaşımlarıyla sıralamaya giriyor. Gençler ve yetenekler böyle o ülkelere geliyor. Biz bütün bunları bütünsellik içinde incelemeye ve sertifikalandırmaya çalışıyoruz. 2 yıldır çalıştığımız bir kriterler zinciri var. Yani her “T” için yaklaşık 15 ile 20 arasındaki kriterle gruplara ve o yapı içerisinde ele aldığımız bütünde sertifikalandırma yapacağız.
Çelik konusu bizim her gündemimizde var. Beton kullanımındaki yüzdelere baktığımızda Avrupa’da Almanya’dan sonra çok az farkla 2. sıradayız. Dünyada ilk 10’a giriyoruz, fakat bu konuda bunun özellikle stresli bir piyasa olan konut tarafını taşıyamamışız. Peki biz niye sevemedik? Biz kentleri kentlilerin olarak görüyoruz. Kentler dünya gayrisafi hasılasının yüzde 85’ini oluşturuyor. Kent kentlilerindir. Sonuçta insan odağına geliyoruz. İyi yönetilen, dirençli, entegre, rekabetçi, kapsayıcı ve yeşil bir dünya. Bunların jenerik ifadelerle kalmaması gerekiyor. Şehirler sadece depreme tabi konulardan ibaret değil, aynı zamanda bir barınma krizi var dünyada. Böyle bir ihtiyaç ve böyle bir arza da ihtiyaç da var.
“Palyatif Olmayan, Günü Kurtarmayan Çözümler Bulmamız Lazım”
Biz dernek olarak; depremleri, yıkımları, savaşları aslında şehirlerin geleceği hakkında yeniden düşünme zamanları şeklinde ele almaya karar verdik. Çünkü insanların ve diğer canlıların yaşadığı kentler aslında dünyayı şekillendiriyor, ekonomiyi de yaratıyor ve buralar tarihin pişirildiği yerler. Buradan odaklanarak 4T’yi çalışmaya karar verdik. Onun akabininde yaptığımız gayrimenkul zirvemizde de vicdanlı şehirler kavramını ele aldık. Dedik ki, insanlar akıllı binaların altında kaldı. O zaman biz onu bir adım daha öteye götürüp, ‘akıllı bina ne demek, teknoloji ne demek, buna teknoloji nasıl dahil olur ve biz buradan nasıl bir yol alırız?’ diye ilerledik. Baktığımızda bu sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin içerisinde de bu konuya parmak basan noktalar var. Biz bu konuları da dernek olarak çalışıyoruz.
Şuna inanıyoruz ki, gerçekten palyatif olmayan, günü kurtarmayan çözümler bulmamız lazım artık. Çeliği yaptınız ve sattınız değil, bunu toplumsal kalkınmaya ve katma değere nasıl ulaştırırız noktasında derneğimiz her şeyi yapmaya hazır.
Melih Şimşek: Depremin Tedavisini Mühendisler Yapmalı
Oturumun bir diğer konuşmacısı olan Türk Yapısal Çelik Derneği (TUCSA) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, depremlerin getirdiği yıkıma karşı mühendislerin çözüm üretmesi gerektiğini söyleyerek şunları dile getirdi:
‘En önemli sorunumuz nedir?’ demiştik kendi kendimize. Gerçekten böyle kelimeler arasında geçen deprem kelimesi bu kadar rahat konuşmayı mümkün kılmalı mı diye sormuştuk ve ‘Türkiye’nin en büyük problemi nedir?’ demiştik. Orada da deprem çıkmıştı. Bizim en büyük tehdidimiz deprem ve büyük bekâ sorunumuz aslında deprem tehdidine karşı önlem almak.
Yaşadığımız Kahramanmaraş depreminden 6 ay sonra Japonya’da 7.4 büyüklüğünde, ondan 3 ay sonra da Tayvan’da 7.6 büyüklüğünde depremler oldu. Bir tanesinde 120 kişi, bir tanesinde de sadece 4 kişi kaybedildi. Bizimle aynı büyüklükteki bir depremden söz ediyoruz. Bunu bir mühendis olarak incelediğimizde tek bir şey çıkıyor; oralardaki deprem bölgelerinde özel yapılar inşa edilmeye başlanmış. Bu yapıların önemli bir kısmı hafif, endüstriyel, mümkün olduğu kadar insan inisiyatifinden arındırılmış taşıyıcı yapılar. Bizim yıllarca bu dertle dertlendiğimiz sektörümüz, aslında çok büyük. Biz mühendisçe bu işi ele almalıyız. Burası bir tıp kongresi olsaydı doktorlar en büyük sorun olan kansere çare bulmak için tartışırdı. Bizim kanserimiz de belli ki depremler ve depremin de tedavisini mühendisler yapmalı. Bu bizim meselemiz. Bizim çözmemiz gereken ve bizim arz etmemiz gereken bir konu.
Ertuğ Uçar: Betonarme Denetimsizliğe ve Suistimale Açık Bir Sistem
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği (İSMD) Yönetim Kurulu Üyesi Ertuğ Uçar, depreme karşı çelik yapı sistemlerinin nasıl ele alınması gerektiğini aktardığı konuşmasında şunları belirtti:
Ülkemizde yönetmelik bol ama yönetmelikleri denetlemek zor oluyor. Betonarmeyi tek başına suçlamayı anlamsız buluyorum. Betonarme denetimsizliğe ve suistimale açık bir sistem. Bir yandan da şunu söylemek lazım, ülkenin neredeyse tamamı bu sistemle yapılıyorsa, bu sistem de siyasetle, ekonomiyle, bürokrasiyle ilişkilerini ve bağlarını kurarak oturmuşsa; ülkenin ekonomisini, siyasetini, bürokrasisini değiştirme hayaliyle yaşamak anlamsız.
Biz ne yapabiliriz? Biz bilimin yolundan gidebiliriz. Konut üretimini şantiyenin tozlu ve başıboş bırakılmış ortamından fabrikaya taşıyabiliriz. Eğer konuttan bahsetmiyor olsaydık, pilden, ütüden ya da otomobilden bahsetseydik ve bunların fabrikasını kuruyor olsaydık ne yapardık? Son vidasına kadar bunları projelendirirdik. Üretim hattını, montaj prensiplerini, tedarik zincirini, lojistik ağını ve bunu nereye pazarlayacağımızı, hepsini önceden düşünürdük. İşçileri eğitir, eğer bir yerden know-how almamız gerekiyorsa bunu alır, kendi içimizde oluştururduk. Bu sistemin verimliliğini test eder ve işe öyle başlardık.
Etkinliğin 2. paneli olan “Deprem Dirençli Kentler İçin Yapısal Çelik Kapasitemiz Hazır” başlıklı panel, Melik Şimşek’in moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Hasan Akbulut: Yapısal Çelikte 1 Milyon Konut İçin Gerekenin Çok Daha Üzerinde Üretim Kapasitemiz Var
Panel konuşmacılarından olan Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Teknik İşler Direktörü Hasan Akbulut, ihtiyaç duyulan miktarda çelik yapı üretimi için gerekli altyapının olup olmadığına dair şu değerlendirmelerde bulundu:
Deprem gerçeğiyle yaşadığımız ülkemizde çeliğin çözüm olarak görülmesi bizleri mutlu ediyor. Yapısal çelikte 1 milyon adet konut için gerekli olan miktarın çok daha üzerinde üretim kapasitemiz var. Çok rahat bir şekilde 3 milyon tonun katbekat üzerinde üretebilecek bir yapımız var. Burada şunu ortaya koymak gerekiyor; hem yapı olarak hem kalite olarak bu mümkün mü? Bizim 6,5 milyon ton civarında bir yapısal çelik kapasitemiz olduğu düşünülüyor. 2024 itibarıyla da 4 milyon 406 bin ton civarında bir üretimin gerçekleşeceğini düşünüyoruz.
Ferdi Erdoğan: Çelik Konut Üretiminde Gereken Malzemeyi Sağlayabiliriz
Panelin bir diğer konuşmacısı İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ferdi Erdoğan oldu. Erdoğan, gereken 300 bin çelik konut üretiminde gereken malzemenin sağlanabilirliğine ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
Türkiye’de inşaat sektörünü belirleyen iki faktör var: biri depremler, diğeri yer altı kaynakları. Ben 300 bin metrekareyi esas alarak bir çalışma yaptım. İnşaat malzemesi sanayicilerinin hem kalite olarak hem süre olarak hem miktar olarak, yapılacak projeye malzeme sağlama sıkıntısı olmayacak.
Dr. Özgür Köylüoğlu: Malzemeleri Optimize Etmemiz Gerekiyor
Etkinliğin bir diğer oturumu; “Yapısal Çelik Kullanımında Dünya Nereye Gidiyor? Biz Neredeyiz?” başlığıyla akademisyen Prof. Dr. Filiz Piroğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda konuşan Yeditepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Dr. Özgür Köylüoğlu, “çelik yapılarda sürdürülebilirlik” konusunu ele aldı. Dr. Özgür Köylüoğlu, konuyla ilgili yaptığı sunumda “Çelik yapıların sürdürülebilirlik açısından ciddi avantajları var. Bizi sürdürülebilir yapılara yönlendiren de bazı zorlayıcı faktörler mevcut” diyerek başladığı konuşmasını şöyle devam ettirdi:
Artık sıfır atık hedefi var. Sistem tasarımımız bundan nasıl etkileniyor? Bir kere daha az malzeme kullanmamız gerekiyor. Malzemeleri optimize etmemiz gerekiyor. Tasarımı yaparken hangi malzemenin ne kadar emisyonu var? Bunu bilmemiz gerek. Farklı alternatifleri deneyerek en az karbondioksit emisyonunu hedeflememiz gerekiyor. Bazı ülkeler metrekareye ne kadar karbondioksit emisyonu yapabileceğimizle ilgili sınırlamalar getirdi. Buna göre projeler üretiliyor ve uygun değilse belediyeden geçmiyor. Bir sürü faktörü düşünerek daha bütünsel bakmamız gereken bir tasarım süreci var artık.